“CUMHURİYET TÜRKÜSÜ”
Hilmi ÖZDEN [1]
ÖZET
Cumhuriyet Türküsü, Emine Işınsu'nun Millî Mücadele dönemini anlattığı bir romanıdır. Romanda İstanbullu bir ailenin Ankara'ya göçmesi ve Millî Mücadele'ye katılmaları işlenmektedir. Ailenin en yaşlısı Hüseyin Hüsnü Bey Osmanlıcı bir düşünceye sahiptir. Onun damadı Selim Muhtar Bey milliyetçi ve Türkçü bir aydındır. Millî mücadele başlar başlamaz Ankara'ya geçmiştir. Selim Muhtar Bey'in kızları Hikmet ve Nazan önce İstanbul'da yaşamaya çalışırken işgal nedeniyle bunun mümkün olmadığı kısa bir sürede anlaşılır. Kızların annesi daha önce vefat ettiği için Hikmet, Nazan'a hem ablalık hem annelik yapmaktadır. Ankara'ya geçtiklerinde Hikmet çeviriler konusunda babasına yardımcı olur. Nazan da hem Cebeci Hastanesinde hasta bakıcılık hem de askerlere çamaşır dikerek katkıda bulunmaya çalışır. Hikmet ve Nazan İstanbul'da Türk Ocağı çevresinde yetişmiş Türk fikir hayatına hâkim aydınlarla da tanışmışlardır. Ankara'da Nazan, Derviş tabiatlı Mehmet Efendinin sohbetlerine katılmakta bundan büyük bir mutluluk duymaktadır. İstanbul'dan Ankara'ya Özbekler Tekkesi Şeyhi Ata Efendi ve Abdulgalip gibi İsimsiz kahramanlar silah ve insan kaçırmaktadır. Fakat İngiliz işgal güçleri bunların farkına varır.
Ankara'da Sakarya Savaşı'ndan sonra ise Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde muhalif milletvekilleri Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya sert tavırlarını arttırmışlardır. Mustafa Kemal Paşa bunların hepsinin üstesinden gelecek ve Büyük Taarruz emrini verecektir. Bu incelemede “Cumhuriyet Türküsü” romanının Türk milletinin bugünkü ve gelecek kuşaklara tanıtılması amaçlanmıştır.
ABSTRACT
Cumhuriyet Türküsü is a novel by Emine Işınsu that tells the story of the National Struggle period. The novel deals with the migration of an Istanbul family to Ankara and their participation in the National Struggle. The oldest member of the family, Hüseyin Hüsnü Bey, has an Ottomanist ideology. His son-in-law, Selim Muhtar Bey, is a nationalist and Turkist intellectual. He moved to Ankara as soon as the national struggle began. While Selim Muhtar Bey's daughters Hikmet and Nazan initially tried to live in Istanbul, it soon became clear that this was not possible due to the occupation. Since the girls' mother had passed away earlier, Hikmet acted as both a sister and mother to Nazan. When they moved to Ankara, Hikmet helped her father with translations. Nazan also tried to contribute by both nursing at Cebeci Hospital and sewing clothes for the soldiers. Hikmet and Nazan also met intellectuals who were educated in the Turkish Hearth in Istanbul and were knowledgeable about Turkish intellectual life. In Ankara, Nazan takes great pleasure in attending the conversations of Dervish-natured Mehmet Efendi. Nameless heroes such as Özbekler Tekke Şeyhi Ata Efendi and Abdulgalip are smuggling weapons and people from Istanbul to Ankara. However, the British occupation forces become aware of this.
After the Battle of Sakarya in Ankara, the opposition deputies in the Turkish Grand National Assembly increased their harsh attitude towards Gazi Mustafa Kemal Pasha. Mustafa Kemal Pasha will overcome all of these and give the order for the Great Offensive. This review aims to introduce the novel “Cumhuriyet Türküsü” to the current and future generations of the Turkish nation.
GİRİŞ
Türk edebiyatının önemli isimlerinden Emine Işınsu’nun her romanında olduğu gibi “Cumhuriyet Türküsü”nde de millî şuuru güçlendirmek millî kültüre katkıda bulunmak arzusu vardır. Onun eserleri Türkiye’de 1970ler ve 2000ler kuşaklarının üstünde önemli etkiler bırakmıştır. Işınsu, romanları ve romancı arasındaki bütünleşmiş birlikteliği yaşatan önemli şahsiyetlerden biridir. O adeta roman kahramanlarıyla birlikte olayları yaşar ve okuyucuya yaşatır. Bu onun kalemindeki ustalık kadar inandığı ülkünün insanı olmasından kaynaklanmaktadır. Abdülhak Şînasi Hisar Edebiyatta Roman başlıklı makalesinde şunları ifade etmektedir: “Bütün güzel sanat eserleri sanatçıların duydukları bir yaratma gereksinmesinin ürünleri olduğu gibi roman da böyledir. Başkalarının besteci, ya da ressam olmak yeteneğiyle doğdukları için müzik ya da resimle uğraştıkları gibi yazarlar da yazmak gereksemesiyle doğdukları için yazarlar. Bu yetenek onlara dışardan verilemeyeceği gibi kendi buldukları ve uydukları sanat kuralları da dışında kendince buyruklarıyla belirlenemez. Roman, toprakta biten bir ağaç gibi, içeriden dışarıya bir fışkırma eseridir. Kendi özel özsuyuyla doğar, köklerini toprağa salarak ışığa doğru yükselir, yere titrek dantelli gölgelerini döker ve üstünde çiçekler açar. Onun yöntemi ve düzeni mühendislerinki gibi değil, doğanınkiler gibidir. O, taş ve kireç gibi gereçlerle kurulamaz. Dışarıdan ona geometrik kurallar kurmak ve aşmayacağı uzaklıklar göstermek mümkün değildir”( Hisar, 2017: 105). Işınsu’da eserlerindeki inşa ve ibda edici üslubuyla “Edebiyat Evreni”nde yön bulduran yıldızlar gibi yerini almıştır.
CUMHURİYET TÜRKÜSÜ
Emine Işınsu’nun “Cumhuriyet Türküsü” romanında Millî Mücadele döneminde İstanbul'da yaşayan daha sonra Ankara'ya göç etmek zorunda kalan aydın bir ailenin serencamı anlatılmaktadır. Bu arada ailenin çevresindeki dostları ve tanıdıklarının hayatlarına dokunuşları ve Millî Mücadeleye karşı tutumları da ifade edilmektedir. Roman bu dönemde tarihî gerçeklerle sıkı sıkıya bağlı aynı zamanda fikri ağırlıkta özellikle Osmanlı son dönem aydınları, Türkçülük, Cumhuriyet ve tasavvuf gibi öğretici-aydınlatıcı öğeleri de içermektedir.
Cumhuriyet Türküsü’nde Hikmet ve Nazan kişilik olarak birbirinden farklı iki kız kardeştir. Annelerinin vefatından sonra Hikmet, Nazan'a ablalıkla beraber annelik de yapmaktadır. Nazan'ın işgal yıllarında İstanbul gibi bir ortamda pırıltılı ipek çoraplar giymesini hoş karşılamamaktadır. Çünkü tanışık ailelerinden Bedriyelerin sıkı fıkı oldukları Yüzbaşı Douglas gibi İngiliz dostları vardır. Bu durum Hikmet’i tedirgin etmektedir.
İşgal altındaki İstanbul’da Teal-i Nisvan Cemiyetinde ve Türk Ocağında bayanlarda görev almaktadır. İstanbul Halkı Halide Edip Hanım’ın Sultanahmet Mitinginde “davamızı ilan ediyorum: bu davamız Türkiye'nin hak ve istiklalidir” sözlerini tekrarlamaktadırlar. İstanbul mitingleri kadın erkek yaşlı çocuk herkesi heyecanlandırmaktadır. Hikmet ve Nazan'ın dedeleri emekli mutasarrıf Hacı Hüsnü Bey Osmanlıcı, babaları Selim Muhtar Bey ise Türkçüdür. Selim Muhtar Bey Millî Mücadele'de görev almak için Ankara'ya çoktan gitmiştir.
Nazan ve Hikmet Türk Ocağında verilen konferanslarda ülkenin birçok problemini öğrenmektedir. Ziya Bey'in(Gökalp) düşünceleri Türk Ocağı üyelerinde yeşermiş Türkçülük fikri üyeler arasında güçlenmiştir. Yine Kazan’lı Yusuf Akçura Bey'in Halide Nusret'in(İlerde Emine Işınsu’yu dünyaya getirecektir) isimleri de Ocak’ta geçmektedir. Gençler Halide Nusret'i de bir aile dostu olarak bilmektedirler. Eski İttihatçıların birçoğu millî mücadelenin içinde yer almış İstanbul'da ve Ankara'da üstlerine düşen görevleri hakkıyla yapmaktadırlar. Hikmet ve Nazan'ın dedeleri Hüseyin Hüsnü Bey sürekli olarak padişahın ve saltanatın devamını istemekte millî mücadelenin başarıya ulaşmasını kalben dilemekteyse de Cumhuriyetle sonuçlanabilecek bir yönetime hiç de sıcak bakmamaktadır. Aile dostlarından Abdulgalip İstanbul'dan Ankara'ya gelişmeleri iletmekte insan ve silahların Anadolu'ya geçmesine yardımcı olmaktadır. Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi ve Ata efendinin insan ve silah kaçırma faaliyetleri de millî mücadelede çok büyük bir işlevselliğe sahiptir. Abdulgalip zaman zaman Hüseyin Hüsnü Bey'in evine gelmekte onunla sohbet etmektedir. Fakat yaş farkına rağmen Nazan'a da âşık olmuştur. Kendisini bu düşüncesinden dolayı içten içe hesaba çekmektedir. Bu arada Ankara ve İstanbul bağlantılarını sağlayan Abdülgalip'in ve kızların babası Selim Muhtar Bey'in arkadaşı Celalettin Hikmet Bey de eve uğramaktadır. Yüzbaşı Celalettin Hikmet’de gönlünü Abdulgalip gibi Nazan'a kaptırmıştır. Fakat Nazan'ın bunlardan hiçbir haberi yoktur. Üstelik ablası “Hikmet” Celalettin Hikmet’i beğenmekte ve ondan bir evlenme teklifi de beklemektedir.
Bu arada dedeleri damadı Selim Muhtar’dan kızlarının Ankara'ya gönderilmesi talebini içeren bir mektup alır. Hüseyin Hüsnü Bey bu mektuba sinirlense de kendi sağlığının iyi olmadığını akla uygun olanın kızların İstanbul gibi işgal güçleri elinde olan bir yerde bulunmalarından ziyade Ankara'da daha güvende olacaklarıdır. Hatta bu arada Hüseyin Hüsnü Bey ciddi bir kalp rahatsızlığı da geçirmiştir. Kızlar Ankara’ya gittikten kısa bir süre sonrada vefat edecektir.
Roman bu olay örgüsü içinde devam ederken aynı zamanda dönemin fikir hareketleri ve Türkçülük düşüncesiyle ilgili yazılmış eserlerden kısa bahisler de verilmektedir. Bu sayede okuyucu sadece bir roman akışını değil Cumhuriyet’e giden yolda aydınların fikri inkişafını da göstermektedir.
Dede Hüseyin Hüsnü Bey Zat-ı Şahaneyi düşünmekte onun yeri ne olacak diye hayıflanmaktadır: “Muhtemeldir benim inkârımı mucip olan husus Ankara'nın adeta ne demek doğrudan doğruya kendi aklınca hareket etmesi; güya başımızda bir hünkâr mevcut değil bir halife mevcut değil! (s. 87) “Evet Mustafa Kemal bir çeşit Türkçü hatt-ı hareketi takip etmektedir ve kanaatime göre; Osmanlı vahdetinden ümidini kesmiştir, hoş belki hiçbir zaman böyle bir ümidi olmadı, o, hiçbir zaman ittihatçı fikir ve düşüncelerinin tam takipkârı değildi. Belki bu Osmanlı muhalefeti yüzünden Enver Paşa ile aralarında şahsi hırslara dayanan gizli bir mücadele vardı,... Memalik-i Osmaniye’nin başında bir hünkâr bulunurken; ona müracaat etmeden, bazı eşhasın meclisler açması, Kanuni Esasiler çıkarması Cumhuriyet tarzı idaresini düşünmesi çizmeden yukarı çıkmaktır Celaliliktir! (s. 88)
Halbuki Hüseyin Hüsnü Bey'in ısrarla bilmediği daha önce ittihatçı olan birçok aydının şimdi Cumhuriyet taraftarı olmasıydı. Prens Sabahattin Bey gibi Adem-i merkeziyet taraftarları da olmasıyla birlikte cumhuriyetçiler ağırlıktaydılar. Abdülgalip Bey ise, “Mustafa Kemal hem bir lider hem bir komutan, hem korunmaya esirgemeye muhtaç bir evlat gibi bu milletin bir evladı değil mi Ah millet kıyma evladına ona sahip çık. Şu şerâitte o sana ancak Allah'ın takdiridir Farkında değil misin” demektedir”. (S.167)
Bu arada Roman da Emine Işınsu'nun annesi Halide Nusret'in isminin de çok yerde geçtiği görülmektedir. Türk Ocağı toplantılarında erkekli kadınlığı dinleyiciler önünde Halide Nusret şiirlerini okumuştur. Hatta Ahmet Haşim bir yazısında onu övüp göklere çıkarmıştır. Bu arada Özbekler Tekkesi ve Karakol Cemiyeti Celalettin Hikmet, Abdülgalib ve isimsiz birçok kahramanla birlikte Şeyh Ata'nın öncülüğünde İstanbul'dan Anadolu'ya insan ve silah kaçırmaya devam etmektedir. Bununla birlikte ittihatçıların bir kanadı da Bolşevik ihtilalini benimseyen yeşil ordu ile münasebet kurmuş Eskişehir'de Arif Oruç isimli bir zat da gazete yayınlamaya başlamıştır. Hürriyet ve İtilaf fırkasından Necmi Rıza İngiliz Muhipler Cemiyetinde Sait Molla ile çalışmaktadır. Kısaca İstanbul bir cadı kazanına dönmüştür. Bu ortamda Halide Nusret Hanım “Git Bahar Git Bahar” diye bir şiir yazmış İşgal altındaki vatandan baharı kovmuştur. İngiliz Muhipleri Osmanlılar, kadınlı erkekli Amerikalı, Fransız ve İngilizlerle kendi kendilerine eğlenceler düzenliyorlardı. Abdülgalip'in de buralardan haber toplamak için zaman zaman katıldığı poker partileri vardı. Abdulgalip pokeri de iyi bilir çok kez de kazanırdı. Millî mücadelenin önemli isimleri İsmet Paşa ve Halide Edip de başlangıçta Türkiye'nin durumundan ümitsiz olmuşlar Amerikan mandasını Türkiye için çıkar bir yol olarak düşünmüşlerdi. Daha sonra Mustafa Kemal'in azim ve kararlı tutumu onları bu düşüncelerinden kurtarmıştı. İstanbul'da tramvaylarda Rum ve Ermeni kadınları oturan Müslüman kadınlara musallat olup yerlerinden kaldırmaktaydılar. Türk kadınları tramvayda yer olsa bile artık oturmuyorlardı. İstanbul sosyetesinden Bedriye Hanımlar (bedroş) evlerinde sık sık parti düzenliyorlar ve İngiliz Yüzbaşı Douglas’ı mutlaka davet ediyorlardı.
.
Romanda Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Sodom ve Gomore’sin deki gibi İstanbul sosyetesinin çirkinlikleri uzun boylu tasvir edilmemiştir. Sadece kısa kesitler halinde Bedriye hanımların evinden görüntüler verilmiştir. Bu toplantılara zaman zaman Millî mücadele taraftarı ve hatta İsimsiz kahramanı Abdulgalip gibi insanlar da katılmaktadır. Onlar çok az kişinin bildiği kötü görünmeyi göze almış vatanperverlerdir. Bunlardan Taşçazadelerin Hüseyin Bey hem işgal güçleriyle arasını iyi tutuyor hem de Abdülgalip gibi milliyetçilere destek oluyordu.
..
Devam edecek
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....
[1] Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi (ESTÜDAM) Müdürü