Bu devirde böyle savaş olur mu demeyin. Gökova ve Hisarönü köylerinde oluyor işte. Hem de 71 yıldır devam ediyor.
Binlerce aile 100 yıldan fazladır oturdukları, ekip biçtikleri topraklardan hukuku da kötüye kullananlarca atılmak isteniyor. Hikayeyi okuyunca siz de donup kalacaksınız ve devletin verdiği Cumhuriyet tapularının nasıl delinmek istendiğine şaşıp kalacaksınız.
Padişah 3. Selim’in annesine ait olan milyonlarca dönüm toprağın 400 bin dönümü, 17. Yüzyılda kurulan Mihrişah Valide Sultan Vakfınca kiraya veriliyor. Dikkat edin mülkiyeti verilmiyor, sadece kiralanıyor. O dönemde kiralayanların varisleri, aradan 200 yıldan fazla geçtikten sonra, bu toprakların kendilerine ait olduğunu iddia edip üzerinde oturanları mahkemeye veriyorlar. Mahkemeye verilenlerin cebinde Cumhuriyet tapuları var. Varisler bu tapuların da iptalini istiyorlar. İşte kızılca kıyamet de bundan sonra kopuyor ve Cumhuriyet - Osmanlı tapu savaşı böylece 71 yıl önce başlıyor.
Mahkemeler sürüp gidiyor, davalar ve duruşmalar bitmek bilmiyor, binlerce köylü yıllardır toprağını, evini barkını kaybetmemeye çalışıyor. Muazzam bir arazi sözkonusu. Davacılar sadece köylünün yerleştiği yerleri değil, Hisarönü ve Gökova’nın 5 köyünde bulunan devlet ormanlarını, dağları, tepeleri, tarlaları, bağları, kumsalları, turistik yapıları, ne varsa istiyorlar. Cumhurbaşkanlığı’nın yazlık tesisleri de talep edilen arazinin içinde. Okluk koyu yani…
1948 yılından beri süren davalara bakan kadastro hakimleri, arapsaçına dönen ihtilafı bir türlü çözemiyorlar. Köylüler mahkemelere koşturmaktan, avukatlara dert anlatmaktan, adliyeye harç ve bilirkişi parası yatırmaktan usanıyorlar ama, yapacakları başka birşey yok. 2001 yılına gelindiğinde hakim Selma hanım ortaya çıkıyor, gecesini gündüzüne katıyor, aylarca dosyaların üzerine kapanıyor, dikkatle inceliyor ve köylünün haklı olduğunu görerek, Osmanlı tapusundan medet uman Mihrişah Sultan Vakfı’nın kiracılarının taleplerini reddediyor. Ama o dönemde Aydın Toraman adında aslan gibi bir avukat çıkıyor, etkili ve gerçeğe dayalı savunmalar yapıyor, bölgenin bilge adamlarından Salih Kozan’ın da büyük destek, gayret ve belgeleriyle davalar kazanılıyor. Hatta bu yüzden Hisarönü’nün en büyük caddelerinden birine avukat Toraman’ın adı veriliyor ama, tabelası yıllardır kayıp.
İşler sarpa sarınca, köylüler peşpeşe tapularını alınca, Osmanlı’nın varisi olduklarını iddia edenler, bu kere arazi uzmanı olarak tanınan (merhum) Metin Kaya Çağlayan’la ortaklık kuruyorlar (Global gayrımenkul değerler şirketi) ve onun 50 kişilik avukat ordusuyla yeni ama etkili bir atak yapıyorlar. Avukatlar köyleri dolaşıyorlar, köylüleri korkutuyorlar, hatta Metin Kaya Çağlayan bazı köylülerin arazilerini içinde oturan garip köylülerimize satıp, parasını da alıyor. Bütün bunlar halkın gözleri önünde oluyor. Hatta dahası var, merhum Çağlayan ihtilaflı arazilerde Çamlı köyündeki büyük bir yeri, o dönemde Özel Çevre Koruma uygulamasına aldırmadan kapatıyor, binalar yapıyor, bir kısmını da satıyor.
Bütün bunları nereden biliyorum, ben de 45 yıldır o köyde yaşadım, oralarda yaşayanlar gibi bana da dava açtılar, sonuçta hepimiz kazandık. Ölen insanların arkasından konuşmak bize yakışmaz. Onun için daha fazla detay vermek istemiyorum. 2001 yılında kazanılan davaları Yargıtay da onaylıyor, böylece köylere huzur geldi sanılıyor ki, varislerin sonradan 300 parsel için açtıkları yeni davalarla ortalık yeniden kızışıyor. Yargıtay’ın onama kararına rağmen, aynı Yargıtay’ın bir başka dairesi Hisarönü köyündeki varislerin kazandığı tek davanın pilot dosya olarak ele alınmasını ve bundan sonra açılacak tüm davalarda bunun dikkate alınmasını istiyor. Sen misin isteyen, avukatlar ordusunun Ankara’daki gayretleri sonucu açılan bu delikten, köylü aleyhinde davalar peşpeşe gelmeye başlıyor. Başlamasıyla da, aylar once köylü lehinde kararlar aldığı bilinen bir hakim (avukatlıktan hakimliğe geçen, üstelik kadastro konusunda değil, ceza davalarında yetişmiş) bu kere peşpeşe aleyhte kararlar vermeye ve köylünün Cumhuriyet tapularını iptal etmeye başlıyor. İşte Gökova ve Hisarönü’nün hepside birbirinden kıymetli orman köyleri Karacasöğüt, Hisarönü, Çamlı, Çetibeli ve Yeşilbelde köylüleri bu yüzden Adliye’nin kapısına dayandı ve efendice, sessiz, gürültü-patırtısız bir protestoda bulundu.
71 yıllık hikayenin özeti ve geldiği nokta böyle..
Şimdi Cumhuriyet tapusu iptal edilmeye başlanan 3700 ailenin ve 10 binden fazla köylünün tepkisine kayıtsız kalmamak lazım. Türkiye eğer gerçekten bir hukuk devletiyse, Cumhuriyetin tapularına mutlaka sahip çıkılmalı, mahkemelerin çelişkili kararları üzerinde durulmalı ve bu hukuk cinayeti derhal çözülmelidir. Yapılacak ilk iş, şu anda Marmaris Kadastro Mahkemesinin görmeye devam ettiği dosyaları incelemeye almak ve Yüksek Hakimler Kurulu’nca derhal Marmaris’e bir yetmez, birkaç müfettiş göndererek alınan kararları incelemek..
Biz hala Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğuna inananlardanız. Eğer öyleyse, arapsaçına dönen bu konu süratle çözülmeli ve köylülerle o topraklarda Cumhuriyet tapusuna sahip olanların hakları teslim edilmeli; hukukun kötüye kullanılması kapıları derhal kapatılmalıdır.
Gelişmeleri izlemeye ve kamuoyunu bilgilendirmeye devam edeceğim.