Bolşeviklerin Petrograd çekişmelerinden zafer elde etmeleriyle başlayan sosyalist devrim sürecinde, ülke içindeki bütün iktidarların ve merkezlerin Sovyetlere devredilmesiyle sosyalist bir federasyon doğrultusunda adımlar atılmaya başlanmıştır. Lenin’in öncülüğünde toplanan ikinci Pan-Rusya kongresi savaşa bütün ülkeler ile haklarla demokratik bir barış düzeni kurmak için devlet topraklarına el koyan ve daha sonra da kamunun elinde tutulan toprakların bütün ülkede millileştirilmesini çeşitli kararlar alarak ülkede yeni bir kamu düzeni arayışı ortaya konmaya çalışılıyordu. Lenin’in öncülüğünde Halk Komiserleri Konseyi oluşturularak devrimin merkezi örgütlenmesi daha da güçlendirilmeye doğru yöneliyordu. Petersburg ve Moskova’dan sonra Bolşevizm’in çekirdek örgütlenmesi olarak Halk Konseyleri devreye girerek Sovyetler Birliğinin kurulması yönünde önemli adımlar atıyorlardı. 2 Kasım 1917 tarihinde yeni Sovyet iktidarı Rusya Halkları Manifestosu yayınlanarak, büyük sosyalist federasyona katılan bütün ülkelerin sahip oldukları hak ve özgürlükler, eşit egemenlik statüsü içerisinde SSCB isimli büyük devlet tarafından güvence altına alınıyordu. Ayrıca kendi kaderini tayin hakkı doğrultusunda birlikten gerektiği zaman ayrılma hakkı da self-determinizm hakkının güvence altına alınmasıyla resmen tanınmış oluyordu.
Devrimden bir ay sonra Rusya ve Doğu bölgelerinin Müslüman halklarına hitap eden bir genelge ile de her halk topluluğunun özel inanç ve törelerine saygı gösterileceğine dair güvence verildi. Kendi kaderini belirleme hakkı, bütün Sovyet ulusuna değil ama birliğe katılmış olan bütün ulus devletlerinin ayrı proletaryalarına yönelik bir işlem halinde güvence altına alınıyordu. Sovyet rejimi emin adımlar atarak güçlenmeye başlayınca, Rus devleti kökenli ordu ve donanma kızıl bir yapılanmaya dönüştürülerek, Rus devletinin merkezi yerinden ülkenin bütün sınır boylarına doğru mutlak bir egemenlik düzeni içinde uzanıyordu. Birliğin kurulmasıyla birlikte Sovyet rejiminin kurulması tamamlanıyordu.
Rusların kuramadığı ulusal devletin yeni dönemde Rus asıllı olmayan Bolşevikler tarafından örgütlenmesi, Sovyet devriminin diğer halklara ve kuruluşa katılan yeni ulus devletlere yönelen yepyeni bir yapılanma olarak öne çıkıyordu. Bolşevizm adı verilen Rus devrimi kökenli sosyalizm hareketine bakıldığında otuz civarında Amerikalı ya da Musevi asıllı kadroların çekirdek yapılanmayı oluşturduğu göze çarpmaktadır. Sosyalist devrimi Almanya kökenli Avrupa topraklarından devralarak Rus kökenli Moskova topraklarına getiren Bolşevizm kadrosu Rus asıllı olmadığı için, Avrupa ve Amerika arasındaki çekişmelerde daha çok yenidünyaya yakın bir tutum izlenmiş ve Rusya ile Avrupa arasındaki yakın bağlar ve komşuluk ilişkilerinin etkin olması önlenmeye çalışılmıştır. Rus devrimini takiben Almanya’da hemen bir devrim beklentisi uzun sürmüş ama beklentiler gerçekleşmeyince, devrimci Rusya batının önde gelen gelişmiş büyük devletleriyle değil ama Çin’in merkezinde yer aldığı Asya ülkelerine doğru yeni gerçekleştirilen açılımlar, kızıl ordu ile başlamış olan Sovyet emperyalizmini Rusya’ya komşu olan bütün Asya ve Avrupa ülkelerine doğru yönlendirmiştir. Birinci dünya savaşı sırasında cephe konumuna gelen Kafkasya, Hazar bölgesi ve Karadeniz limanlarında yeni Rus yönetimi Orta Asya’dan Orta Avrupa’ya kadar uzanan geniş alanda dünyanın en büyük kıtası üzerindeki merkezi konumunu daha da güçlendirerek daha sonraları demir perde adı ile anılacak olan daha güçlü bir sınır yapılanmasını, Sovyet rejimi yakın çevre alanı içinde yer alan ülkelerde örgütlenmesini tamamlayarak dış dünyaya bütünleşmiş bir görünüm ile dışa açılmak istediler. Bazı katılımcı ülkelerde ortaya çıkan karşı çıkışlar ya da siyasal tepkilerin isyanlara ya da çatışmalara dönüşmesi uzun süreli bir zaman takvimi içinde tamamlanmaya çalışıldı.
Devrimci atılımlar gerçekleştirildikten sonra hem merkezin güçlendirilmesi hem de komşu ülkelerin de birliğe katılmalarının sağlanması zaman aldığı gibi, bazı karşı çıkışların da zaman zaman gündeme gelmesi yüzünden, ciddi anlamda zaman kaybedilmiştir. Avrupa ve Amerika gibi gelişmiş ülke yapılanması ve koşulların bulunmaması nedeniyle, Sovyet Rusya büyük alanlara açılan siyasal yapılanmaları tam zamanında gerçekleştiremediği için bu durumda iki kutuplu dünya üzerinde Rusya sosyalist doğu blokunun kurucusu olarak, Atlantik kutbunun kurucusu olan ABD karşısında zorlanarak daha geç bir plan içinde toparlanabilmiştir.
1917 yılında başlayan devrim 1918’e kadar merkezi Rusya’da, Ukrayna’da, Baltık ülkelerinde, Beyaz Rusya’da, Ural dağlarında, Kafkasya, Orta Asya, Kazakistan, Sibirya, Kırım ve Türkistan ile diğer Asya ülkelerinde birbiri ardı sıra Sosyalist devrimler yapılmıştır. Bu ülkelerde sosyalist halk cumhuriyetleri kuruluyordu. Bolşeviklere göre Rusya’da zafer kazanan devrim bütün Avrupa’da daha sonra da bütün dünya ülkelerinde proletarya diktatörlüğünü kuracak devrim zincirinin ilk halkasıydı. Sovyetler Birliği’nin yöneticileri Rus devriminin kazançlarını koruyarak hareket etmesi sayesinde, devrimci yürüyüş yola devam edebildi.
Kızıl ordu ve partizanlar asındaki çekişmeler devam ederken sürüp giden olaylar 1920 ve 1921 yıllarında Kafkasya, Urallar, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’da sürüp giderken bu ülkelerde sosyalist devrimler tamamlanarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği dünyanın beşte bir alanı kadar geniş topraklarda bir sosyalist doğu bloku kurulmaya çalışılıyordu. En son olarak Uzak Doğu Cumhuriyetinde devrimci girişimler tamamlanarak, tüm doğu bölgesini kapsayan bir büyük blok, batı bloku karşısında kuruluyordu. Sosyalist blok merkezi olarak eski Rusya toprakları üzerinde kurulurken, dünyanın kuzey bölgesinde birlik ve dayanışmayı sağlayarak, üç Baltık cumhuriyeti ve Polonya ile barış antlaşmaları imzalanıyordu. Kafkasya bölgesi ikiye ayrılarak kuzeydeki eski devlet tasfiye edilirken bölgenin güneyinde Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan devletleri kurularak yeni dönemde ortak devletleşme süreci tamamlanmaya çalışılıyordu. Ukrayna cumhuriyetinden sonra Beyaz Rusya da ayrı bir devlet olarak 1922 yılında sosyalist birliğe üye olarak katılırken, sosyalist devrimin ilk aşaması da bu aşamada tamamlanmış oluyordu. Çok geniş topraklara yayılarak örgütlenen SSCB dünyanın ikinci büyük bloku olarak siyasal alana çıkarak, iki kutuplu dünyanın tamamlayıcısı oluyordu.
Kuzey bölgesinin hemen hemen tüm devletlerinin yer aldığı üçüncü Sovyet kongresi 1918 yılında toplanarak ve Emekçi ve sömürülen halkların hakları manifestosunu kabul ederek devrimci düzen kurulmasını tamamlamaya çalışırken, 1920 yılına kadar devrimci kadrolara karşı suikastlar ve saldırılar karşıt güç merkezleri tarafından yapılarak bir anlamda karşı devrimci ataklar siyaset sahnesinde birbiri ardı sıra gündeme alınmaya çalışıldı. Beşinci Sovyetler Kongresi yapılırken 1918 yılında Sovyet Devletinin anayasası ilan ediliyordu. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi Lenin’in önderliğinde devrimci atılımları adım adım tamamlamaya çalışken, devrimci devlet yapılanmasına katılan ülke ve devletlerin sosyalist oluşum sürecinin içinde yer alması çizgisinde önemli girişimler öne çıkarılıyordu. Kuruluş Sosyal Demokrat parti adı altında tamamlanırken 1919 yılında Rus Bolşevik partisi adı altında yola devam edilmek isteniyordu. Bu aşamada ülkede çok partili bir rejimin kurulması teklif edilirken, kurucu partinin merkezi yapısını güçlendirmek üzere parti yapılanması daha da büyütülerek hareket ediliyordu. Tek merkezli merkezileşmiş bir komünist parti yapılanması kongre üyelerinin tümü tarafından desteklenirken, 1920 yılında Komünist partinin ikinci “Demokratik Merkeziyetçilik“ adıyla ikinci bir resmi program kabul edildi.
Sendikaların devrimci sürece girmesi ve bunlar aracılığı ile ülkede yayılan, işçi sınıfı muhalefetinin bir karşı devrime yönelmesi önlenmek isteniyordu. Sürekli devrim görüşünden yana olan Troçki, iş ve çalışma hayatının askeri bir disiplin düzenine bağlanması gerektiğini söyleyerek, devrimci partinin içindeki otoriter yönetimi açıkça eleştiriyordu. Parti içinde hiyerarşik bir otoriterliğe karşı çıkanlar ve ekonominin sendikalar aracılığı ile yönetilmesini isteyenler, yavaş yavaş siyasi muhalefet çizgisini daha üst aşamalara tırmandırıyorlardı. Komünist partinin üye sayısı yirmi bini geçince, merkezi yönetim üyeler arasında yeni bir tasnife yönelerek her üyeyi bulunduğu ikametgâhının temsilcisi olarak kabul ediyordu. Parti içinde genel sekreterlik makamının kurulmasıyla birlikte bu göreve kendisini getiren Stalin, parti yönetimindeki siyasal boşluğu doldurarak devrimin güçlü yapılanmasını tamamlamaya öncelik verince, Sovyet Rusya’da tam anlamıyla bir merkezi otoriter yönetimin işbaşına gelmesi sağlanmış oldu. Lenin’in ölümünden sonra Troçki merkeze karşı muhalefete geçerek karşıt bir çizgi izlemeye başlayınca, parti yönetimini bütünüyle ele geçiren Stalin, Troçki’yi ülkeden kovarak resmi bir muhalefet oluşumunu önlüyordu.
I924 yılında Sovyet Rusya yeni bir anayasa çıkartırken, Sovyetler Birliği, Birlik Sovyet’i ve Milletler Sovyet’i adı altında iki başlı yeni bir statülü bir rejime getiriliyordu. Birinci dünya savaşı sonrasında Sosyalist Blok, dünya çapında yapılanmak üzere dışa açılırken var olan bütün devletler ile diplomatik ilişkilere girerek batı blokunun emperyalist saldırılarına karşı yeni bir karşı çıkışı yeryüzü bölgelerinde örgütlemeye çaba gösteriyordu. 1925 yılında batı devletleri ille Almanya arasında yeni bir yakınlaşma sürecine gidilirken, Sovyetler Birliği’nin oluşturduğu yeni sosyalist doğu blokuna karşı açıktan örgütlenme gündeme geliyordu. Sosyalizmin tek ülkede kurulması düşüncesi devrime katılan bütün ülkelerde gündeme gelirken, ağırlık elde eden bu düşünce doğrultusunda merkezi devlet yeni bir atılım programına doğru adım atıyordu. Ülke içinde yaşayan herkes birer Sovyet vatandaşı statüsüne kavuşarak eşitlik ve özgürlükler alanlarında birlikte olmanın yeni yapılanmasını örgütlediler. Cahil ve yoksul kitlelere eğitim ve tarım programları çerçevesinde yaklaşımlar sergilenirken, hükümet fonlarından sağlanan yardımlar ile bazı yoksul köylü birlikleri büyük devlet mülklerine el koyma ve bunları paylaşma işlemlerini sürdürerek, ihtiyaç duyulan bölgelerde köylü direnişleri ve hareketleri aracılığı ile kollektif komünler oluşturularak, halk kitlelerinin işsizlik ve açlık sorunlarına sahip çıkılmaya çalışıldı.
Ülkedeki tarımsal üretimin zengin çiftçilerin eline geçmesi üzerine sosyalist rejimin kuralları dışına çıkarak bazı özel şirketleşme girişimleri gündeme getirilmiş ama buna sosyalist devlet izin vermeyerek, ülkedeki sosyalist beklentilerin öne geçmesi çizgisinde hareket etme kuralı korunmuştur. Kapitalist sistemdeki serbest piyasa hareketleri sosyalist rejimler de bulunmaması yüzünden, devlet tek işveren olarak hareket etmeye başlamış ve halk kitlelerinin hem işsizlik hem de açlık sorunlarına açıktan çözüm bulunması için her türlü girişimler yoğun bir biçimde sürdürülerek sosyalist blokun insanlarına ikinci bir alternatif model getirilmeye çalışılmış ama bütün bu girişimler yetersiz bir çizgide kalmış ve tam anlamıyla bir çözüm üretilememiştir.
Devamı için tıklayınız