Tüm hayatımız boyunca hareket edebilmek, düşünebilmek, duygulanabilmek, hastalıklarla savaşabilmek ve vücudumuzdaki hücre yenilenmesi gibi, sayısız işlemlerin olabilmesi, metabolizmanın düzenli çalışabilmesi, kısaca hayatta kalabilmemiz için, mutlak ihtiyacımız olan şey "enerji"dir. Bir çoğumuz bu enerjinin temini için en önemli faktörün, yiyecekler olduğunu düşünürüz. Halbuki enerji temini için gerekli olan esas kaynak başkadır.
Haftalarca yemek yemeden, günlerce su içmeden yaşayabiliriz ancak; nefes almadan maksimum yaşama süremiz birkaç dakikayı geçmez. Bu nedenle nefes almanın önemini ve aldığımız havanın kalitesini daha fazla dikkate alarak, en basit şekliyle bile olsa, "doğru yerde, doğru nefes alma" yı öğrenmemiz şarttır.
Belki de hiç düşünmediniz ama, ortalama 3-4 saniyede bir nefes alır veririz. Bu kadar kısa sürede olanlar, akıl almaz derecede karmaşık, detaylı ve dengelidir. Yaşamamız için mutlak gerekli olan “NEGATİF İYONLAR” ile "OKSİJEN" de, sağlığımızı tehdit eden "KARBONDİOKSİT" de "ALYUVARLAR" tarafından taşınır. Ancak bu taşıma o kadar muazzam bir titizlikle yapılmalıdır ki, negatif iyonlarla oksijenin tam zamanında, akciğerlerden alınıp, hücrelere teslim edildiği gibi, karbondioksitin de tam zamanında, hücrelerden alınarak taşınıp, akciğerlere teslim edilmesi gerekir. Sistemi kendi haline bırakıp (sigara, puro, nargile ve uyuşturucu gibi maddeler kullanmadan) azıcık dikkatli nefes almamız ve uygun ortamları değerlendirmemiz bile, daha sağlıklı bir ömür geçirmemize katkıda bulunacaktır.
Hepimiz hayatta kalabilmemiz için mutlak gerekli olan oksijen hakkında bir şeyler biliriz. Ancak pek çoğumuz soluduğumuz havanın kalitesi açısından, oksijen kadar önemli olan şeyin, içinde barındırdığı “negatif iyonlar" olduğunu bilmeyiz.
Negatif iyonların önemi ilk defa uzay çalışmaları sırasında fark edildi. John Glenn gibi ilk astronotlar, halsiz düşüp, enerjileri zayıflamadan, kafa karışıklığı yaşamadan ancak bir gün uzayda kalabiliyorlardı. Problemin kaynağının “negatif iyon” eksikliği olduğunu ilk Ruslar fark etti ve uzay araçlarına negatif iyon jeneratörleri monte ederek problemi çözdüler. Artık biliniyor ki insan sağlığı açısından, soluduğumuz havadaki negatif iyon sayısı, en kesin hava kalitesi göstergesidir. Dolaşım sistemi ve hücreler arasındaki haberleşmede ki etkinliğinin keşfiyle, Robert Furchgott, Dr Louis Ignarro ve Ferid Murad' a 1998 yılında Nobel Tıp Ödülünü kazandıran “Nitrik Oksit” molekülleri kan damarlarını açarak, tüm dolaşım sistemini etkiler ve vücudun her tarafında kan akışını düzenler. Nitrik Oksit molekülleri vücudumuz tarafından üretilir ve en yüksek seviyede bulunduğu bölgelerden birisi de burun-yutak arasıdır. Burun solunan havayı ısıtıp, nemlendirip , mikro seviyedeki yabancı maddeleri filtrelemenin yanında; zengin Nitrik Oksit kaynaklarının solunum sistemimize girmesini de sağlayarak, Akciğerlerimize her zaman sabit kalitede bir hava gönderir. Bu nedenle "en verimli solunumun birinci şartı burundan derin nefes almak" tır.
Normal şartlarda soluduğumuz havanın %78’i azot, %21’i oksijen, %1’i de karbondioksit, hidrojen, asal gazlar (helyum, argon, kripton, neon, ksenon), tozlar, su buharı, pozitif iyonlar ve negatif iyonlardır. Ancak günümüzde teknoloji artışıyla birlikte, tüm dünya genelinde hava kalitesi (özellikle negatif iyonlar) azalmış, zararlı etkileri çoğalmıştır.. Bu etkileri minimuma indirebilmek için yapabileceğimiz en önemli şey de; bulunduğumuz ortamlara dikkat ile nefes alma şeklimizi düzelterek verimini artırmaktır. Solunumun en önemli amacı, "yaşamın devam ettirilebilmesi için, hücrelerdeki karbondioksitin dışarı atılarak, yerine oksijenin ve negatif iyonların alınması" dır. Bu işlemin maksimum seviyede fayda sağlayacak şekilde olabilmesi için de akciğerlerimizin zamana ihtiyacı vardır.
Ağız yoluyla nefes almamız halinde, solunan bu kadar karmaşık yapıdaki hava, herhangi bir işleme tabi tutulmadan, nitrik oksit gibi hayati bir molekül ilave edilmeden, doğrudan akciğerlerimize gönderilir ve başta faranjit, bronşit, astım olmak üzere, tüm solunum yolu hastalıklarına ve dolaşım sistemi hastalıklarına zemin hazırlar.
Burundan alacağımız derin nefesler ise akciğerlerimize hem gereken zamanı kazandıracak, hem de daha kaliteli hava gönderilerek işi kolaylaştırılacaktır.
Genç ve sağlıklı kalabilmenin belki de en önemli şartlarından birisi, temiz ve doygun kan dolaşımıdır. Bunun da birinci şartı, soluduğumuz hava ile yeterli miktarda oksijen ve negatif iyon alabilmektir. Uzun deneyimler neticesinde, bugün “negatif iyonlar"ın en yoğun olduğu yerler olarak kabul edilen dağlar, şelaleler bölgesi, ormanlar, deniz ve akarsu kenarlarındaki havanın; kanı hızla temizleyen, sinir sistemini düzenleyen, vücudu canlandırıp dinçleştiren etkileri olduğu kesinleşmiştir. Bu ortamlarda yapılacak derin nefes egzersizleri ile vücudumuzun "antioksidan aktivitesi"ni artırarak, güçlü detoks özellikleri sayesinde hücre yenilenmesini sağlayacak ve bunun yanısıra metabolizmayı hızlandırarak enerjimizi artıracak, beyni uyararak da toksinler nedeniyle atıl kalan bölgelerini harekete geçirecektir.
Özet olarak kesinlikle söyleyebiliriz ki, sadece bilinçli bir şekilde, uygun ortamları değerlendirerek, burundan derin nefes alıp vermeyi alışkanlık haline getirmek suretiyle; daha canlı, daha hareketli ve daha sağlıklı olmamız mümkündür.