"Koreli Mehmet" in oğluyum ben... Bunu böyle ağzım, gönlüm dolu dolu, ciğerden söylüyorum, yazıyorum. Rahmetli babamın askerliğe kadar lakabı "Tekkanat Mehmet" imiş. Çocukluktan gençliğe geçeceği dönemde bir bisiklet kazası geçirmiş ve bir kolu kırılmış. Mahallenin büyüklerinden biri, babamı bir kolu sargılı hali ile görünce, babama "Tekkanat naber?" demiş, böylece babamın lakabı "Tekkanat" kalmış. Daha sonra babam Çanakkale 'de başlayan askerliğini (Kore Savaşı 'nın hemen ardından) Kore 'de tamamlamış. Böylece de askerden sonra "Koreli" lakabını almış ve "Koreli Mehmet" olarak anılmış, anıldı ve bizler de buna tanıklık ettik.
Enteresan değil mi ?
Babam bir hayata iki lakap sığdırmış bir adam.
Amcam; babamın erkek kardeşi, "Topal Kemal" idi.. Çocukluğunda menenjit hastalığı geçirmiş amcam, kafada biraz sorun kalmış.. Bir ayağı da aksıyordu amcamın. Gençlik yıllarını Bursa 'nın ünlü kabadayılarından Kaya Kent 'in yanında geçirmiş. O kirli, kendine özgü havası olan ortam, huyunu suyunu etkilemiş tabii ki... Amcam da belli bir dönemden sonra Bursa 'da kabadayılık yapmış, yaptı ve zaman zaman bizler de buna tanıklık ettik.
"Topal Kemal" bizim evi ziyarete gelir; "Koreli Mehmet" den zılgıtı yer, ayarı aldıktan sonra bizim sokaktan çıkar, askeri lisenin caddesinde dikilir, Teleferik-Heykel dolmuşunu beklerdi. O zamanlar Bursa 'da pek yerli otomobil yok, birkaç tane Anadol, birkaç tane Murat 124, biraz Alman Opel, Ford, Mercedes, geri kalan hepsi Amerikan Chevrolet veya Ford.. Dolmuşların da çoğunluğu Chevrolet. "Topal Kemal" mevsimine göre ceketi veya pardesösü omuzlarında caddenin ortasında dikilir, artık piyango kime çıkarsa. Dolmuşu durdurur, herkes tanıyor tabii ki "Topal Kemal"i.. İyi akşamlar ile başlayan kısa bir getirdin götürdün faslından sonra amcam şoförü arabadan indirir, arabaya biner ve doğru Setbaşı 'nda "Cubana Pavyon"un önüne..
Şoför bir sonraki dolmuşla ya da yayan iner arabanın yanına, bekler amcamın gönlü olsun da anahtarı versin diye... Amcam pavyonda oturur, yer içer, kalkarken hesabı gelir ama adisyonun arkasına yapıştıramayacakları için hesabı/parayı zarfa koyup verirler amcama... Mekanı şereflendirdiği için hesabı amcam alır anlayacağınız..
Omuzlarında ceketi veya pardesösü ile "Topal Kemal" bugünkü Sönmez İş Sarayı 'nın o tarafa geçer, orada onu bekleyen ne kadar gariban varsa lokantaya sokar, aldığı paradan lokantacıya garibanların yemek parasını verir, beyaz perdedeki pelerinli süper kahramanlar gibi gecenin derinliklerinde kaybolur gider. Eniştem, annemin büyüğü teyzemin kocası; "Aşık Ali" idi.. Vaktiyle saz çalar, türkü söylermiş. Teyzemi de öyle tavladığını duydum, bu özel bir konu, aramızda kalsın. "Aşık Ali" nin evi; bizim evin 20 metre altında, dere kıyısında, bahçeli bir ev... Bizim çocukluğumuzun minik hayvanat bahçesi, meyve bahçesi, oyun parkı, kocaman bir çocuk dünyası. Evde, bahçede, ahırda, kümesde, kafesde at, eşek, köpek, ördek, tavuk, güvercin, tavşan, kanarya, bülbül, saka kuşu bakılıyor.. Bahçede dut, incir, şeftali, ayva, ceviz, erik, kiraz, vişne ağaçları var.. Çınar ve Söğüt ağaçları cabası... "Aşık Ali" nin dünyası "Ali Baba 'nın Çiftliği" velhasılı...
Kayınpederim, "Öpücük Mustafa"... Saçına, sakalına, giyimine, yumurta topuk sivri burun ayakkabılarına çok dikkat eden; çok hatır gönül bilen, sevgi, saygı dolu, candan bir adamdır.. Ziyaret etmeye, edilmeye bayılır.. Tanışları ile karşılaştığında yakaladığını öpdüğünden, lakabı "Öpücük Mustafa" kalmış..
Mahallemizde "Eşkiya Şerif 'in Kahvesi" vardı. Şimdi Kartalspor Kulübü Lokali olarak kullanılıyor.. Mahallemiz Uludağ 'ın eteklerinde kurulu... Vakti zamanında mahallemizde yerleşim çoğalmadan önce "Eşkiya Şerif" at üzerinde, belinde tabancayla, kamayla dağ bayır tekbaşına gezince "Eşkiya" lakabı yapışmış üstüne... Adam eşkiya meşkiya değil, adam gibi adam aslında...
Kartalspor 'da futbol oynayan bir abimiz vardı; "Tabanca Sami". Adam topa doğru öyle bir çıkıyor ki mermi gibi aslında... Mermi nereden çıkar ? Tabanca... Al sana "Tabanca Sami" işte...
"Kedi Muharrem" mesela... Neden kedi dediler bilmiyorum ama delikanlı, bir kız seviyor, kızı ailesinden istetiyor, vermiyorlar. Bir bidon benzini alıyor, kızın evlerinin önünde benzini başından aşağı boşaltılıyor ve hiç tereddüt dahi etmeden çakıyor çakmağı... Kıza değil ama Hak 'kın rahmetine kavuşuyor.."Tarzan Niyazi", "Tanker Hasan", "Sıçan Seyfi", "Minik Mehmet", "Fifi Tünay", "Uzun İlhan", "Deve Turgay", "Ölü Mesut", "Deli Aziz"... Uzayıp gidiyor böyle...Hep erkekler mi..? Peki kadınlarımız...?Bizim mahalleden "Benli Ayşe", "Kara Hatçe", "Hoppa Fadime", "Kara Fahriye", "Topal Bedriye", "Uzun Hayriye", Bursa 'dan "Deli Ayten"...
"Deli Ayten" 'in hikayesi de bizim "Kedi Muharrem" in hikayesinin tersi gibi birşey.. O da muradına varamadığı için kafayı üşütmüş ve o andan itibaren de hayatının sonuna kadar çarşı pazar davul ve cümbüş çalarak Kayhan Çarşısı 'nda, Uzun Çarşı 'da, Kapalı Çarşı 'da gezerken hayatını tamamlamıştır.
Bunları neden yazdım..?
Eskiden hayatlar; en azından, bir lakap üretebiliyormuş..
En önemlisi de köşe yazısına çok zor sığdırılabilen büyük hikayeler üretebiliyormuş... Bugün ne üretiyor..? Daha çok tüketiyor galiba...Yukarıda yazdıklarım da tükenmişlerdi, ben yazana kadar tabii ki...
"Söz uçar, yazı kalır" demişti ustanın biri... Bu deyiş, benim kulağıma küpe olmuş... Ben de unutulmasın diye lakaplı hayatları, kısa da olsa yazdım işte...Kimbilir; belki de kıssadan hisse çıkarmak nasip olur bizlere...
Enteresan değil mi ?
Babam bir hayata iki lakap sığdırmış bir adam.
Amcam; babamın erkek kardeşi, "Topal Kemal" idi.. Çocukluğunda menenjit hastalığı geçirmiş amcam, kafada biraz sorun kalmış.. Bir ayağı da aksıyordu amcamın. Gençlik yıllarını Bursa 'nın ünlü kabadayılarından Kaya Kent 'in yanında geçirmiş. O kirli, kendine özgü havası olan ortam, huyunu suyunu etkilemiş tabii ki... Amcam da belli bir dönemden sonra Bursa 'da kabadayılık yapmış, yaptı ve zaman zaman bizler de buna tanıklık ettik.
"Topal Kemal" bizim evi ziyarete gelir; "Koreli Mehmet" den zılgıtı yer, ayarı aldıktan sonra bizim sokaktan çıkar, askeri lisenin caddesinde dikilir, Teleferik-Heykel dolmuşunu beklerdi. O zamanlar Bursa 'da pek yerli otomobil yok, birkaç tane Anadol, birkaç tane Murat 124, biraz Alman Opel, Ford, Mercedes, geri kalan hepsi Amerikan Chevrolet veya Ford.. Dolmuşların da çoğunluğu Chevrolet. "Topal Kemal" mevsimine göre ceketi veya pardesösü omuzlarında caddenin ortasında dikilir, artık piyango kime çıkarsa. Dolmuşu durdurur, herkes tanıyor tabii ki "Topal Kemal"i.. İyi akşamlar ile başlayan kısa bir getirdin götürdün faslından sonra amcam şoförü arabadan indirir, arabaya biner ve doğru Setbaşı 'nda "Cubana Pavyon"un önüne..
Şoför bir sonraki dolmuşla ya da yayan iner arabanın yanına, bekler amcamın gönlü olsun da anahtarı versin diye... Amcam pavyonda oturur, yer içer, kalkarken hesabı gelir ama adisyonun arkasına yapıştıramayacakları için hesabı/parayı zarfa koyup verirler amcama... Mekanı şereflendirdiği için hesabı amcam alır anlayacağınız..
Omuzlarında ceketi veya pardesösü ile "Topal Kemal" bugünkü Sönmez İş Sarayı 'nın o tarafa geçer, orada onu bekleyen ne kadar gariban varsa lokantaya sokar, aldığı paradan lokantacıya garibanların yemek parasını verir, beyaz perdedeki pelerinli süper kahramanlar gibi gecenin derinliklerinde kaybolur gider. Eniştem, annemin büyüğü teyzemin kocası; "Aşık Ali" idi.. Vaktiyle saz çalar, türkü söylermiş. Teyzemi de öyle tavladığını duydum, bu özel bir konu, aramızda kalsın. "Aşık Ali" nin evi; bizim evin 20 metre altında, dere kıyısında, bahçeli bir ev... Bizim çocukluğumuzun minik hayvanat bahçesi, meyve bahçesi, oyun parkı, kocaman bir çocuk dünyası. Evde, bahçede, ahırda, kümesde, kafesde at, eşek, köpek, ördek, tavuk, güvercin, tavşan, kanarya, bülbül, saka kuşu bakılıyor.. Bahçede dut, incir, şeftali, ayva, ceviz, erik, kiraz, vişne ağaçları var.. Çınar ve Söğüt ağaçları cabası... "Aşık Ali" nin dünyası "Ali Baba 'nın Çiftliği" velhasılı...
Kayınpederim, "Öpücük Mustafa"... Saçına, sakalına, giyimine, yumurta topuk sivri burun ayakkabılarına çok dikkat eden; çok hatır gönül bilen, sevgi, saygı dolu, candan bir adamdır.. Ziyaret etmeye, edilmeye bayılır.. Tanışları ile karşılaştığında yakaladığını öpdüğünden, lakabı "Öpücük Mustafa" kalmış..
Mahallemizde "Eşkiya Şerif 'in Kahvesi" vardı. Şimdi Kartalspor Kulübü Lokali olarak kullanılıyor.. Mahallemiz Uludağ 'ın eteklerinde kurulu... Vakti zamanında mahallemizde yerleşim çoğalmadan önce "Eşkiya Şerif" at üzerinde, belinde tabancayla, kamayla dağ bayır tekbaşına gezince "Eşkiya" lakabı yapışmış üstüne... Adam eşkiya meşkiya değil, adam gibi adam aslında...
Kartalspor 'da futbol oynayan bir abimiz vardı; "Tabanca Sami". Adam topa doğru öyle bir çıkıyor ki mermi gibi aslında... Mermi nereden çıkar ? Tabanca... Al sana "Tabanca Sami" işte...
"Kedi Muharrem" mesela... Neden kedi dediler bilmiyorum ama delikanlı, bir kız seviyor, kızı ailesinden istetiyor, vermiyorlar. Bir bidon benzini alıyor, kızın evlerinin önünde benzini başından aşağı boşaltılıyor ve hiç tereddüt dahi etmeden çakıyor çakmağı... Kıza değil ama Hak 'kın rahmetine kavuşuyor.."Tarzan Niyazi", "Tanker Hasan", "Sıçan Seyfi", "Minik Mehmet", "Fifi Tünay", "Uzun İlhan", "Deve Turgay", "Ölü Mesut", "Deli Aziz"... Uzayıp gidiyor böyle...Hep erkekler mi..? Peki kadınlarımız...?Bizim mahalleden "Benli Ayşe", "Kara Hatçe", "Hoppa Fadime", "Kara Fahriye", "Topal Bedriye", "Uzun Hayriye", Bursa 'dan "Deli Ayten"...
"Deli Ayten" 'in hikayesi de bizim "Kedi Muharrem" in hikayesinin tersi gibi birşey.. O da muradına varamadığı için kafayı üşütmüş ve o andan itibaren de hayatının sonuna kadar çarşı pazar davul ve cümbüş çalarak Kayhan Çarşısı 'nda, Uzun Çarşı 'da, Kapalı Çarşı 'da gezerken hayatını tamamlamıştır.
Bunları neden yazdım..?
Eskiden hayatlar; en azından, bir lakap üretebiliyormuş..
En önemlisi de köşe yazısına çok zor sığdırılabilen büyük hikayeler üretebiliyormuş... Bugün ne üretiyor..? Daha çok tüketiyor galiba...Yukarıda yazdıklarım da tükenmişlerdi, ben yazana kadar tabii ki...
"Söz uçar, yazı kalır" demişti ustanın biri... Bu deyiş, benim kulağıma küpe olmuş... Ben de unutulmasın diye lakaplı hayatları, kısa da olsa yazdım işte...Kimbilir; belki de kıssadan hisse çıkarmak nasip olur bizlere...