ALPER ŞİRVAN yazdı: "İtlaf mı, Kısırlaştırma mı?.."

Başlıktan anlamışsınızdır.

Sokak hayvanları diye tabir edilen canlılardan söz edeceğim.

Sokak hayvanı diyoruz da… İnsan eliyle ve varsayımsal olarak yürüyen, işiten, gören, elini, kolunu kullanan, zihinsel yetisi olan insanlar için bina edilmiş sokaklar, şehirler dahası bunun için büyük oranda “istemeden de olsa(!)” tahrip edilen tabiat, insana mı, diğer canlılara mı, yoksa hepsini içeren tabiatın kendisine mi ait?

Büyük tartışma konusu…

Birlikte yaşama meselesini “insan insana bile” çözememiş eşref-i mahluk(!) için özellikle.

Tıpkı kim “eşref(!)” kim “mahluk(!)” sorunsalı gibi.

Tartışmalı konuya gelirsek…

İktidar, sokak hayvanlarının uzun yıllardır kullanılmakta olan tabirle “itlaf edilmesini”, daha kibar tabirle “uyutulmasını” savunuyor. Önerdikleri kanunun son şeklinde “ötenazi” kelimesini kullanıp biraz daha nazik olma gayreti takdire değer(!)

Ama her kelimenin kapısı aynı yere açılıyor. O da ayrı tabi…

Öncelikle yırtıcı özellikteki köpeklerin sokaklarda çoluk çocuğa saldırıyor olması, yaşanan ölümler fazlasıyla can yakıcı ve düşündürücü…

Bu da bizi madalyonun diğer yüzüne bakmaya zorluyor.

Bugüne kadar hiç görmediğimiz hatta adlarını bile yeni öğrendiğimiz pitbul ve benzeri köpekler nasıl oldu da “sokağa düşüverdiler?”

Kabul edelim ki insan gelmiş geçmiş en vahşi -hadi biraz daha yumuşatalım- en vahşi olabilecek potansiyelde bir canlı.

Öldürse de öldürmese de…

Çünkü insanın içindeki o doymak bilmez sevgi ihtiyacı ve bir başka canlının kendisine önce ihtiyaç sonra minnet duymasından aldığı “şehvetli zevk” ve bilinçli ya da bilinçsiz “güç bende” deme ihtirası ona her şeyi yaptırabilecek kudrette.

Tasmalı, kafeste, akvaryumda, dört duvar arasında hatta evlere taşındığı için artık rağbet görmeyen hayvanat bahçelerinde gördüğümüz hayvanlar bu tespitin “canlı” kanıtları.

Çağın insanının birbirinde bulamadığı ya da az bulduğunu düşündüğü/hissettiği özellikle “dokunma/dokunulma” ve/veya “sevgi” ihtiyacı, petshop adıyla anılan hayvan dükkanlarını ve bu konudaki devasa kapitalist sektörü doğurdu. Ki bu ticarethanelerin köle pazarlarından farkı olmadığını da söyleyelim.

“Beleş sevgi” peşindeki eşref-i mahluk(!), “ne olacak, yemeğini suyunu veririm, o da bana sevgi verir” düşüncesiyle bu dükkanlara koştu. Sunulan türlü türlü hayvanı evlerine, hayatlarına almayı istedi.

Aldı da…

Ama o da ne? Meğer bu “sessiz” canlıların sevgisi de öyle zannedildiği gibi “bedava” değilmiş. O canlıya göre yaşama ve “bütçe” gerekliliği, zaman ayırma mecburiyeti varmış. Kısaca bir insanı sevmek, bir insanın sevgisini kazanmak kadar emek isteyen bir şeymiş “patili bir dost” ile yaşamak.

Bunun farkına varan eşref…

Bir hafta, üç ay, beş ay derken “bununla yaşanmaz” deyip atıverdi sokağa… Çünkü konuşamıyordu o canlı, “ya eşref oğlu eşref, madem sokağa atacaktın, niye aldın beni evine ve hayatına?” diyemiyordu. Bu konuda bir yaptırım da mevcut değildi. Malum, yaptırımsız gerektiği gibi davranamıyordu bizim eşref(!)

Gerçekten hayvan sever insanları tenzih ederim elbette. Aslında bu süreçte en çok onların acı çektiklerini düşünüyorum da…

İktidarın önerdiği -direkt yazacağım izninizle- “itlaf kanunu” karşısında “kısırlaştırma” önerisine de sıcak bakmadığımı ifade edeyim.

Çünkü bir canlıyı öldürmekle, en doğal hakkı hatta ihtiyacı olan çoğalmasının önlenmesi arasında farkı -en azından ben- anlayamıyorum.

Bu da ayrı bir eşrefsel bencillik, hatta zulümdür düşündüğümüzde.

“Üremesin, çoğalmasın, sadece bana sevgi versin, benim ihtiyacımı görsün.”

“Ama kendini gerçekleştiremeyecek, doğasını yaşayamayacak, en sonunda da nesli yok olacak böyle yapılırsa…”

“Bir şey olmaz, çoğalır onlar… Mühim olan şu anda benim ihtiyacımı karşılaması… Benden sonrası tufan…”

Bir de Kayahan’ın şarkısında geçen “fareden korktu kedi” meselesi var.

Rahmetli onu espri diye yazmıştı muhtemelen ama insan denen eşref(!), tabiatın, doğanın, ilahi düzenin (dünya görüşünüze, inancınıza göre seçin birini) yapısını bozarak kedileri fareden korkar hale getirerek şakayı gerçek kıldı.

Bu da bir başka “güncel hakikat.”

Hayvan dükkânı ve mama endüstrisinin kapitalist baskılarının oranı, yok etmeye ayarlı iktidar sahiplerinin varlığı düşünüldüğünde zor belki ama…

Hayvanın insana, insanın hayvana, aslında hiçbir canlının bir diğerine zarar vermeyeceği, habitatını bozmayacağı düzenlemelere olan ihtiyaç, gün gibi ortada.

Ha, bu arada…

Mutfaklarınızı keşfeden karıncalara da dokunmayın sakın!

.

Haftanın Notu:

Yeni vergi paketinde engelli vatandaşlarımızın otomobil alırken faydalandıkları ÖTV muafiyeti konusundaki mevcut duruma dokunulmadı şimdilik…

Ama…

Açıklanan pakete göre engellilerin hayatını kolaylaştıran, eğitimlerinde önemli yeri olan ithal araç gereçlerdeki vergi istisnaları kaldırılmış görünüyor.

Dövizin geldiği nokta ortada. Bu yüzden zaten pahalı bu araç-gereç ve cihazlar... Bu paketle beraber engellilerin hayat kalitesini arttıran, hayatı yaşanır kılan, çoğu ithal her tür yardımcı araç ve gerecin fiyatlarının vergilerle beraber katlanacağını dolayısıyla bunun ihtiyacı olan engellinin hiçbirine erişememesi demek olduğunu hepimiz biliyoruz değil mi?

.....

Yazarın tüm yazıları için tıklayınız

.....

Anahtar Kelimeler:
Alper Şirvan
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.