Sinemalarda gösterime giren bir film, İstanbul'un işgal günlerini yeniden gündeme taşıdı.
Yönetmenliğini Abdullah Oğuz'un yaptığı "Zaferin Rengi", 1919 yılında İstanbul'u işgal eden düşman kuvvetlerine karşı örgütlenen insanların Anadolu'daki direnişe verdiği desteği, tarihimizin en önemli spor başarılarından olan General Harrington Kupası organizasyonu etrafında ele alıyor.
Yazar Tayfun Çavuşoğlu anlatıyor:
Bu filmin arka planında 1918-1923 yılları arasında yaşanmış gerçek olaylara dayanarak, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Anadolu’da başlatılan milli mücadelenin, işgal altında bulunan İstanbul'da nasıl büyüdüğünün hikayesi ele alınıyor.
Milli Mücadele'nin zaferle sonuçlanmasının arifesinde, hâlâ işgal altında olan İstanbul'da Harington Kupası kapsamında karşı karşıya geldiği Birleşik Krallık işgal kuvvetleri karma futbol takımına karşı zafer elde eden Fenerbahçe'nin bu galibiyeti, istiklâl mücadelesinde yer alan efsane isimler eşliğinde anlatılırken, o dönemin simgeleşmiş şahsiyetleri, gizli cemiyetler, gizli faaliyetler ve kahramanlıklar, beyazperdede adeta onur geçidi yapıyor.
"Atılan her gol kurşun, tutulan her top vatan müdafaası" mottosuyla izleyicinin beğenisine sunulan Zaferin Rengi filminde gündeme gelen o son maçın hikayesine geçmeden önce, 1919'a dönelim...
İşgal altındaki bir başkentte, istiklâl için sadece elini değil, tüm bedenini fütursuzca ortaya koyanların hikayesine göz atacağız...
Yapılan işin hakkı verilerek gerçekleştirilmiş bir dönem filmi, işgaller ve milli mücadele dönemini yeniden gündeme taşıdı. Mustafa Kemal Paşa’nın, o günlerin Fenerbahçe oyuncularının, yöneticilerinin adeta yeniden canlandığı bu film sayesinde; onların şahsında, tarihe geçmiş onurlu bir direnişin gururu yaşanıyor.
İstiklal Harbi'nin zaferle sonuçlanmasında, İstanbul'da gerçekleştirilen faaliyetlerin önemli bir rolü bulunduğunu biliyoruz.
İstanbul'dan Anadolu lehinde yapılan çalışmaların büyük bir bölümü ise Ankara’da çalışmalarını yürüten Büyük Millet Meclisi ile irtibatı sağlayan gizli gruplar sayesinde gerçekleştirilmiştir.
Milli Mücadele'nin İstanbul'daki temsilcileri durumunda bulunan gizli grupların en eskisi Karakol Cemiyeti'dir. Karakol Cemiyeti'nin 1918 Ekim sonlarında kurulmuş olduğu düşünülmektedir. Cemiyet, liderlerinin yurt dışına çıkmasından sonra, başlangıçta İttihat ve Terakki Partisi mensuplarını bir bayrak altında toplamak amacıyla kurulmuş olduğundan, daha sonra kurulmuş olan gizli gruplardan ayrı bir özellik taşır.
Karakol Cemiyeti memleketi terk etmek üzere olan Talat Paşa’nın direktifiyle, Kara Kemal ve Kara Vasıf beyler tarafından kurulmuş, adlarının başındaki “kara” kelimesinden hareketle de Karakol cemiyeti denilmiştir.
Hatalarına rağmen, Karakol Cemiyeti başkanı Kara Vasıf Bey’in Milli Mücadele’ye hizmetleri büyüktür. 1920 Mart’ında İstanbul’un işgal edilmesine kadar, Anadolu’nun İstanbul’daki temsilcisidir. Bu yüzden Mustafa Kemal’le arası iyidir. Karakol Cemiyeti ile Anadolu’nun şifreli haberleşmelerini ise Miralay Galatalı Şevket Bey yürütüyordu.
Mustafa Kemal Paşa, nizamnamesini doğru bulmadığı Cemiyeti lağvettiğini, Sivas Kongresi günlerinde bizzat Kara Vasıf Bey’e söylemiştir.
“Zabitan” yani “Subaylar” Grubu da işte o dönemde Karakol Cemiyeti'nin devamı olarak kurulan, İstanbul'da faaliyette bulunan gizli gruplardan biridir.
Ne var ki, Zabitan Grubu’na da İngiliz Muhipler Cemiyeti’nden sızmalar olmuş, Mustafa Kemal Paşa’ya suikast için İstanbul’dan yola çıkan İngiliz Casusu Hindli Mustafa Sagir, Zabitan teşkilatının mührü ile mühürlenmiş bir vesikayla Anadolu'ya geçmişti.
Milli Mücadele yıllarında İstanbul'dan Anadolu'ya subay, er, askeri personel, silah, cephane, mühimmat ve istihbarat bilgisi temin etmek amacıyla TBMM Hükumeti tarafından kurulan diğer gruplar ise şunlardır:
Felah Grubu, Müdafaâ-ı Milli Heyet-i Merkeziyesi, Mim Mim Grubu, İmalat-ı Harbiyye Grubu, Muavenet-i Bahriyye Heyeti, Namık Grubu ve bu gruplara ait ihtiyat grupları olan Ferhad-Kerimi ve Bizci grupları…
Mim mim grubuna gelince…
Topkapılı Mehmet Bey’in İstanbul’un işgali üzerine birkaç arkadaşı ile birlikte kurduğu Şehremini Teşkilatı da aslında Karakol Cemiyeti’ne bağlıydı.
Topkapılı Mehmet 1915’te, ilerlemiş yaşına rağmen er olarak Çanakkale cephesinde savaşa katılmış, bizzat Mustafa Kemal tarafından çavuşluğa yükseltilmişti. Mustafa Kemal’e gönülden bağlıydı ve mütareke zamanı onunla Şişli’deki evinde de görüşmüştü. Mustafa Kemal ülkeyi düşmandan kurtarmak için Anadolu’ya geçecekti. İstanbul’da gizli bir örgütlenme istiyordu. Gerekli istihbarat bilgilerini toparlayıp Anadolu’ya iletecek ve resmî olmayan yollardan silah ve mühimmat kaçırarak yine Anadolu’ya ulaştıracak güvenebileceği bir babayiğide ihtiyacı vardı. O isim Topkapılı Cambaz Mehmet’ten başkası değildi. Şişli’deki evinde ona “Göreyim seni Cambaz Mehmet Bey” dedi... Cambaz Mehmeti bu görevi de en iyi şekilde yapacaktı.
Sivas Kongresi sırasında Karakol Cemiyeti lağvedilince yerine Müdafaa-i Milliye Teşkilatı kuruldu. Bu cemiyetin asıl amacı Müslüman ahaliyi işgalci kuvvetlerden korumak ve Anadolu’ya ihtiyaç duyulan zabitleri kaçırmaktı. Halbuki esasen, istihbaratı toplayacak ve Anadolu’ya silah ve mühimmat kaçıracak bir teşkilata gerek vardı.
Mim Mim Grubu bu amaçla kuruldu. Bu gizli örgütün Ankara’daki lideri Hüsamettin (Ertürk) Bey’di. İstanbul’daki lideri ise Topkapılı Cambaz Mehmet’ti.
Örgütün asıl adı “Müsellâh Müdâfaa-i Milliye”ydi. Baş harfleri “M. M.”nin Osmanlıca alfabedeki okunuşu olan “Mim Mim” kısaltmasıyla tanındığı için Mim Mim Grubu ismini aldı.
Topkapılı Cambaz ordudan toplanan silahların nerede depolandığını öğrenip ve bu bilgileri Millî Mücadele hareketine gönderen; İstanbul depolarından silah çalıp Anadolu’ya kaçıran isimlerin en önde gelenlerindendir..
23 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması’nın imzalanması ve 21 Ağustos’ta TBMM tarafından onaylanmasıyla birlikte İstanbul’daki gizli gruplar lağvedildi. Mim Mim Grubu da faaliyetlerine son verdi.
Bir film, bizi nereden nereye getirdi. İzlemeyenlerin izlemesini dilerim.
Çünkü yaşananları göz önüne aldığımızda, bu vatanın hiç de kolay kurtulmadığını bir kez daha görüyoruz. Nice canlar verildi, nice dramlar yaşandı.
“İngilizler alacaklarını alıp kendiliklerinden çekip gittiler. Tek kurşun atmadık” diye konuşup yazanlara ibret olsun! Tabii vidyomuzun asıl konusunu unutmadık…
Lozan Barış konferansının sonuna doğru İngiliz birliklerinin İstanbul'u terk edeceği kesinleşmiş işgal Kuvvetleri Komutanı Charles Harrington, ayrılmadan önce kendisine saha içinde ve dışında birçok sıkıntı yaşatan Fenerbahçe kulübüne büyük bir ders vermek niyetindeydi
Ortaya 1 metre büyüklüğünde bir gümüş kupa kondu. Harrington Kupası adı verilen bu karşılaşma, İstanbul’daki en iyi 2 İngiliz takımından oluşturulan ve İngiltere’den getirilen 4 profesyonel oyuncu ile desteklenen Gardlar Karması ile Fenerbahçe Spor Kulübü arasında oynanmıştır.
Milli prestij meselesi haline gelen bu maç için takımlar 29 Haziran 1923’te Taksim Stadı’nın toprak zeminine çıktılar. Fenerbahçe takımı sahaya Şekip Kulaksızoğlu, Hasan Kamil Sporel, Cafer Çağatay, Kadri, İsmet, Fahir, Sabih, Alaeddin Baydar, Zeki Rıza Sporel, Ömer Tanyeri, Bedri Gürsoy 11’iyle çıktı.
Sözü uzatmayalım…
İngilizler ilk yarıyı 1-0 önde kapatmış olmasına karşın, Fenerbahçe ikinci yarıda müthiş bir geri dönüşe imza atarak, 60 ve 73’ncü dakikalarda Zeki Rıza Sporel’in attığı gollerle karşılaşmayı 2-1 kazandı.
Harrington yine yenilmişti… Bu zaferle halk sokaklara döküldü, İstanbul bayram yerine döndü.
5 yıllık işgal dönemi boyunca, Türk halkın sahalardaki kahramanı Fenerbahçe’ydi… Fenerbahçe işgal kuvvetleriyle yaptığı 50 maçın 41 ini kazanmış, dördünde berabere kalmış ve sadece 5 maçta yenilmişti.
Mütareke yıllarının bu kadrosu, Fenerbahçe tarihindeki Efsane kadrodur.