Son günlerin en çok konuşulan konularından biri de Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi’dir. Hukuk profesörü olan TBMM Başkanı’nın; “cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Montrö Sözleşmesi bile kaldırılır” sözü ile başlayan tartışma sürüp gitmektedir. TBMM Başkanı’nın Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açması, cumhuriyetimizi yıkma kararlılığının bir göstergesidir. Ama bu olay TBMM Başkanı’nın kendi kendine ortaya atacağı bir fikir değildir.
23 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’na ek olarak Boğazlar Sözleşmesi yapılmıştı. Buna göre Boğazlar bölgesi, Marmara’daki adalar, Ege’deki Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan adaları askerden arındırılmıştı. Cemiyet-i Akvam’a (Birleşmiş Milletler) bağlı Uluslararası Boğazlar Komisyonu kurulmuştu. Türkiye’nin stratejik öneme sahip olan Boğazlar bölgesi, Türkiye’nin fiili olarak egemenliği altında değildi. Çünkü Türkiye burayı yönetemiyor, kendi topraklarına asker sokamıyordu.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’si için bu durumun kabul edilmesi olanaksızdı. Türkiye bu işin peşini hiç bırakmadı ve tek tek ülkelerle yoğun diplomatik girişimler yapıldı. 13 yıllık zorlu bir mücadelenin sonunda 20 Temmuz 1936 tarihinde Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Böylece İstanbul ve Çanakkale boğazlarındaki mutlak Türk egemenliği kabul edilmiş oldu. Montrö Sözleşmesi, Karadeniz’de barış ve istikrarı garanti altına alan hayati bir uluslararası belgedir. Sözleşmeye göre barış zamanı sivil gemilerinin geçişinde kısıtlama yoktur, Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelere ait savaş gemilerinin geçişinde ise 21 gün süre ve tonaj sınırlaması vardır. Bu sözleşmeyle birlikte Uluslararası Boğazlar Komisyonu’nun da görevi sonlanmıştır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Lozan Barış Antlaşması ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti için hayati önemde çok değerli bir belgedir.
Süresi 20 yıl olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin, 1. maddesinde geçiş ve gidiş-geliş özgürlüğü ilkesinin süresi sonsuzdur. 20 Temmuz 1956 tarihinde sözleşmenin süresi bitmiş, sözleşmeyi imzalayan devletler Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni değiştirmek için girişimlerde bulunmuşlar ancak başarılı olamamışlardır. Yıllardır Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilmesi ya da esnetilmesi için çabalayan ABD, Karadeniz’e rahatlıkla çıkmak, askeri tatbikatlara katılmak, Rusya’yı güneyden kuşatmak istemektedir. Rusya ise Montrö Sözleşmesi konusunda doğal olarak çok hassastır. Karadeniz, Montrö sayesinde dünyanın en huzurlu ve sakin denizlerinden biridir.
Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması, Türkiye’ye bütün kazanımlarını yok ettireceği gibi egemenlik ve güvenlik sorunları yaşanmasına da neden olacaktır. Yerli ya da milli olduğunu söyleyen hiç kimsenin Montrö Sözleşmesi’nin kazanımlarını inkâr etmesi mümkün değildir.
2006 yılının başında ABD senatosuna sunulan yasa taslağında “Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını ilgilendiren Montrö Sözleşmesi’nin ömrünün dolduğu ve günün koşullarına uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerektiği” bildiriliyordu. ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Ross Wilson, 3 Mart 2006 tarihinde gazetecilere; “Montrö Antlaşması oldukça açık. Biz Karadeniz’in uluslararası sularda bulunmasından kaynaklanan haklarımızdan yararlanmak istiyoruz. Yani gerektiğinde gemilerimiz buraya girebilir” demişti.
ABD, Montrö’yü delmek için Dedeağaç’ta kurduğu askeri üsten başka Selanik, Volos, Girit ve Kavala’da da yeni üsler kurma girişimlerini sürdürmektedir. ABD için Karadeniz’e çıkmak çok önemlidir. Bunun için Yunanistan’ın Dedeağaç limanı ile Bulgaristan’ın Burgaz limanı arasında bir kanal açılmasını NATO’nun gündemine aldırmıştır. Karadeniz’de kıyısı olan Romanya ve Bulgaristan bu amaçla 2004 yılında NATO üyeliğine alınmıştı, Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO üyeliği de gündemdedir. ABD, bu ülkelerin katılımıyla NATO’nun Karadeniz filosunu kurmayı hedeflemektedir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi ortadan kaldırılırsa, ABD’nin savaş gemileri bu ülkelerin limanlarında hiçbir süre sınırlaması olmaksızın, NATO şemsiyesi altında kalabilecektir.
27 Nisan 2011 tarihinde İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında Tayyip Erdoğan, Karadeniz’i Marmara’ya bağlayacak ve ‘Kanal İstanbul’ adını alacak ikinci bir suyolu açılacağını açıklamıştı. Bu proje Montrö’yü delmenin ve rant sağlamanın bir yoludur. Montrö’nün tam delinmesi için Çanakkale’ye de, Ege ile Marmara’yı bağlayacak bir suyolu yapılması gündeme getirilecektir. Tayyip Erdoğan, 18 Aralık 2019 tarihinde Cenevre’de “Boğazlarda Montrö’de bize tanınan bir hak yok, istedikleri gibi gelip geçiyorlar. Düşünün, sizin boğazınızı kullanıyorlar ama hiçbir şey elde edemiyorsunuz. Kanal İstanbul ise böyle değil” diyerek konuyu tartışmaya açmıştı. Tayyip Erdoğan, 23 Aralık 2019 tarihinde İstanbul’da bir törende yaptığı konuşmasına şu sözlerle başlamıştı; “Ya bir boğazımız var İstanbul Boğazı… Hepsinden öte Montrö Sözleşmesi Türkiye’ye ne kazandırmıştır, ne kaybettirmiştir? Acaba bunu hiç düşündünüz mü? İnanın bunların böyle bir derdi yok. Fakat şimdi Kanal İstanbul’la, işte biz bunu onlara anlatacağız, göstereceğiz ve bunu görecekler.”
Tayyip Erdoğan, 5 Ocak 2020 tarihinde katıldığı bir televizyon programında; “Savaş gemileri gerekirse Kanal İstanbul’dan geçer” diyerek Montrö Sözleşmesi’ni büyük riske sokmuştu. Tayyip Erdoğan 5 Nisan 2021 tarihinde emekli amirallerin bildirisini yanıtlarken “Daha iyisi için imkân bulana kadar Montrö’ye bağlılığımızı sürdürüyoruz. Şu anda İstanbul Boğazı’nda egemen miyiz? Maalesef. Kanal İstanbul, Boğaz’daki egemenlik haklarımızı güçlendirecektir.” demişti. Böylece ABD’nin hayalini yerine getirmek isteyenler, hevesle ve istekle çalışmaktadırlar.
Emekli amirallerin bildirisine verdiği yanıtta Tayyip Erdoğan “Kanal İstanbul projesine karşı çıkanlar en büyük Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarıdır” demişti. Lozan Barış Antlaşması’nı “hezimet” olarak niteleyen AKP genel başkanı, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarını 19 yıllık iktidarında aramalıdır.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne karşı çıkmak, dolaylı olarak Lozan Barış Antlaşması’na meydan okumaktır. Montrö Sözleşmesi ile Türkiye, kuzey sınırlarını güvence altına almıştır. Montrö’ye karşı savaşım verenler emperyalizmin hizmetinde olanlardır. Ege ve Akdeniz gibi Karadeniz de ısınırsa, ilk önce Türkiye’nin yanacağını iyi bilmek zorundayız. Yerli ve milli olduğunu söyleyenlerin bunu çok iyi kavraması gerekir.
12 Nisan 2021