Kainatta ki tüm canlılarda olduğu gibi, “İnsan da mükemmel bir plan, program ve tasarımla yaratılmıştır”. Vücudumuzun en basit yapıları bile, (üstlendiği görevler dışında) insan neslinin yaptığı, değer biçilemez denilen eserler ile, kıyaslanamayacak derecede narin ve mükemmel bir tasarıma sahiptir. İşin ilginç yanı, yer yüzünde yaşayan, milyarlarca insanın, fiziki olarak hiçbir yeri de, (ağzı, burnu, dil izi, parmak izi vs. gibi) bir diğeri ile aynı değildir ve belki de “Kendi varlığı üzerinde düşünme ayrıcalığına sahip tek canlıdır”.
Yaklaşık 100 trilyon hücreden meydana gelen, hem hücre bazında çalışıp muazzam işler yapan, hem de bir biri ile koordineli olarak, mükemmel ve çok karmaşık bir organizasyon içerisin de, bir bütün olarak, ölünceye kadar hiç ara vermeden çalışan insan vücudunun, (bana göre) uzmanlaşma adına “”Parçalara ayrılarak”” hastalık ve tedavi açısından ayrı bölümler halinde değerlendirilmesi yanlıştır. “Ancak bütüne tamamen hakim olan doktorların, parçalar üzerinde uzmanlaşması” mutlaka daha faydalı olacaktır.
Yüzlerce (belki de binlerce) hastalığın tek tek ele alınıp, ayrı ayrı teşhis edilip, sonrada tek tek tedavi edilmesi mümkün değildir. Çünkü vücudumuzdaki çok mükemmel ve bir o kadarda karmaşık organların, sistemlerin, dokuların, sıvıların tamamı da, “Bir biri ile irtibatlı hücrelerden oluşmakta ve hücre bazında işlem yapmaktadır”. Bu nedenle, hastalıklar da bütünün en küçük parçası olan “Hücrelerde” başlamakta ve iyileşmede yine aynı şekilde “Hücre bazında” gerçekleşmektedir.
Bence hastalıklardan ziyade, tıbbın sarsılmaz kurallarından biri olan “Hastalık yok, hasta var” ilkesi dikkate alınarak “Hastanın” bir bütün olarak incelenmesi, hastalıkların teşhis ve tedavilerinde de, aynı şekilde davranılarak, “Bütüncül bir yaklaşımla” değerlendirilip, tedavi için yapılacak uygulamalarında, aynı yaklaşımla düşünülmesi şarttır. Yani bir parçayı düzeltmek için uğraşırken, diğer parçalara verilecek zararlarında mutlaka dikkate alınması gereklidir.
Azıcık dikkat edip üzerinde düşünmemiz halinde, “Hasta olmamızın ne kadar zor olduğunu”, Allah’ın bize ne kadar çok kredi açtığını kolaylıkla görmemiz mümkündür. Tohumların pek çoğunun genetiği ile oynanmış, soframızdaki yiyecekler ve içeceklerin tamamına yakını fabrikasyon ve sağlığımız için zararlı ürünler. İlaç diye verdikleri kimyasalların faydasından çok daha fazla zararı var. Soluduğumuz hava bozuk (sigara vesaire içenlerinki bin beter), psikolojimiz bozuk ve bütün bunlara rağmen yaşamaya, çoğalmaya devam ediyoruz.
Tüm insanlığın merak ettiği ve sayısız cevap bulduğu, “Neden ya da nasıl hasta oluruz” sorusuna karşılık, “Kendi cevabıma” geçmeden önce, Sağlıklı ve mükemmel bir şekilde yaratılan vücudumuzu meydana getiren organlardan, sistemlerden bazılarını, çeşitli sebeplerle hasta edip çalışamaz hale getirmeden önce, kıymetini anlayıp, “Sağlığımızı koruyarak hasta olmamak” için gerekenleri yapmamıza teşvik olur umuduyla ve (bildiğimiz kadarıyla) en basit şekilleriyle tanımanızda yarar görüyorum. Gelişmiş modern teknolojilere rağmen, pek çoğunun çalışma şekli ve görevlerinin detaylı olarak tamamen çözülebilmiş olmadığını da bilmenizi isterim.
.
KALBİMİZ
Kalbimiz 22 günlük bir cenin iken çalışmaya başlayan, tam gelişmiş hali ile yaklaşık olarak 200 ila 400 gram arasında değişen bir ağırlığa, yumruk büyüklüğünde bir hacme sahip olmasına rağmen, dakikada 70 kez, bir ömür boyunca yaklaşık üç trilyon kez kasılıp gevşeyerek, dakikada 5-6 litre (saatte 300 – 360 litre) kan pompalayan muhteşem bir yapıya sahiptir.
Bu miktar günde yaklaşık 7200 ila 8640 litre demektir. Kanın yoğunluğu yaklaşık 1.025 ile 1.125 arasında olduğundan, ortalama olarak 1 litre kan, 1 kilo 75 gram gelir. Buda demektir ki, kalbimiz günde 7750 kg. ile 9250 kg. arasında kan pompalar. Yaklaşık 80 yıl yaşayan bir insanın kalbi, hiç ara verip dinlenmeden,
7750 kg. * 365 gün * 80 yıl = 226.300.000 kg. ila,
9250 kg. * 365 gün * 80 yıl = 270.100.000 kg. arasında,
yani kabaca 20 tonluk 13.500 adet tanker dolusu, kan pompalamaktadır.
.
KARACİĞERİMİZ
Yaklaşık olarak, 1300 gr. – 1600 gr ağırlığında olan bu organımızın önemini, yaptığı işlerin çokluğunu, karmaşıklığını anlatabilmek için, her halde ciltler dolusu kitaplar yazılması gerekir. Karaciğerimizin tek bir hücresinde, mili saniyeler içerisinde, kusursuz bir şekilde gerçekleşen, kimyasal işlemleri ( 500 – 700 civarındadır.) insan oğlu yapabilseydi, sadece bu kimyasal işlemler için, büyük bir organize sanayi bölgesi kurması gerekirdi.
Tüm bu kimyasal işlemlerin yanında, en önemli detoks organlarımızdan biri olan karaciğerimizde, 80 yıllık bir ömürde tonlarca gıda maddesi (proteinler, karbonhidratlar vesaire) işlenir, vücudumuzda kullanılacak hale getirilerek ilgili yerlere gönderilir ve zararlı olanlarda vücudumuzdan dışarı atılır.
Ortalama olarak dakikada 1.5 litre, günde 2160 litre, yılda 788.400 litre,
Yani yılda 20.000 litrelik 40 tanker dolusu, 80 yıllık ortalama bir ömürde ise hiç ara verilmeden 63.072.000 litre kan temizlenir. Zararlılar vücuttan atılmak üzere ayrılır, gerekli olanlar tekrar kana verilir ve bu işlemler hiç ara vermeden ölünceye kadar devam eder.
.
AKCİĞERLERİMİZ
Sağ (üç lob) ve sol (iki lob) olmak üzere iki ana parçadan oluşan akciğerler, göğüs boşluğunda kalbin hemen yanında yer alır. Esas görevi hücrelerimizin ihtiyacı olan oksijeni ve negatif iyonları, solunum yolu ile alıp, kirli havayı ve hücrelerde oluşan karbon dioksiti de yine solunum yolu ile dışarı atmaktır.
Her nefes aldığımızda, vücudumuza karışık gazlardan oluşan trilyonlarca hava molekülü girer. Bu moleküller bronşlar, bronşçuklar ve üzüm salkımına benzeyen alveoller vasıtası ile ayrıştırılarak, hücreler için gerekli olan oksijen ve negatif iyonlar kana verilir, ve yine alveol ler vasıtası ile, dolaşım sistemi ile hücrelerden gelen karbondioksit alınarak, solunum sistemi vasıtasıyla bedenimizden dışına atılır.
Ortalama olarak 3 – 4 saniyede bir nefes alıp verdiğimiz dikkate alınacak olursa, bu işlemlerin saatte 1200 defa, günde 28.800 defa, bir yılda 10.512.000 defa, ortalama 80 yıllık bir ömürde ise 840.960.000 defa tekrarlandığı görülecektir.
Bir ömür boyunca hiç ara vermeden çalışmak zorunda olan bu organımızın işini, “Sigara vesaire içerek zorlaştıranlar”, nasıl bir hata yaptıklarını, ne kadar büyük bir vebal altına girdiklerini fark ederler mi bilmiyorum.
.
Not: Yazmanın zorluğunu düşünmeden, yazının uzunluğunu bahane edip “Okumaya üşenen” arkadaşların sıkılmaması adına, yazıları parçalayarak yayınlamak zorunda kaldığımız için, “Okuyup yorum yapma zahmetine katlanan dostlardan özür diliyorum”
(devamı var)