Son günlerde “Kanal İstanbul” ile “yerli ve milli otomobil” söylemleriyle toplumun kafası karıştırılmakta ve gündem değiştirilmektedir.
'Kanal İstanbul’un 1950’lerden kalma ABD projesi olduğu, bilim insanları tarafından ısrarla çevreye ve doğaya büyük zararlar vereceği söylenmesine karşın yapımına başlanması gündemdedir.
'Yerli ve milli' diyerek otomobil yapımına başlamak isteyenler, başka ülkelerden devşirdikleri projelerle ve gerçeği yansıtmayan hesaplarla şov yapmaktadırlar.
2015 yılında da yerli ve milli otomobil yapılıyordu ama 40 milyon Euro’nun nerelere gittiği açıklanmadı, tıpkı yerli ve milli uçak projesinde, savunma sanayi projelerinde olduğu gibi. Yerli ve milli sözcüklerini ağızlarından düşürmeyenlerin iktidarında, bütün ‘yerli ve milli’ kuruluşlarımızın satılması, ilginç olduğu kadar düşündürücüdür de..
Özellikle 2019 yılının bahar aylarında kendini gösteren ekonomik kriz, toplumu büyük sarsıntılara uğratmıştır ve halen de devam etmektedir. 2019 yılı belleklerde zamlar, hayat pahalılığı, enflasyon, işsizlik, yoksulluk ve vergiler ile anılacaktır. Tabii ki "yolsuzluk" bu dönemin ana karakteri olduğu için sürekli anılmaktadır.
Bugün ülkemizde bin lira ve altında maaş alan yaklaşık 850 bin kişi bulunmaktadır. 675 lira ve altında geliri olan ise yaklaşık 9 milyon kişi vardır. Yoksulluk sınırında yaşayan yaklaşık 48 milyon ve açlık sınırında yaşayan yaklaşık 16 milyon insanımız bulunmaktadır. Emeklilikte yaşa takılıp maaş alamayan ve sağlık yardımından yararlanamayan yaklaşık 2 milyon vatandaşımız vardır.
Nüfusun %1’lik kesimi ulusal servetin %55’lik bölümünü elinde tutuyor. Toplam vergi gelirlerinin %70’i dolaylı vergilerden geliyor, gelir vergisinin ise %92’sini emekçiler ödüyor. Vergi yükü, her zamanki gibi yine emekçilerin sırtına yüklenmiştir. Bugün resmi verilere göre 4 milyon kişi, DİSK Araştırma Merkezi verilerine göre ise yaklaşık 8,5 milyon kişi işsizdir. Genç işsizlerin toplam nüfusa oranı %27 gibi korkunç bir orana ulaşmıştır.
Mahkemelerdeki icralık dosya sayısı 21 milyonun üzerindedir ve bankalara borçlu olan vatandaş sayısı 4 milyona yaklaşmaktadır. Ardı ardına gelen iflaslar umutsuzluğu, çaresizliği körüklemektedir.
2019 yılında doğalgaza %60, elektriğe %50, çaya %30, kırmızı ete %20, sigaraya %40 zam yapılmıştır. 2.020 TL olan asgari ücret, 2.324 TL yapılmıştır; yani %15 zam yapılmıştır. Siyasi iktidar gerçeklikle ilgisi olmayan, kendine göre yeni ekonomik programlar açıklayarak, hiçbir zaman tutmayacak enflasyon ve büyüme hedefleri rakamlarına inanmamızı istemektedir.
Dört kişilik ailenin yoksulluk sınırının 7.040 TL, açlık sınırının 2.198 TL olduğu bir ülkede 2.324 TL olan asgari ücret kabul edilemez. Emeğiyle geçinen geniş halk kesimleri için hayat her geçen gün zorlaşmaktadır. Evine ekmek götüremeyen, iş bulamayan insanlar çaresizlikten intihar ediyor. Sorumluların intiharlara karşı bulduğu tek çözüm ise siyanür satışını yasaklamaktır.
Almanya’nın Bertelsmann Vakfı’nın AB ve OECD ülkeleri arasında hazırladığı Sosyal Adalet Endeksi'nde ülkeler çeşitli başlıklara göre sıralandı ve Türkiye 41 ülke arasında 40. sırada yer almaktadır. Ülkemiz yoksulluğun önlenmesi başlığında 31., sağlık başlığında 36., istihdam piyasasına erişim başlığında 37., sosyal hayata dâhil olma ve ayrımcılığa uğramama başlığında 39. ve adil eğitim fırsatları başlığında sonuncu sırada yer almaktadır.
"Asgari ücrete, enflasyonun üzerinde zam yaptık" diyen pişkinler, birilerinden, jest yapmasını bekleyerek, toplumu ahmak yerine koymaktadırlar.
Ülkemizi yoksulluğun, yolsuzluğun ve şeriatın karanlığına getirenlerin yapacağı en büyük jest, ülke yönetiminden ivedilikle çekip gitmeleridir. 2020 yılı alın teri ve emeğiyle geçinenler için daha kötü bir yıl olacaktır.
Tam bağımsızlık etrafında Kemalizm’in o muhteşem Altı Ok’unda birleştiğimiz zaman, karşımızda ne 'siyasi iktidar', ne de 'emperyalizm' durabilir. Gücümüzü birleştirdiğimiz zaman, omuz omuza verip, yan yana gelerek, el ele yürüdüğümüzde; önümüzde hiçbir engel kalmayacaktır. Buna inanarak, 2020 yılının sağlık ve mutluluk getirmesini diliyorum.