Türkiye Cumhuriyeti ve Afganistan devleti iki ayrı Türk devleti olarak dünya haritasının ortalarında yer almakta ve birisi Orta Doğu’nun merkezi coğrafyasında, diğeri de Orta Asya bölgesinin ortalarında varlığını sürdürerek, tarihsel süreç içerisinde yollarına devam etmektedirler. Yirminci yüzyıla girerken yeryüzü haritalarının merkezinde yer alan bu iki devlet var olan yirmi bağımsız devlet arasında yerlerini alarak, geleceğe dönük bir yirmi birinci yüzyıl sıçraması içine girerek ve çağ değişimi dönemecini başarıyla dönerek geleceğin dünyasında da var olabilmenin mücadelesini kazanıyorlardı.
Bugün gelinen noktada yeryüzü devletlerinin sayısı yirmilerden iki yüzlere doğru tırmanırken Anadolu ve Afgan Türkleri var olabilme gücünü pekiştiriyorlardı. Soğuk savaşın en zor günlerinde varlıklarını koruyabilen bu iki Türk devletinin her şeyin alt üst olduğu bugünlerde karşı karşıya gelmesi ve her iki devleti birbirine karşı kullanmaya çalışan çeşitli emperyalist komplo ve senaryolarda isimlerinin ön plana çıkartılması her açıdan Türk dünyası açısından son derece tehlikeli ve riskli oluşumların önünü açmaktadır. İslam coğrafyasının tam ortalarında bir Yahudi devleti kurmak için çizilen yeni senaryolarda İslam dünyasının tam ortasında farklı bir ideolojik büyük devleti Türk dünyası üzerinden gerçekleştirirken, Türk dünyası içinde yer alan bütün Türk devletleri etrafa saçılmış ve dünya tam ortasından ikiye bölünürken ve Türkiye demokratik batı bloku içinde yer alırken, Afganistan devleti ise Müslümanların tam tepesinde onların siyasal büyüklüğünü dengeleyecek bir biçimde örgütlenen Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin etki alanı içine düşerek diğer Türk devletleri gibi batı blokuna karşı oluşturulan soğuk savaş dengelerinin etki alanına doğru sürükleniyordu.
Hristiyan ve Musevi güç merkezleri dünya hegemonyası için çalışırlarken Müslümanlar arada kalıyor ve İslam ülkeleri de bu tür gelişmelerin etki alanları içinde geleceğe dönük bir biçimde kendilerine yeni yerler arıyorlardı. Yirminci yüzyılın başlarında var olan harita üzerinde kendilerine yeni yerler bulmaya çalışan Türk devletleri, Sosyalist ideoloji çatısı altında yirmi beş devletten oluşan bir kuzey doğu federasyonunun içinde baskı ile yer bulmaya çabalarken, Asya’da batı emperyalizminin Hristiyan ülkelerde sosyalizmini, Müslüman ülkelerdeki İslam hegemonyasını ortadan kaldırmak üzere devreye soktukları görülüyordu. İslam dünyası içinde Müslüman olmayan bir Yahudi devleti kurmanın son derece zor bir iş olduğunu on beşinci yüzyıl sonrası gündeme gelen siyasal gelişmeler ortaya çıkarırken, Avrupa üzerinden gelişen sosyalist hareketlerin SSCB başlıklı bir büyük federasyon ile yönlendirilirken, Türkiye ve Afganistan’ın iki ayrı Türk devleti olarak, böylesine büyük oluşumların yarattığı yeni sınırların tam ortasında kaldıkları görülmüştür.
İran ve Azerbaycan üzerinden Orta Asya ve Orta Doğu doğu bölgesinin merkezinde yer aldığı Türk dünyası, üç büyük kıta üzerindeki siyasal gelişmeler ve yeni devlet oluşumları ile yeni yapılanma oluşumlarına doğru gelişmeler gösterdiği aşamalarda zaman zaman sınırların değiştiği ya da Türk devletleri arasında eskisinden çok daha farklı yeni yapılanmalar görülmektedir. Asya kıtasının doğusundan başlayan uygarlıklar içinde yer alan ve giderek üç kıta üzerinde yaygınlık kazanan Türklerin yaşadıkları devletler birbirini izleyerek tarih sahnesine çıkarken, yeryüzü coğrafyası bazı noktalarda alt üst olarak eskisinden çok farklı yönelimlere doğru yol almıştır. Orta ve Kuzey Asya bölgelerinde tarih sahnesine çıkan Türkler at sırtında yayılarak gelişen bir uygarlık modeli sayesinde üç büyük kıtanın hemen hemen her bölgesinde hükümran olabilmişlerdir. Orta ve Kuzey Asya topraklarının üzerinde tarih boyunca büyük devletler kuran Türkler, İran, Azerbaycan ve Kafkasya üzerinden geliştirdikleri geçiş koridoru üzerinden dünyanın merkezi olarak görülen Anadolu yarımadasına gelerek, bu merkezi bölgede yerleşik bir devlet düzenini kurabilmişlerdir. Türklerin Anadolu’ya geliş yolu bugün Orta Asya ve Orta Doğu bölgelerinin bir araya gelme köprüsü olarak yeniden öne çıkmaktadır.
Türkiye ve Afganistan her zaman düzenli bir birlik içinde olamazken, uluslararası siyasal ve ekonomik konjonktürlerin bu iki ülkeyi bir araya getirdiği ya da kıtalar arasında geliştirilen geçiş yollarının üzerinde bir araya gelerek, farklı birlik ya da siyasal oluşumların öncüsü olabildikleri anlaşılmaktadır. Yeniden doğu batı ekseninde gündeme getirilen Zengezur geçiş yolunun, hem Afgan halkının merkezi alana doğru harekete geçmesini hem de merkezi alanda yaşamakta olan Türklerin ise tarihsel anlamda ortaya çıkış merkezleriyle yeniden bir araya gelerek dünyanın tam ortasında yer alan hegemonya alanlarında, eski dönemlerde olduğu gibi geniş alanlarda büyük devletler kurma gibi büyük misyonlara yeniden kalkıştıkları ortaya çıkmaktadır. Asya-Avrupa – Afrika ekseninde gündeme gelen büyük devlet yapılanmalarında görüldüğü gibi daha önceki dönemlerde kıtaların birleştiği bölgelerde yerleşen ya da sahip oldukları egemenlik gücü ile bu bölgeleri kendi merkezlerine bağlayan Türk devletleri, bazen sınırdaş bazen da ortak bir sınıra sahip olmayan siyasal yapılanmalar içinde yer alırlarken, birbirlerinin izledikleri yol ve politikaları izleyerek yeni oluşumlara açık olmak ve bu doğrultularda ortaya çıkan yeni yapısal kurgulara da yakın olmak ve böylece Türk devletleri arasında çekişme ya da çatışmalara gidebilecek yeni yaklaşımları geliştirerek, yeni dönemin koşullarına uyum sağlamak zorunda olmuşlardır.
Bunalım ve geçiş dönemlerinin olumsuz koşulları üzerinde Türk devletleri uzak kalsalar ya da karşı karşıya gelseler bile Türk kökenli birliktelik geliştirilerek aynı ulus kökeninden gelen bir hoşgörü ve dayanışma tutumları ile var olan anlaşmazlıklar çözüm noktasına doğru geliştirilebilir. Bu gibi gelişmelerin birçok örneği gündeme geldiği gibi tersliklerin giderek arttığı ve bu çizgide olumsuz koşulların tırmanma gösterdiği en olumsuz koşullarda bile Türklük dayanışması üzerinden barışçıl adımların atılması gerçekleştirilebilmiştir. Üç kıtaya dağılarak ayrı devletler kurmuş olan Türk asıllı devletlerin zor koşullar, önlerine çıkan engelleri ya da var olan devlet yapılarının üzerlerine gelen her türlü olumsuzlukları devre dışı bırakacak derecede, güç ve dayanışma gösterebilmesi için her zaman için hazırlıklı olmak zorunluluğu vardır. Türkiye ile Afganistan devletlerinin değişen konjonktürde yeniden Asya ve Avrupa arasında gündeme gelen Zengezur koridoru üzerinden yakınlaşma ve dayanışma hareketlerinin, devletlerarası ilişkiler düzenine göre düzenlenmesi gerekmektedir. Bu gibi gereksinmeler karşılandıktan sonra Türk devletleri diğer büyük devletlere karşı kendi aralarında birlik sağlayarak, antiemperyalist bir siyasal çizgiyi disiplinli olarak ortaya koyabilirler.
Bugün gelinen yeni dönemde, Sovyetler Birliği sonrası dönemin koşullarında daha çok Orta Asya Türk devletlerini bir araya getirecek bir düzeyde, Türk Devletleri Teşkilatı adıyla yeni bir bölgesel yapılanma gerçekleştirilmiştir. Bu doğrultuda adım atılınca, Orta Asya bölgesi dışında kalan Türklerin böylesine bir yeni birlik çatısı altında bir araya bütünüyle bir araya getirilmeleri mümkün olamayınca, Afganistan gibi nüfusunun büyük çoğunluğu Türk kökenli topluluklardan meydana gelen diğer devletlerin böylesine olumlu bir atılımın içinde yer almaları Orta ve Kuzey Asya bölgelerinde geride kalmıştır. İran gibi nüfusunun dörtte üçü Türk asıllı olan bir büyük devletin Kafkasya ve Orta Asya sınırları boyunca uzanıp giden sınırları dikkate alınmamıştır.
Türkiye ile Afganistan devletlerinin yer aldığı merkezi Türk dünyası yanında yer alan İran gibi bir büyük devletin Türkiye ile birlikte içinde yer alabileceği bir Türk Devletleri Teşkilatı, yeni dönemde daha geniş katılımlar aracılığı ile yeniden kurulması, şimdiye kadar atılan yanlış adımların düzeltilmesiyle mümkün olabilecektir. Kore, Japonya, Pakistan ve Asya kıtasının diğer bölgelerinde yer alan Türk asıllı toplulukların da Türk asıllı halkları dolayısıyla böylesine bir teşkilatın içinde yer almaları, gelecekte Asya kıtası üzerinden doğu uygarlığının merkezi patronluğunu yapabilecek bir Türk Devletleri Teşkilatı acilen oluşturularak, Rusların, Hintlilerin ve de Çinlilerin bütün nüfuslarıyla bir büyük imparatorluk coğrafyası birlikteliği çatısı altında Türklerin de tıpkı Rusların, Hintlilerin ve Çinlilerin yaşadıkları gibi, Türklerin de kendi millet imparatorluklarını kurarak böylesine bir büyüklük içinde Asya kıtasının süper büyük devletlerine karşı ortaya çıkarak, Türk Devletleri Teşkilatının büyük millet imparatorluğu şeklinde, yeni bir denge unsuru olarak devreye girmeleri doğu hegemonyasını önleyecektir.
.....
Yazının devamı için tıklayınız
.....