Bazı saf, temiz ve iyi niyetli kardeşlerim benim tasavvuf / tarikat yapılanmaları hakkında yaptığım yorumlara karşı meseleyi anlamadığımı, bal kavanozuna dışardan baktığımı düşünüyorlar.
Günümüz, bilgiye ulaşmanın gücü sayesinde şahit olduğumuz üç tarikatta (Çarşamba, Menzil, Süleymancılar da) lider (şeyh/gavs) değişimindeki kavgalar, gürültü ve entrikalara bakıldığında, maksadın İslam değil paylaşılamayan sosyal ve ekonomik imparatorluk olduğunu halen anlamamak, bunların Allah ya da Nebi tarafından seçildiği anlayışında direnmek, zeka düzeyi ile alakalı olsa gerek.
Kısaca Tasavvuf / tarikat yapılarının ne olduklarının, neye nasıl iman ettiklerinin, geçmiş ve günümüzdekilerin yöneliş ve sapmalarının, 25 yıl içerisinde kalmış biri olarak yabancısı değilim..
Bu alan çok kapalı bir kutu olmasına rağmen toplumsal vicdanın kabul etmediği sonuçların ortaya çıkması neticesinde, "bizimki diğerleri gibi değil" söylemleri ya bilinçsiz ya da savunma refleksi ile söylenmiş sözlerdir. Asılsızdır.
Hiçbir tarikat ya da şeyhe düşman değilim.
Derdim gayem, Allah’ın KUR'AN'da sözünü ettiği İslam’ın yerine, asırlar önce İslamin içine sokulan farklı din ve kültürlerden oluşan bir takım hurafe, bidat, yalan ve cahiliye adetlerin oluşturulan itikat ve ibadetlerle bozulan tevhidi İslam’ın aslına dönüştürülmesi, bu yapıların ekonomik sosyal ve inanç bağlarının şeffaflığının sağlanmasıdır.
Zira kapalılık binlerce insanın aydınlık zannı içinde karanlığa, bir tür sihir, halüsinasyon ve hipnotizma içinde debelenip maddi ve manen mağduriyet yaşadığını görmemek mümkün değil!
Tarikatlara her ne kadar Allah'a giden bir yol dense de, İslam’da toplumsal geçerliliği olan inanç ve ritüellerin çoğunu İslam’dan almış olmakla birlikte, farklı din ve kültürellerden bir hayli etkilenmiş değişen şart zaman ve çıkarlara göre yeni şeylere ilave ederek güçlenen akımlar!
Bu arena, liderlerinin emrini Allah'tan önceye alan, devletten bağımsız emir komutanın hüküm sürdüğü, Allah ile aldatılarak her an fetö tipi bir saldırıya hazır hale getirilen, bilinçsizce kendini feda etmeye namzet bağımlılar dünyası!
Liderlerini "yarı ilah" yapan grupların nicelik, ekonomik ve sosyal gücünü artırarak, siyaseti kullanarak topluma kendi değerlerini kabul ettirme çabası içinde olanların adına islam dense de, esasından farklı birer dini yapılardır. Grupların her birinin kendilerine özel itikat, görsel, ibadet ve örfleri vardır.
Bunların din adına kullandıkları şeyhlik, gavslık, kutupluk, mürşitlik, müritlik, sofilik, rabıta, cerrah, iskat, dergâh, türbe, tekke, uçmak, keramet, tay-ı mekân, cin çıkartma gibi terimlerin hiç birinin İslam'da yeri yoktur.
Bunların yapılandırdığı böyle bir din de, Allah ve Resul'lük tasavvuru da Kuran ile paralellik taşımaz.. Uzak bir Allah inancı vardır. Ona herkes ulaşamaz.. Ulaşmak için "aracı" vesileler olması gerekir. Allah her şeyi konuşmaz. Onu anlamak çok kolay değildir. Bazı konuların açıklanmasını "aracılara" bırakmıştır.
Tasavvuf büyüklerinin algısında ve anlatımında Allah, zaman zaman ete kemiğe bürünür, şeyhin şekli ile toplumun içine girer (!)..
Kimi zaman Bestami'nin kürkünün altında, kimi zaman da Rabbani'nin birinci mektubunda dediği gibi kadının dişilik organında, kimi zaman seksi bir kadın gibi şeyh şemsi Tebrizi’ nin koynundadır.
Örnekler bunlarla sınırlı olmamakla birlikte, bu yolun tebliğcileri / tellalları bu tür sapıklıkların üstünü örtmek için, onların makamları, mertebeleri çok yüksek, biz onları anlayamayız? Aslında küfür ve şirk içeren benzetmeleri tevil ettiklerinden, taraftarlarının sorgulama yetisinin önünü kapatırlar! Tabii dini tilkiden öğrenenler ne yapsın!? Onlarda tavuk çalmada beis görmezler.
Resulluk tasavvurları da bundan farklı değildir. Peygamber kimi zaman yukardan vahiy verenin de, aşağıda alanın da aynı kişi olması, yani Allah ile Muhammed as.'ın eşitlenmesi!.. "Kainatın onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığı" hikayesi, bir yandan kimi zamanda şeyhin astına ötelenerek sıfırlanan bir Nebi / Resullük anlayışı! Kabrinde ölmemiş hanımlarıyla keyf eden, hayata müdahalesi eksik olmayan, zamanın kutbunun kim olacağını seçme gibi ipe sapa gelmez itikatlar üretmişlerdir.
Tarikat dininin, İslam’a aykırılıkları bunlarla bitmez!
Ya şeyh / gavs / kutuplar!
İslam’da insan hatalı ve kusurlu sayılmışken (Nahl/61) o tarikat dininde mürşit hatasız kusursuz kamildir! Allah’ın astındadır. Onun gücüne ortak, zaman zaman da Onun yerinde olan şeyhler vardır. Allah gibi her şeye güçleri yeter! Gayp dahil her bir şeyi bilir, görür, hisseder, şefaat eder, tehlikelerden kurtarır, tayyib’i mekan yapabilir! Keramet ehlidirler! Kalplere dahi ulaşır ve yönetirler! Dolaysıyla şeyhin sözüne ve emrine itaatsizlik asla düşünülemez! Gökten düşenin parçası bulunur da, şeyhin gözünden düşenin ki bulunmaz.
Şeyhler; bir sıkıntıdan kurtuluşa ermede dua içinde vesiledirler. Allah Zümer/3'te aracılığı, çıkarcılığı, din üzerinden insan özgürlüğünün yok edilmesini başkasının iradesine bırakmazken, Allah'tan başka hiç kimseye "mutlak" itaati emredilmemişken, tarikat dininde kulun her hali "şeyhe teslim" dir. Onun rızası esastır. Ölünün gassala teslim olması gibi mürit her şeyi ile şeyhe teslimdir.
İnsan hayatına yönelik müdahaleler bunlarla bitmez!
Tarikat dininde müritlerin helal ve haramlarını, neye nasıl inanacaklarının bir kısmını şeyhlerin belirlemesi,
Rüya ile amel edilmesi,
Onun şereflendirdiği (çarşaf gibi) ne varsa şerif sayılması,
Onun yüzünü bir koyun sağımı seyretmenin Allah'a yapılan150 yıllık nafile ibadetten daha hayırlı olması,
Kabirlerin kutsal sayılıp, tazim edilmesi, hatta ölüden yardım dilenmesi,
Allah'tan istenmesi gereken himmet/ medet/ yardımın şeyhten beklenmesi,
Müridin karısı ile zinanın helal sayılması,
Evine melek girmez diye canlı yaratık resmi koymaması,
Bir kısım kadınlarının, günlük hayatında hatta yatağında en mahrem hallerin de dahi, "rabıta" (sahtekarlığı) adı altında "şeyhini hayal ederek" cima yapması, sosyal medya profiline şeyhinin resmini koymalarına kadar, din adına yapılan ahlaksızlığın İslam ile bir alakası olabilir mi!?..
Bunlardan anlaşılacağı gibi;
Bakara/165'te iman edenlerin Allah'a olan sevgileri çok güçlü olması emredilirken, o tarikat dininde müridin şeyhine olan bağlılığı, sevgisi, muhabbeti ve korkusu Allah'ın ötesine geçer! Bağlılara anlatılan ve sürekli tekrarlanan keramet masalları, şeyhin büyüklüğü, Allah katındaki itibarı, gücü, yetkisi tasarrufu ile hisler o kadar yoğunlaştırılır ki sanılar zirveye çıkar, rüyalarında uçan kaçanı mı ararsın! Halüsinasyonlarla haşa Allah’ı göreni mi, cennette uçanı mı ararsın!
Sonuç olarak şu bir gerçek ki, tarikatçılığın Kuran'da hiçbir delili olmadığı gibi, Resulün hayatında da hiç örnekliği yoktur. Tarihte en erken çıkışının izlerine, hicretten dört asır sonrasında rastlanır.
Tarikat dini, Allah’ın Kuran'da sözünü ettiği İslam değildir.
Onlara harfiyen inananların da Kuran'da sözü edilen Müslümanla alakası var mı, yok mu konusu Allah'ın takdirindedir. Hüküm Allah'ındır. Allah doğru söyleyendir.
Diyecek söz çok ama uzatmak nafile, tüm dostlara Allah'ın selamını gönderir sevgi ve saygılar sunarım.
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....
ŞİA inancının ayniyle bire bir versiyonu kimler dersiniz!?.. Önce şiayı tanıyalım.
Şia’ya göre İmamlar da aynen Peygamberler gibi masumdur. Hatta onlar bizim peygamberlere verdiğimiz masumiyetin fazlasını imamlarına verirler. Onlara göre; Ehl-i beyt mensupları her türlü kirden arınmış olup, büyük-küçük hiçbir günah işlemezler. Hayatlarının ilk anından son günlerine kadar kemal ve ilim sıfatlarına sahip olup, hiçbir surette onlara cehalet ve noksanlık isnat edilemez. Sözleri hüccettir. Yani delildir. Ehl-i beyt şefaat makamının sahibidir. Ehl-i Beyt’i /İmamları sevmek imandır. Ehl-i beyti sevenler asla ateşe girmez.
Onların buyruğu Allah’ın emri, yasakları da, Allah’ın nehyidir.
Şia’ya göre din ve iman; ilahi ilimle teyid edilmiş olan ve kendisine itaatin farz kılındığı imama teslimiyetten ibarettir. Onları sevmek ibadet, onlara buğzetmek küfürdür. Onlar tıpkı Nuh’un gemisi gibidir. Bu gemiye binenler kurtulur, binmeyenler helak olur.