Ülkemiz yoğun gündemle boğuşmaktadır çünkü AKP iktidarı ülkemizi her konuda büyük sıkıntılara sokmuştur. 19 Mart Çarşamba gününden beri yaşananlar hukuk adına, insanlık adına, ülkemizin geleceği adına endişe verici boyutlara ulaşmaktadır.
AKP genel başkanı Tayyip Erdoğan, 2014 yılında cumhurbaşkanlığına aday olurken 4 yıllık yükseköğretim diploması yeteri kadar gündeme getirilmemişti. Ancak daha sonraki seçimlerde gündeme getirildi. Ama özellikle CHP yöneticilerinin diploma konusunun üzerinde durmaması sonucunda Tayyip Erdoğan’ın anayasaya karşı üçüncü kez seçilmesinin yolu açıldı. Şimdi AKP iktidarı, İstanbul Anakent Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diplomasından başlayarak, bir dizi soruşturmaya geçit verdi.
Gerekli araştırma ve inceleme yapılmadan ivedilikle Ekrem İmamoğlu’nun diploması 18 Mart Salı günü geçersiz sayıldı. Ardından, belediyede yolsuzluk yapıldığı ve terör örgütüne yardım edildiği gerekçesiyle İmamoğlu önce gözaltına alındı ve sonra tutuklamaya varan gelişmeler yaşandı. Eğer belediyede yolsuzluk varsa, Ekrem İmamoğlu’nun ifadesi alınarak, tutuksuz yargılanabilirdi. Özellikle Ankara Anakent eski belediye başkanı Melih Gökçek’in yaptıkları hakkında kılını kıpırdatmayanların, Ekrem İmamoğlu’na gelince yeri göğü inletmeleri ilginçtir. Benzer şekilde İmamoğlu için PKK terör örgütüne yardım etmek, PKK terör örgütü üyelerini işe yerleştirme gibi suçlamalar yöneltildi. Bugün bebek katili terörist başından ‘barış elçisi’ yaratmaya çalışanları görmezden gelerek, İmamoğlu’na soruşturma açmak kasıtlıdır. Açılan soruşturmaların FETÖ’cülerin kullandığı yöntem olan 'gizli tanıkların' ifadelerinden oluşması ise kamuoyunun tepkisine neden oldu.
Bu olaylar yaşanırken halk İmamoğlu’na sahip çıkmak için alanlara doldu. Yapılan protesto gösterilerinin sadece İstanbul Anakent Belediyesi’ne yönelik soruşturmalar için değil, hukuka ve laik cumhuriyete sahip çıkmak amacıyla olduğunun da altını çizmek gerekir. Yurdumuzun birçok yerinde yapılan gösteriler yine kötü olaylarla sonuçlandı. Güvenlik güçleri her zaman olduğu gibi orantısız güç kullanarak, istenmeyen olaylara neden oldu. Sırtına sardığı Atatürklü Türk bayrağıyla eyleme katılan genci tekmeleyerek, darp eden güvenlik güçleri, büyük tepki çekti. Aynı gün Diyarbakır’da Kürdistan ve PKK terör örgütü bayraklarıyla, bebek katili Abdullah Öcalan posterleriyle Nevruz kutlaması yapanlara ses çıkarılmaması, ülkemizin ne kadar kötü yönetildiğinin başka bir örneğidir. Nevruz kutlamalarında Güneydoğu illerimizde benzer şekilde kutlamalar yapılırken, güvenlik güçlerinin sessizliği ve tepkisizliği dikkatlerden kaçmadı.
Bugün yaşananlar esasında ‘yumuşama ve normalleşme’ siyasetinin bedelidir; ne yazık ki bu bedeli halk ödemektedir. ‘Işık açıp kapatalım’, ‘kırmızı kart gösterelim’, ‘demokrasi nöbeti tutalım’, ‘baba ocağında toplanalım’ gibi saçmalıkların sonucudur bu yaşananlar. Bugün ülkemizde yaşanan demokratik olmayan, faşizan ve korkunç olaylardan sadece siyasi iktidar sorumlu değildir, iktidara destek olan diğer siyasi partilerin ve görevlerini yerine getiremeyen muhalefet partilerinin de katkısı vardır.
Ana muhalefet partisinin genel başkanı “mertçe bir yarış istiyorsa karşımıza çıksın” diyerek Tayyip Erdoğan’ı seçime girmeye çağırması, hukuk devleti ve demokratik hakları için sokağa dökülenlerin heyecanını yok etmek, direnenleri hiçe saymak anlamındadır. Tayyip Erdoğan’ı anayasaya aykırı olarak dördüncü kez cumhurbaşkanlığı seçimine girmeye çağırmak en hafif deyimle bilgisizliğin ve yetersizliğin göstergesidir.
İYİ Parti Genel Başkanı ise “Tayyip Erdoğan anayasaya göre bir daha aday olamaz. Anayasayı tanımazlık ve muhtemel adayların tasfiyesine benzer uygulamalar devam ederse, yapılacak tek şey cumhurbaşkanlığı seçimlerinin boykot ve protesto edilmesidir” diyerek, açıkça tavrını ortaya koydu ve muhalefetin nasıl yapılması gerektiğini göstermiş oldu.
Yaşanan bu olaylar bir sivil darbe olarak nitelenmektedir. Ancak sivil darbe yeni değildir, AKP iktidarı ile birlikte yapılmaya başlanmıştır. Bir ülkede siyasi iktidar, kendi ordusuna düşmansa, istediği yasaları çıkartarak, yargı bağımsızlığını zedeliyorsa, sürekli kadrolaşmak için çaba harcıyorsa, iktidara karşı gelenleri cezaevine gönderiyorsa, seçimlerde sahtekârlık yapıyorsa ve mühürsüz sahte oylarla rejim değiştiriliyorsa o ülkede siyasi iktidar tarafından sivil darbe yapıldığı çok açıktır.
Yapılan bu sivil darbeye karşı, provokasyonlara gelmeden, vatansever güçlerin birlikte yapacağı haklı demokratik eylemlerle püskürtme yoluna gidilmelidir. Bu olayları yönetecek, yönlendirecek tutarlı bir siyasi iradeye de gereksinim vardır. Ülkemiz her türlü zorluğu yenecek güçtedir. Türk milletine en zor koşullarda bile umutsuz olmamayı öğreten eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk; “umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” demiştir. Umudumuzu yitirmeden haklı mücadelemizi hukuktan ayrılmadan, demokratik yollardan sürdürme azim ve kararlılığında olmamız gerekiyor.
24 Mart 2025