Tıpta yılan sembolü yılana yüklenen kutsallık, yalnız tıp değil, daha geniş biçimde dinsel ve mistik inançlar çerçevesinde de kendini göstermiştir. Tıpta yılanın bir sembol olarak ne zaman ve nerede kullanılmaya başlandığı kesin olarak bilinmemektedir. Yılan MÖ. 3 binlerden itibaren Doğu Mitolojilerinde, M:Ö:2600’lerden itibaren Mezopotamya’daki çeşitli eser ve mitolojilerde görülür. Yılanın tıpta bir sembol oluşturmasının çeşitli sebeplerinden söz edilebilir. Çok hareketli olması; ağaçta, yer altında ve suda yaşayabilmesi, deri değiştirmesi, zehrinin tesirli olması bu sebeplerden bazılarıdır.
Mısır, Hint ve Amerikan kültürlerin mitolojilerinde de yılan sembolüne rastlanır. Mısır’da diğer başka hayvanlar gibi yılanda kutsal hayvanlardan biriydi. Mısır’da canlı yılanlar beslenir ve saygı gösterilirdi. Kutsal kitaplara göre Âdem ve Havva’yı bilgi ağacının meyvesini yemeye ikna eden yılandır. Yılan birçok toplumda bilgeliğin simgesi olarak görülmüştür. Musa Peygamberin, yılandan ısırılanları tedavi etmek için çölde yılan yetiştirdiği söylenir. Eski Yunan uygarlığında ilk başlarda adaklar sunulanın Asklepios değil bir yılan olduğu sanılıyor. Asklepios kelimesinin yılan demek olan “Askalabos” olduğu da söylenmektedir. Zamanla Asklepios sağlık tanrısı olarak kabul edilince yılanda şifa gücünü gösteren bir sembol olarak onun asasına sarılı olarak gösterilmiştir. Başlangıçta Thebes (Teb) kentinin simgesi olan yılan, daha sonra bu kentte büyük bir tapınağı olan baş tanrı Osiris’in de simgesi olmuştur. Arapçadaki ‘tıbbi’ sözcüğünün, bu kentin adı olan ‘Teb’den kaynaklandığı da ileri sürülmüştür.
Kom Ombo tapınağı, Mısır yılanın sağlıkla olan ilintisi, Mısır’da da görülmektedir. Tanrı Osiris ve eşi İsis’in çocukları olan Horus ve Seth, ayrıca da Sekhmet ve Thoth, Eski Mısır’ın en önemli sağlık tanrıları arasındadır. Yılan şeklinde simgelenen Seth’in, insanlara salgınlar, hastalıklar yolladığına inanılır; papirüslerde, kardeşi Horus’un (şahin başlı olarak simgelenir) gözlerini parçaladığı, Tanrı Toth’un (ibis kuşu, yani mısır turnası olarak simgelenir) da büyü aracılığıyla bunları yeniden iyileştirdiği yazılıdır.
Eski Mısır’da piramitlerin kurucusu, mimar, astronom ve hekim İmhotep Tanrı sallaştırılmış, Yunanlıların bunu örnek almasıyla da sağlık tanrısı Asklepios ortaya çıkmıştır. Smith Papirüsünde karşımıza çıkan yüksek düzeydeki klinik birikim ve Ebers Papirüsündeki olağanüstü farmakolojik bilgi dağarcığı, ne yazık ki sonraları daha ileri götürülmemiş, zamanla mistisizme ve cin-şeytan işine yorumlanarak Mısır tıbbı gitgide gerilemiştir. Eski Mısırlılara göre; sol burun deliği, kötü ruhların bir bedene girerken en sevdiği giriş noktasıydı.
Birçoklarınca anatominin babası olarak kabul edilen Herophilos, insan kadavraları üzerinde açık diseksiyon (açımlama, otopsi) yapan ilk bilginlerden biriydi. Herophilos, insanlarla hayvanları karşılaştırmalı anatomisini inceleyip, zekânın ve sinir sisteminin merkezi olarak kabul ettiği beyni ayrıntılı biçimde tanımlarken, Erasistratos çalışmalarını kalp kapakçıkları ve kan dolaşımı üzerine yoğunlaştırmıştır.
Mumyalama (Ar. ‘tahnit’), eski Mısırlılar, İnkalar, İskitler gibi toplumlarda ölülerin olabildiğince yaşama yakın bir biçimde saklanmaları ve sevdiklerini yanlarından ayırmama amacına yönelik bir tutumdu. Ölüme meydan okuyan böylesi bir koruma süreciyle beden, ruhun sonsuza dek barındığı bir yuvaya dönüştürülüyor ve uzun zaman boyunca ruhun bedenle bağlantısı sürdürülüyordu. Eski Mısır inanışına göre, ölen bir insanın yaşamı sona ermez ve ölümden sonra ‘öte Dünya’da yeni bir yaşam olanağı başlardı. Ölen kişinin bedeni sürekli olarak korunursa yaşamı ‘öte Dünya’da da sürerdi. Her canlı, ölümlü bir maddeyle kendinden sonrada yaşayan ve‘Ka’ adı verilen bir ruhtan oluşmuştu. Bu nedenle de cesetler, ölüyü bu yeni yaşama hazır tutmak üzere mumyalanır, ölünün dünyevi yaşamında kullandığı eşyalar ve yiyeceklerle birlikte mezara konurdu. Mumyalama tapınaklarda yürütüldüğü için Mısır medeniyetinde sağlık hizmetlerinin büyük bir bölümünün tapınaklarda yapıldığından bahsedilmektedir. Rahipler tapınaklarda hastaları tedavi ediyorlardı. Tapınakların her biri, ilaçların hazırlandığı ve depolandığı tam donanımlı bir laboratuvara sahipti. Mısır’da mumyalamanın uygulandığı M.Ö. 4000’lerden M.S. 600’lere kadar yaklaşık 700 milyon insan mumyalanmıştır.
Türkler tarafında kurulan ilk hastane, Mısır’da Tulunoğlu Hükümdarı Ahmet ibn Tulun (yön. 868-884) dönemi Kahire’sinde 872’de kurulmuştur.10. yüzyılda 5 hastane daha inşa edilmiştir. Selçuklu Mimarisinde Darüşşifalarda yılan motifleri bulunmaktadır. Mar kelimesi farsça "Yılan" manasına gelmekte olup, Maristan (Yılan Yurdu)kelimesiyle duvarlarında yılan sureti bulunan bina, yani hastane kastedilmektedir. Dolayısıyla yılanlara atfedilen sağlık, şifa ve afiyet manaları da böylece hatırlatılmakta, tedavi ettirilmektedir.
Darüşşifalara maristan yani yılanlı bina denmesinin bir başka sebebi ise, yılanların kötülük ve hastalıkları yutarak iyilik ve şifa dağıttıklarına inanılmasından dolayıdır. Zaten Selçuklular devrinde inşa edilen hastanelerin hemen hepsinin kapısında çifte yılan motifi bulunmaktadır. Yılan hem şifa veren hem de hastalık dağıttığı için güç simgesi olarak günümüzde de önemini sürdürmektedir. Tıpta ve eczacılıkta yılan simgesi kullanılmakta, dünden bugüne çok değişik mitolojik yolculuğuna devam etmektedir.