Dedemden miras, baraka bir evde doğup büyümüşüm. Kaçak gecekonduların en kenarında uyduruk, kümes gibi bir evde. Herkesin babasından daha kısa boylu olduğunu sonradan öğrendiğim tombalacı HASAN olarak bilinirdi Babam. Hem gönlümün en dip yerinde hem iki gözümde bir DEV idi benim Babam..
Niye mi?
Beni kucaklayıp yanaklarımdan öptükten sonra tutup havalandırdığında benden daha aşağıda kaldığını görsem de BABAM en büyüktü, en güçlüydü benim gözümde .. Ufacık yüreğim yırtıp çıkacaktı neredeyse göğsümü.. Bulutlar ayaklarının altında, başım yıldızlar arasında idi sanki.. Diğer çocuklar, babaları tarafından havalara uçurulup bu kadar sevilir miydi benim gibi? Hiç düşünmedim o anda.. Zevklerin doruğundaydım, bitmesini hiç istemediğim...
Her şeye sahip olma duygusunun ruhuma üflendiği ilk günümdü.. Babalardan elde edinilen şeylerle yaşanılır mıydı bilemem ama, o gün sınırı olmayan bir hediye mutluluğunun tek sahibiydim.. Kaç yaşında bu coşkuyu yaşadığımı sormanın ne önemi ne yanıtı vardı.. 1 yaşında da olabilirdim, biraz daha büyük yaşlarımda da..
Anam deseniz, zır cahil Kuşçu yetim kör Ali’nin okutmadığı, SAMUT da dedikleri ZARİFE idi.. Baba yumruğundan mı, Koca “zopa” sından mı ne bilem artık siz düşünün.. Allah var yiğit Babam fiske vurmadı, ne anama ne bana.. Adamın hası, kudret helvasıydı Babam..
Büyüme adımlarım çoğaldığında ne sorsam omuz silkerdi ZARİFE Anam.. Uyduruk yanıtları da olsa babam her şeyi biliyordu, Anamın tersine.. Ondan alamadığım doğru yanlış cevabı Babamdan alırdım hep.. Kıvrak zekaydı aynı zamanda tombalacı babam.. Gönülleri cilalayan.
Çocukluğumdan bana kalan en büyük miras, baba-evlat oyun hazinemdir. Ömrümce Yaşamadığım güzel şeyler kalmadığını sanırdım o küçük yaşlarda.. Oysa, büyüdükçe, bilgilendikçe öğrendim, kişilerin yapmakla yükümlü sorumluluklarının ve büyük hayallerinin olması gerektiğini.. Babamdan daha büyük kişiler varmış, havadaki yıldızlar, yer yüzündeki kum taneleri sayısından çok hayalleri olan..
Ünlü iş adamı Adnan Kaşıkçı’ya, "her istediğinizi elde ettiniz değil mi?.." diye sormuşlar. "Nerdeeee ?.. Yüzde 40’ına bile ulaşamadım” yanıtını vermiş.. Milyarlarca dolar servetin sahibi olan Türk kökenli bu SUUDİ iş adamından daha büyük değildi belki Babam ama bana yaşattığı zevki Adnan belki kendi çocuklarına yaşatamamıştır ..
Ne bilirdim minik yaşlarımda, paranın hem yüz akı hem yüz karası olduğunu.. Kazanamadığı para için hiç eğrilmeyen, bükülmeyen dik başlı ak yüzlü biriydi benim babam.. Kuruşa taklalar atan kara yüz ve kara vicdanlılardan hiç haz etmezdi .. Sınırsız hayalleri de yoktu KAŞIKÇI gibi.. Yaşam alanına geçiremediği sınırsız hayalleri olsa ne önemi olacaktı? Ne kadar sündürseniz uzatsanız, boyu gibi kazanç yolu da ömrü gibi kısaydı tombalacı HASAN Babamın..
Babam dünyadaki babaların en büyüklerinden daha büyüktü ufak boyuna rağmen.. Ama yaşam, tokat gibi acı gerçeklerle doluydu.
Bana yaşattığı güzelliklerin parayla hiç ilgisi olmadığını, paraya ihtiyaç duyduğum okul çağlarına geldiğimde anladım.. Her gün ihtiyaç duymama rağmen, on günde bir simit harçlığı ancak çıkardı tombalasından.. Aile değirmeni tombalayla dönmüyordu.. Büyüdükçe anlıyordum babanın hatta ananın, aş ocağına bal arısı örneği ekmek taşıması gerektiğini. Babamın ve Kör Ali’nin mektep görmemiş kızı samut Zarife’nin de para kazanma becerisiyle yetiştirilmiş olması gerektiğini.. Kimin kusurlu olduğunu söylemenin ne önemi ne yararı yoktu artık. Çok eziyetli parasal kıtlık yıllarımız altında inlerken okul yaşamım da başlamıştı, yedili yaşlarda..
Cilalı Baba imajım her geçen gün sallanmaya, sararıp solmaya da başlamıştı.. Gün ışığı ile açıp, gün batımı ile kuruyan çiçek gibi.. Ama Oyun dünyamdaki büyüklüğü hep devam etti Babamın. Karizması hiç bozulmadı.. Çokça verilmesi şöyle dursun, ,en az da olsa düzgün verilmeyen harçlıklarla kim okuyabilmiştir ki?
Mahalle Bakkalı Mehmet Amca bir gün yanına çağırdı beni ve şunları fısıldadı kulağıma, “Çok çalışırsan ve ailene hiç söylemezsen, okul yılların boyunca arada ufak harçlık ama daha çok defter kalem gibi malzeme desteği sağlarım sana..” O günden sonra vitesi taktım 5'e.. Her geçtiğim sınıflardan sonra herkeste ve en başta bende keyif ve neşe zirvelerde..
İlk okulumun 2'sinde yitirdim ailesine ekmek üretemeyen ama gönlümde DEV yeri olan tombalacı babamı ince hastalıktan.. Bana söyleme demiş olsa da Bakkal şefkat çeşmesinden su içtiğimi herkes öğrenmişti.. İçi yansa da belki Babam da biliyordu bu tılsımlı gerçeği..
Öldüğü günden bilmem ne kadar sonra, hemen her gün giydiği eleğe dönmüş boğazlı kazağını mezar toprağı üstüne koydum güzel Babamın.. Üşümesin diye..
Ama hep Babamdan eksik kalan tarafı tamamlayan, hayatıma iksir katan çocuksuz bakkal Mehmet amcamı hiç unutmadım, yüreğime kazıdım.. Babamı yüreğime kazıdığım büyüklüğe yakın..
Özde bir Babam vardı sonsuzluğa yolladığım.. Ama sıcak ve şefkatli dokunuşları ile hala her güzelliği paylaştığımız bir Mehmet Amcamız var yaşamımızda..