Uzunca bir süredir ülkemizde fazlaca infial yaratan iki konu var. Bunlardan birisi “Türkiye Yüzyılı Eğitim Modeli”, diğeri sokak hayvanlarının uyutulması. Bunlar, eğitimci bir doğa ve hayvan sever olarak benim de çok önemsediğim konular. Her ikisi de birbirini besleyen özelliklere sahip.
Niye derseniz Türkiye’de karşı devrim yolunda hazırlanan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ülkemize medrese eğitimine gidişin yolunu açan bir modeldir. Burada İslam’da Arap Emevi versiyonunun izleri ve tarikatların etkisi doğrultusunda; dincileşme, laiklikten, bilimsellikten, Atatürkçülükten uzaklaşma, dikkati çekiyor. İktidar Cumhuriyet kültürünü silip yeni bir kimlik, yeni bir yapı oluşturmaya çalışıyor. Bunu da müridinin şeyhinin önünde “ölü gibi itaat etmesini isteyen” tarikatlar eliyle yapmak için onlarla protokol imzaladı. Laiklikten uzak, karşı devrim çalışmaları pervasızca sürüyor. Biz böyle mi Dünya ile yarışıp, yapay zeka ile baş edeceğiz?
Bu tür bir eğitimde elbette ki doğa, hayvan, insan, sanat, edebiyat, müzik, estetik yoktur, var olan da kendi amacı doğrultusunda yol alır. Zaten burada öncelikle dinci ile dindar ayrımı yapmak gerekiyor. Dindar “yaratılanı yaratandan ötürü” sever. Dinci ise “yaratılanları yaratandan nefret ettirmek üzere” programlanmıştır. Dindar, insan-doğa-hayvan sever onları korur ve yardım eder. Dincide ise bunlar neredeyse yoktur.
Hal böyle olunca sokak hayvanlarının uyutulma-ötanazi adı altında kamufle edilerek katledilmesi sonucunun ortaya çıkması doğaldır. Görme imkânı bulduğum; İran’da, Ürdün’de, Mısır’da, iki yıl yaşadığım Rusya’da, Yugoslavya’dan ayrılan ülkelerin tümünde, Yunanistan’da sokak hayvanları var. Sadece İngiltere, Fransa ve 1.5 yıl yaşadığım ABD’de sokak hayvanı yok. Oralarda da sokaklarda fare, sincap, rakun var. Ormana yakın yerlerde ise kurt, geyik, karaca ve ayılar dolaşıyor. Yani doğa boşluk bırakmıyor. Bizde, İstanbul’un kedileri meşhur, hatta video yapıp Dünya’ya tanıttılar. Kedilerimiz İstanbul’un turizmine destek oluyorlar.
Bu ülkelerdeki hayvanlar kısırlaştırılmış, kontrol altında görünüyor. Bizde yönetimler, gereğini yapmadan katledelim gitsin, çoluk çocuğa zararı var yaklaşımındalar. Çocukları hayvanlardan zarar görenlerin acılarını paylaşıyor ve üzülüyorum. Ama birkaç olumsuz örnek yüzünden tüm hayvanları katletmek de ne oluyor. “Hayırsız ada” mı örnek alınıyor? Hayvanlara tekme atan, aç susuz bırakan, işkence edenler onları tahrik etmiyor mu? Hayvanlarla ve çocuklarla cinsel ilişkiye girip onları mahveden sonra da öldüren sözüm ona akıl ve izan sahibi insanlara ne yapıyoruz, uyutuyor muyuz, ötenazi mi uyguluyoruz?
Bu işin altında bir iş olabilir mi, mesela rant gibi diye düşünüp, ardından yok artık bu kadarı da olmaz deyip, bu düşüncemden kendimi uzaklaştırmaya çalışırken, rant kokuları gelmeye başladı. Doğru olmamasını dilerim. Ama “ateş olmayan yerden duman tütmezmiş”. AKP’li bir ilaç şirketi sahibinin Allah’ın yarattığı canlıların kanı üzerinden rant elde etmesi, ülkemizin çürümüşlüğünün geldiği noktayı gösterir ki, bu dayanılır gibi değil.
Yapılacak şey; hızla kısırlaştırma, gönüllülerin yardımcı olduğu, desteklerine izin verilen sağlıklı barınaklar ve mahallelinin bakıp benimsediği hayvanları yerinde tutmaktır. Ayrıca bu hayvanların ticari amaçla üretim ve satışına izin vermemektir. Eğitimde ise; özgür iradeli, “hiçbir şeyi eleştiri dışı tutmayan”, tartışabilen, laik Cumhuriyete sahip çıkan bireyler yetiştirmektir.
Laik-bilimsel eğitim modeli, kadın erkek herkesin insanca yaşama mücadelesidir. Nitekim “Türkiye Yüzyılı Eğitim Modeli” için Danıştayda dava açılmış, yürütmeyi durdurma istenmiştir. Umarım ülkemizde laik, bilimsel, çağdaş eğitimi benimseyen, Anayasayı savunan hakimler kalmıştır.
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....