Merak mıdır ?
Tedbir midir ? Bilemedim..
Birini gözlemek,
Birini dikizlemek
Halk arasında röntgencilik olarak tabir edilen gözlemi yapmak.
Açık mı ararız, insanları diz üstü çöktürmek için.
Tam da Francis O'Walsh’nın dediği cinsten ; “Bazı kişiler için başkalarının kusurları, birer hazinedir, onları bulmak için her türlü çabayı gösterirler.” Bir önlem midir, o insanlardan gelecek zararı önlemek için.
Kusur ararız.
Aradığımız bu kusurlar iki türlüdür.
Birincisi araştırılmaması gereken kusurlar.
Emile Zola bu yöntem için “Kusurlarını bilmek cesaretini gösteren, kusur işlemekten kurtulur. “ derken, bu anlamda alınması gereken önlemlere işaret ediyor.
İkincisi de ortaya dökülmesi gereken kusurlar.
Kendi gözümüzdeki merceği görmezken, başkasının gözündeki merteği aramak gibi.
François de Sales’ de öyle demiyor mu ? “Başkalarının kusurlarını görmek hususunda kartallara ve kendi hatalarımızı görmemek bakımından da köstebeklere benzeriz. “
Dünyada kusursuz iki insan vardır: biri ölmüştür, diğeri de doğmamıştır.
Bu nedenle dünyaya gelen insanlar mutlaka kusurlu doğarlar.
Horatius’ da “Hiç kimse kusursuz değildir, en iyimiz en az kusurlu olanımızdır ” diyor. Madem bizler kusur sahibiyiz, öyleyse başkalarının kusurlarını niye araştırırız.
Önce kendimizi bilmemiz gerekmiyor mu ?
Mevlana “Kendi ayıbını gören kişiye ne mutlu “ diyor. Bazı insan vardır, hatasının gösterilmesinden memnun olur.
Hz. Ömer (RA) bunlardan biri ve “Bana hatalarımı gösterenden Allah razı olsun" diyor. Bazı insanlar vardır ki, hep kendini haklı görür. Kendisinin her dediğini doğru zanneder. Bu kişiler için de Sadi Şirazi hazretleri “Kusuru kendisine söylenmeyen adam, ayıbım hüner sanır “ diyor. Bu kişilerin de hatalı olduğu kendilerine bildirilmelidir.
Bir kişide de illa ki kusur aramak da bir yanlışlıktır. Denis Diderot ; “Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusuru örtmeyi marifet edin kendine, işte o zaman kusursuz olursun “ diyor.
Bu noktadan itibaren artık konuyu İslamî açıdan ele alabiliriz.
Peygamber Efendimiz de bu durumu teyit eder biçimde ;
"Ey diliyle Müslüman olup kalbiyle işlememiş olanlar gürûhu! Müslümanları üzmeyin onları ayıplamayın ve onların kusurlarını araştırmayın. Şu bir gerçektir ki; her kim Müslüman kardeşinin ayıbını araştırırsa Allah da onun ayıbını meydana çıkarır ve Allah her kimin ayıbını meydana koyarsa evinin içinde bile olsa onu kepaze eder" (Tirmizi) buyuruyor. Hatem-ül Enbiya hazretleri Müslümanların ayıbını araştırılmasını kesinlikle yasaklamış.
Minberde de vaizlerimiz sürekli olarak bu konuları işlemiştir.
Bu ikaza rağmen, ev sahibi hacı, Müslüman kiracısının çöpünü karıştırır.
Bakalım bizim kiracı içki içiyor mu içmiyor mu diye çöplükte içki şişesi arar.
İçki şişesi görürse kiracının hali harap. Gayri lafın bini bir paraya gider.
Müslüman gece duvarları dinler.
Bakalım bizim komşu karısıyla kavga ediyor mu etmiyor mu diye.
Komşu karısıyla kavga ediyorsa, ertesi günü onun ne adamlığını koyarız.
Ne de onun insanlığını koyarız. Belli olmaz, belki onu dinden bile çıkarırız.
Müslüman gecenin karanlığında komşusunu gözler. Sütün içine su katıyor mu katmıyor mu diye.
Bunlar kişilerin araştırılmaması gereken kusurlarıdır. Onları Allah’a karşı olan görevlerinde kendi ihmalleridir. Elbette ki bunu bilen bir Yaratıcı vardır. Ve o Yaradan bu noktada insanlara,
"Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının Çünkü zannın bir kısmı günahtır Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz O halde Allah'tan korkun Şüphesiz Allah tevbeyi çok kabul edendir çok esirgeyicidir " (Hucurat Suresi 12. Ayet ) buyuruyor.
Ama öyle kusurlarda vardır ki, Peygamber Efendimiz bunları açık açık ortaya dökmüştür.
Hazret-i Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
“Hayber savaşının vukû bulduğu gün Resulullah (asm)'in ashâbından birkaç kişi gelerek ‘Filân şehit, filân şehittir!..’dediler. Nihayet bir kişinin yanına vararak ‘Bu da şehittir!’ dediler. Bunun üzerine Resulullah (asm): “Hayır! Ben onu aşırdığı bir hırka yahut yağmurluktan dolayı cehennemde gördüm.” buyurdu. (Müslim, Îmân 182. Ayrıca bk. Dârimî, Siyer 48.)
Beytülmal’den mal çalmak insana cehenneme kadar götürüyor.
Zira Beytülmalde tüyü bitmedik yetimin hakları yatmaktadır.
Peygamberin hadisinde belirttiği, yetimin hakkına göz diken kişi,
Hem Sahabi,
Hem savaşta şehit olmuş,
Lakin cehennemlik !
Ne kadar büyük bir tehlike.
Nisa suresi 10. Ayet de Yaradan bu kişiler için ;
“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar, zaten onlar çılgın aleve atılacaklardır" buyurmaktadır. Ülke bir müddet bu yetim mallarının hiç edilmesiyle çalkalanmış.
Nedense bu konuyu vaizlerimiz cami minberlerinden hiç konuşmamıştır.
Ortaya dökülmesi gereken konuları es geçmiştir.
Hatta çoğu yerde bu cürmü işleyenleri savunur hale gelmişlerdir.
Allah’ın ayetlerini ve ikazlarını karşılarına almışlardır.
Bu büyük tehlikeyi ortaya koyarak insanların emniyetli olması yönünde uyarmamışlardır.
Peygamber Efendimizin ; “Ben şu iki zayıfın hakkını yemeyi size haram kılıyorum; yetim ve kadın hakkı “ ikazını hiçe saymışlardır. Bunlara yine en güzel cevabı Resulullah vermiştir. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır"
Akıllar ilbiz tutmuş kafalar bağlamış ur
Şeytana yaranılmaz ne yapsan hepsi kusur
Kıyamet koparmaya üfürülür bir gün sur
Yetim ile kadının hakkı sorulur senden.
(Dermanî)