'Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin adını değiştirelim' dediler.
'Türk Bayrağı'nın adını değiştirelim' dediler.
'İstiklal Marşı'nı kaldıralım, değiştirelim' dediler.
Oysa bu değerler bizim namusumuzdu ve bu talepleri ile aslında bize küfür ettiler...
Çocukluğumuzda, öğrenciliğimizde her sabah veya her öğlen sınıfımıza girmeden önce okuyup, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne bağlılığımızı haykırdığımız andımızın okunmasını yasakladılar.
Bazı mekanlarda Gençliğe Hitabe'nin, bazı mekanlarda İzmir Marşı'nın okunmasını yasakladılar.
Resmi Bayramlarımızın kutlanmasını engellemek için ellerinden geleni artlarına koymadılar. 23 Nisanlarda, 19 Mayıslarda, 29 Ekimlerde, 30 Ağustoslarda devletin en üstündeki temsil yetkilerini kullanmamak için hasta oldular, bu tarihleri sabote edecek bütün olaylarda da usta oldular.
Resmi Kurumlarımızın unvanlarının önünde bulunan 'Türkiye Cumhuriyeti' ifadesini kaldırdılar. Atatürk ismini taşıyan statların, parkların, caddelerin ismini değiştirmek için her türlü oyunu oynadılar, kısmen başardıkları oldu.
Bursa 'da Merinos 'u park yaptılar, İzmit 'de Seka 'yı park yaptılar... Akılları sıra 'milletin malını millete veriyoruz' tıraşları ile kamuoyu da oluşturup, gölge oyunları yaptılar. Telekom 'u, Tekel 'i, Şeker Fabrikalarını özelleştirdiler. 'Satamazsınız' uyarılarına karşılık fütursuzca 'Babalar gibi satarız' diyebildiler. Asıl amaçları Cumhuriyetin bütün izlerini silmekti ki; Cumhuriyetin yaratmış olduğu bütün ekonomik değerleri satarak, dağıtarak, darmaduman ederek bunu da kısmen başardılar...
Bu değerleri yok pahasına yandaşlara ve yahut yabancılara sattılar...
Askerimizin başına çuval geçirildiğinde 'Amerika 'ya nota verin' diyenlere, 'Ne notası, müzik notası mı' diye dalga geçerek yurtiçinde kamuoyunda ve uluslararası camiada Türk Ordusunun imajını zedelediler. Türk Ordusu ve komutanları hakkında 'Allah'a çok şükür ediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş' tarzında onur kırıcı söylemlerde bulundular. Aslan parçası Atatürkçü, Cumhuriyetin muhafızları olan komutanlarımızı mahkemelerde, hapishanelerde sürüm sürüm süründürdüler.
Fetö Terör Örgütünün palazlanması için örgüt üyeleri ile ekonomik, sosyal ve siyasi her türlü işbirliğini yaptılar.
Bununla kalmayıp; Milli Güvenlik Kurulunda kendi inançlarını ve düşüncelerini paylaşan komutanların rütbe almalarını sağlayarak, ordunun kilit noktalarına yükselmelerine neden oldular. Bu olay sonunda 'Fetö Terör Örgütünün ordu içinde de palazlanmasına, böylelikle de Fetö Terör Örgütünün darbe kalkışması yapmasına da sebep olmuş oldular.
50 bin kişinin katilini ve arkasındaki uluslararası suç şebekesini muhatap alarak pazarlıklara girdiler.
Kentlerimizi talan ettiler, yeşili katlettiler, kent yaşantımızın altını oydular üstüne beton medeniyeti kurdular.
İnsanlarımızı hasta ettiler, yabancı sermayenin hastanelerine de müşteri ettiler.
'Yap işlet devret' modelini yasal soyguncu haline getirdiler.
Dostumuz olan komşu devletlerimizin yönetimlerinin devrilmesi için Amerika Birleşik Devletlerinin orta doğu politikalarına destek verdiler. Irak 'ta, Suriye 'de, Libya 'da, Mısır 'da yüz binlerce masumun ölümüne sebep oldular.
İslam'ın diplomasını alamayınca babadan oğla aktarılan kültür dininin tapusunu aldılar. Sahip oldukları bu dini menfaatleri uğruna satarken çıldırdılar.
'Dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz' diye Mevlana 'nın, Yunus Emre 'nin, Hacı Bektaşi Veli 'nin, Pir Sultan Abdal 'ın meskeni olan bu toprakların ahlakına, vicdanına aykırı bir hava yarattılar.
Savaş kazanmış muzaffer bir komutan olmasına rağmen 'Yurtta barış, dünyada barış' şiarıyla hareket etmiş Mustafa Kemal Atatürk 'ün hatırasına da saygısızlık yaptılar.
Etnik, mezhepsel, bölgesel siyaseti körüklediler. Bu toprakların insanlarını Türk, Kürt, Alevi, Sünni, sağcı, solcu, dindar, dinsiz gibi tezat konumlandırmalar ile böldüler.
Belediyeleri kullanarak kendi yandaşlarına ihaleler vererek sürekli sermaye aktardılar. Bu aktarılan paralar ile ülkede yapılan bütün yerel ve genel seçimleri finanse ettiler. Ölçüyü öyle bir kaçırdılar ki; sonuç itibarıyla da yönetmiş oldukları bütün belediyeleri borç batağına soktular.
Medyayı bütünüyle ele geçirerek Cumhuriyetin yetiştirmiş olduğu nesilleri, medyadaki söylemleri, yazıları ile baskı altına aldılar. Her akşam haberlerde, tartışma programlarında bizlere hakaret ederken kendilerinden geçtiler.
Bizi horladılar, bizim boynumuzu büktüler, başımızı önümüze eğdiler...
Bize kendi vatanımızda 'parya' hissettirdiler...
Sana teşekkür ederim Muharrem İnce...
Bize aşılamış olduğun umut ile tekrar başımızı dikmemizi sağladın... Tam da bu vatanın öz evladı olarak kendine yakışanı yaptın; partili kimliğini bıraktın, bütün milletin evladı oldun, kimseyi ayırmadan kucakladın...
Söylemlerin ve taahhüt ettiklerinle; fakir fukaranın, garip gurebanın sesi soluğu oldun, çiftçinin, köylünün, işçinin, emeklinin, yaşlının, gencin umudu oldun... Ülkemizin bulunduğu jeopolitik bölgede, yangın yeri olan orta doğunun barış güvercini oldun.
Özlemleri tavan yapmış olan Türk Milletinin de yeni lideri oldun...
Bize yakışan budur işte...
Bize ve bu topraklara yakışan sensin.
Teşekkürler...
Teşekkürler...
Teşekkürler Muharrem İnce...