Bursa Arena E'Gazete
2020-06-20 21:41:14

Vay Halimize..

İSMAİL TEKİN

20 Haziran 2020, 21:41

Hedef ile başarı arasındaki köprü, ancak ve ancak disiplin olabilir.

Disiplin olmadan olmaz.

Disiplin tek bir kural gibi düşünülse de aslında bir kurallar bütünüdür.

Kâinatın sonsuzluğunda, sayısını bilemediğimiz kadar yıldızın, gezegenin, göktaşının, farklı çekim güçleri ile kusursuz bir şekilde var olabilmelerinin ardında, bir kurallar bütünlüğü vardır. Bu kurallar bütünlüğü, yani disiplin sayesinde, inanılması güçte olsa; muhteşem bir kurgu, kusursuz düzenini devam ettiriyor.

Temel kurallar bellidir. Sonrası kendiliğinden akar gider zaten…

İnsanoğlunun hayatta başarılı olabilmesi içinde bir disiplin içinde olması temel kuraldır.

Gelişmiş toplumlarla, gelişmekte olan veya gelişmemiş toplumları karşılaştırdığımızda, gelişmiş toplumların daha kuralcı olduklarını görürüz.

Bu arada tabi ki her toplumda bir takım kuralların mevcut olduğunu biliyoruz ama gelişmiş toplumlarda kuralların uygulanmasında daha fazla hassasiyet gösterildiğini de görüyoruz.

Öyle değil mi?

Tabi burada "cezaların uygulanmasındaki kararlılık da göz ardı edilmemeli” diye düşünüyorum.

Bireysel de olsa, toplumsal da olsa, başarılı olabilmek için; kural koymak ve o koyulmuş olan kurallara uymak zorunluluktur.

“İnsan özgür doğar, özgür yaşar” gibi ardı düşünülmemiş, daha doğrusu detaylandırılmamış söylemlerde büyük bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum.

Bireysel özgürlük çok önemli bir konudur ama özgürlüğün toplumsal tanımlamasına ihtiyaç var. Fakat bu toplumsal tanımlamayı kimin yapacağı konusu, benim için çok büyük bir muamma…

Tabi ki; burada, sizin düşüncenizi de merak ederim.

Benim bireysel düşünceme göre, genel olarak insan nasıl yaşayacağını bilmez. Aklı bazen avantaj olmaktan çıkar ve dezavantaja dönüşür.

Aklıdan ziyade de alışkanlıklar üzerinden bir hayat süren insana, çocukluk döneminde öğretemediğimiz bazı şeyleri, çocukluk dönemi geçtikten sonra öğretebilme şansımız ortadan kalkabilir.

Ülkemizde insanımızın eğitiminde; teknik eğitim devlet tarafından üstlenilmiş, davranış modellerinin altyapısını oluşturan sosyolojik eğitim aileye bırakılmıştır.

Yeni yeni anaokulu eğitimi ile devlet davranış modellerinin altyapısını oluşturan bireyin sosyolojik eğitimi konusuna müdahil olmaya başladı.

Yalnız orada da bir sıkıntı var ki; bu sıkıntı, oldukça büyük bir sıkıntı. Ülke anlayış modellemesi olarak temelde ikiye bölünmüş durumda… “Bu bölünmüşlüğü nasıl anlatabilirim” bilmiyorum ama birkaç ikilem ile anlatmaya çalışayım.

Sağcı-solcu, Türk-Kürt, yenilikçi-muhafazakâr, dindar-dinsiz, başı açık-türbanlı, ulusalcı-ümmetçi, Osmanlıcı-Cumhuriyetçi…

Ülkede iktidar değişiyor; o değişimle birlikte anlayış değişiyor. Bir önceki iktidarın yaptığı her şey yarım bırakılıyor ve yeni gelen iktidara göre bir devlet yönetim modeli örgütleniyor. Her iki grupta bir kalıba girmeyi reddediyor. Böyle olunca da iki başlı ejderha gibi sadece kendi kendine zarar veren bir sistemle karşı karşıya kalıyoruz.

T.C. Devletinin bütünsel olarak tek bir ideali olmalı… Çağdaşlaşma idealini tercih ediyorsak bilimi öncelemek durumdayız.

Her şeyden önce bireyin temel eğitimi konusu büyük önem teşkil ediyor. Benim şahsi düşüncem çocuklarımıza matematik, fizik, kimya gibi temel bilimleri öğretmeden önce onlara ilk önce nitelikli ve nicelikli insan olmayı öğretmemiz gerektiğidir.

Önerilerim; biraz askeri bir disiplin mantığında olacak… Lakin bir çocuğa ilk önce temel sağlık kuralları göz önünde bulundurularak; akşam kaçta yatılacağı, sabah kaçta kalkılacağı, kahvaltı, öğlen yemeği, akşam yemeği saatlerine riayet etme, yemekten önce el yıkama, yemekten sonra el yıkama, diş fırçalama, tuvalet alışkanlıkları, duş alma gibi kişisel temizlik ve bakım kuralları öğretilmelidir. Yerlere çöp atmama, tükürmeme, yaşadığımız çevreyi kirletmeme, çevreyi paylaştığımız canlıların yaşam haklarına saygı gösterme gibi davranışlar öğretilmelidir. Planlı bir yaşam modeli oluşturma, iş disiplini, tatil disiplini, özgüven meselesi, başkalarının haklarına saygı göstermek, kötü alışkanlıklardan uzak durmak, kitap okumak, günlük tutmak ve yahut farklı konularda yazılar yazmak öğretilmelidir. Sosyal yaşam içinde kullanılacak insan sağlığını kötü etkileyebilecek yiyecek ve içeceklerin kullanımlarının kısıtlı tutulmaya gayret edilmesi gibi daha da detaylanabilecek konular öğretilmelidir.

Salgın hastalık dönemlerinde maske takmanın önemi, sosyal mesafeyi korumanın önemi, el ve vücut temizliğine dikkat etmenin önemi öğretilmelidir. Salgın hastalıktan korunmak için kullanmış olduğumuz maskelerin, eldivenlerin sokaklara, denizlere atılmaması öğretilmelidir. Bu konular hayatın bizatihi kendisidir.

Özgürlüğün evrensel bir tanımı yapılmalıdır.

Herkesin kafasına göre bir davranış modelini benimsemesinin çok mantıklı olmadığı insan sayısının çoğalması ile göz önüne serilmektedir.

Yazımı okunduğunuz da aklınızda oluşabilecek kalıplaşmış; “böyle şey mi olur ya, robotlardan mı, insanlardan mı bahsediyoruz” gibi tepkiler gelebileceğini biliyorum. Bu tepkilere karşı direnç göstermek istiyorum.

Disiplinli eğitim ve yaşam modellemelerini kullanan devletlere bakalım.

Bu devletlerden benim ilgimi çekenler; Finlandiya, Norveç, Almanya, Japonya…

Almanların disiplini, Finlandiyalıların eğitim modeli, Norveçlilerin ekonomik modeli, Japonların saygı sevgi sorumluluk barındıran yaşam modeli…

Bize uymaz!

Uymazsa sürünmeye devam ederiz.

Amerika keşfedilmiş, tekrar keşfetmek için gemi batırmaya gerek yok.

Eski kazağını söküp yeni kazak örmeyi düşünüyorsan; kazağı sökmeye başlayacağın yeri iyi bilmelisin. İpin ucunu bulmalısın ki; sonrası kendiliğinden sökülür gelir zaten.

İpin ucunu kaçırdın mı? Allem de etsen, kallem de etsen, artık bir faydası olmaz.

Ne yalan söyleyeyim ki; şu an için ipin ucunu kaçırmış gibi bir görüntümüz var…

Sizi bir konuda uyarmak isterim. Aman tuttuğunuz şeyin ipin ucu olduğundan emin olun ki; şayet başka bir şeyin ucundan tutuyorsanız, dua edin de o tuttuğunuz uç en azından umudun ucu olsun…

Umudu da kaçırırsak, vay halimize

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.