3 Kasım 2002 tarihinde yapılan erken seçim ile iktidar olan AKP’li Başbakan Abdullah Gül ve atadığı bakan Ali Babacan, Kemal Derviş yasalarının çıkarılması ile yapılan İMF anlaşmasını devam ettirmişlerdi.
Tefeci finans şirketlerine yapılan borçlanmalar, iktidarın “İMF borçlarını ödedik” sözleri ile perdelenmişti. IMF borcu ödenmişti doğru, ancak borçlar Cumhuriyet tarihinin en yüksek noktasında şu anda.
AKP İktidarı ABD’nin Irak’ı işgal planına meclisten onay almak için çok kısa sürede meclise ABD’nin Irak’ı işgal planına onay almak için meclise tezkere sundular. 1 Mart 2003 Tarihinde DENİZ BAYKAL’ın Genel Başkanı olduğu CHP’nin dik duruşu ile CHP milletvekillerinin tamamının ve diğer partiler içindeki sağduyulu Milletvekilleri sayesinde reddedildi.
O dönemin Bakanı Ali Babacan, “ABD ile varılan ekonomik mutabakata göre Bush, ‘Vur' emri verdiğinde Türkiye'ye köprü kredisi olarak 8,5 milyar DOLAR gönderilecek” demişti.
O gün Deniz Baykal’ın genel başkanı olduğu CHP olmasaydı, ülkemiz bugün işgal altında bir ülke olduğu gibi, Güney Doğu Anadolu’da ABD’nin yönettiği, Orta Doğu’nun İkinci İsrail’i niteliğinde, tam sömürge ve piyon Kürt devletinin kurulmuş olacağını da herkesin iyi bilmesi gerekir. Maalesef 2010 sonrası rotasını terk eden CHP bugün aynı şeyleri yapmaz ve yapamaz da.. Çünkü bölücü örgüt PKK desteği olan DEM partisi ile ittifak yaptığı halde aklı sıra milleti aptal yerine koyarcasına bir Kent Uzlaşısı icat ettiler. Çünkü kendileri de biliyor DEM partisinin bölücü örgüt destekli parti olduğunu.. Kent Uzlaşısı diyerek de perdelediklerini sanıyorlar.
AKP iktidar olduğu zaman da bugün de, en önemli gündem maddeleri ekonomi ve depreme karşı gereken tedbirleri almak. 22 senedir devlet politikası olması gereken DEPREM konusunda bilim adamlarının sürekli uyarmasına rağmen bu konunun bir devlet projesi olduğunu duyan var mı? 1999 senesinde depreme dayanıklı binaların tesisi için deprem yönetmelikleri yapıldı. 2001 senesinde Yapı Denetim Şirketleri kuruldu. Yeni inşaatlar yapılırken Yapı Denetim şirketleri raporlar verdiler. Ama depreme dayanıksız yapılarla ile ilgili 2024 senesi dahil yapılan ciddi icraat hiç olmadı.
AKP iktidara geldiği günden beri ülkenin ilk gündemi ekonomi olmasına rağmen, üretim ekonomisi uygulamak, borç yapan değil güçlü döviz rezervi olan ülke yapmak yerine, üreten, kar eden ve vergi üreten önemli stratejik şirketlerimizi değerlerinin çok altında sattılar. Bu şirketlerin ürettiği ürünleri yüksek faturalar ödeyerek ithal eden ülke durumuna düştük. Örneğin kağıt ihracatı yapan ülke iken şimdi kağıt ithal edilmektedir.
Ülke iyi yönetilmiş olsaydı, borçlanmayı sürekli artıran krizlere karşı, dayanıksız ülke olmak yerine borcu olmayan ülke olurduk.
2000 senesinde Putin’in Rusya’nın başına geçtiği zaman, “moratoryum” ilan edecek durumda olan Rusya, üretim ekonomisi modeli ile 2008 senesine kadar vadesi olan borçlarını 2004 senesinde gününden önce ödedi ve USD 208 Milyon faiz ödemekten de kurtuldu.
2002 senesinde İktidara gelen AKP iktidar döneminde neler yaptı?
Beraber yürüdüğü FETÖ terör örgütü elemanları devlet yönetiminde etkindi ve ekonomi umurlarında da değildi. Zaten ekonominin ve dış işlerinin başındakiler, milli savunmanın başındakiler kendilerine yakındı. Asıl uğraşları TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİ, ATATÜRKÇÜ AYDINLARI tasfiye etmek için her türlü kumpasları kurdular. Sonrasında ERGENEKON-BALYOZ- CASUSLUK gibi iftiralar atarak binlerce yurt severi zindanlara attılar.
AKP’nin Ekonomi konusunda hızla yaptıkları da şunlar oldu;
1-Çok değerli stratejik şirketlerimizi yok pahasına sattılar. USD 290 Milyon bedel ile elden çıkardıkları TEKEL içki grubu, İngilizlere USD 5 MİLYAR bedel ile satıldı. Hiçbir ilave yatırım yapılmadığı halde.
2-Yollar-Köprüler, Hava alanları, Limanlar, Barajlar yaptılar. “Yap işler modeli ile devlet kasasından kuruş para çıkmadan yapıldı” diyerek, yüklenici firmalara USD karşılığı borçlandılar. Sözleşmelerde Türk Mahkemeleri değil Londra’daki mahkemeleri “tahkim mahkemesi” olarak yetkili kıldılar.
3-“Devlet üretmez ve ticaret yapmaz” diyen bir ekonomi ve hazine bakanı sayesinde “yap işlet devret” modeli ile iş yapan müteahhitlere para yetiştirmek için borçlarını artıran ülke olduk. Oysa bu işleri devlet yapsa idi, kasamızdan müteahhitlere verilen paraların yarısı dahi verilmezdi. Müteahhit maliyet kar mantığı ile işini yaptı ve devleti borçlandırdı. Hiçbir müteahhit en kötü % 50 kar etmeden iş yapmaz Türkiye’de. Yap işlet devret modeli ekonominin kangren olmasının en büyük nedenidir.
…
Çok büyük geçim sorunu yaşayan emekliye gerçek hakkını vermeyen iktidar, emekli maaşlarının yükseltilmesinin hazineye getireceği yükten söz ediyor.
Emeklinin hazineye kuruş yükü hiçbir zaman olmadı. Çünkü emekli çalıştığı ücretten aldıklarını çalışırken ödedi devlete. 1980 sonrası gelen iktidarlar emekli paralarını, liberal ekonomi modeli sisteminde yap işlet modelleri ile yarattıkları müteahhitlere vererek batırdı.
2018 senesine kadar FED bol miktarda DOLAR bastı ve tüm dünyaya düşük faizle dağıttı. Bizim gibi ülkelerde tüketimi körükledi.
Borçlandırdı ve krize karşı dayanma gücü olmayan ekonomi olduk sonunda.
Devletin görevi sermayedar yaratmak değildir. Devletin görevi halkının refahı için üretim yapmak üzere yatırım yapmalıdır.
Asıl yapılması gerekenin, ülkenin ekonomik durumu ve vatandaşın ekonomik anlamda muhtaç olmasını önlemek olması iken, halkın cebinden elini çekmeyen iktidar modeli 24 ocak kararlarından beri devam ediyor.
Gündemi saptırmak için sürekli savunma sanayiindeki gelişmeleri kendisine yakın görsel basında ve yazılı basında anlattıran ve yazdıran iktidar şunu çok iyi bilmelidir;
Savunma Sanayiimizin temellerini atanlar, Ergenekon-Balyoz-Casusluk gibi iftiralarla zindanlara atılan vatansever TÜRK SUBAYLARI’dır. Onların attığı temel üzerinde yapılan Savunma Sanayimiz ile Türk Milleti gurur duyuyor. Ancak bu Millet verilmeyen ekonomik haklarını da istiyorlar.
…
31 MART günü vatandaşımız güçlü gördüğü muhalefet partilerine oy vererek iktidar partisi adaylarını Belediye Başkanı seçmeyerek gereken tepkilerini vereceklerdir. İktidar partisi belediye başkanlıklarını kaybetmekle başlayan seçim süreci sonrası yapılacak ilk seçimde devletteki iktidarını da kaybedecektir.
Seçimlerde Ana muhalefet partisi olmak üzere oyları artan başkanlık kazanan muhalefet partileri de, “doğru proje yaptık ve kazandık” sanmasınlar. Bunların da aksine iktidardan çok da farkları yok.
Bölgemizden de kısaca bahsedersek, Bursa Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Bozbey’in, “köylerin boşalmasını önleyeceğiz” sözü çok önemli. Umarım altını doldururlar.
Bunun ötesinde “Köylülerin ürünlerini tarlasından alan ve kendi pazarlarında ucuz fiyatlı ürünlerin satılmasını sağlayacağım, köylünün ürününü halka pahalı yediren toptancıları aradan çıkaracağım” ve yine açıkça “Kentsel dönüşüm projelerinde kazanan müteahhitler değil, vatandaşlar olacak” diyen bir aday da henüz duyulmadı.
Emekli maaşlarına zam yapılmayan vatandaşlarımıza son söz;
14.3 Milyon kişi çevresi ile en az 20 Milyon eder ve herkes seçmen. Bu seçim sonucunu kesinlikle emekliler belirleyecektir. Zam yapmamakta, gereğince ve adaletli şekilde ücret / maaş politikası izlememekte direnen İktidar, umarım emeklilerin isyanını görür.
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....