Dertler bir tane değil..
Konular da hassas..
Ülkemizde bir tarafta birileri "insan hakları" mücadelesi verirken; diğer taraftan birileri "hayvan hakları"yla, birileri "yeşilin, doğanın korunması"yla, birileri de özellikle belirtmek zorunda hissettiğim "çocuk hakları ve kadın haklarıyla” ilgili mücadeleler veriyor.
Hayvan haklarıyla ilgili mücadelenin ülkemizdeki etkin isimlerinden biridir bu defa ki söyleşi konuğumuz;
Avukat Hülya YALÇIN,
HAD (Hayvanlara Adalet Derneği) Başkanı
Türkiye Barolar Birliği Hayvan Hakları Çalışma Grubu Danışma Meclisi Üyesi
İstanbul Kent Konseyi Hayvan Hakları Çalışma Grubu Moderatörü
Milli Eğitim Bakanlığı Protokol Eğitim Projesi Yürütücüsü..
Kendisiyle dernek üyesi, hayvan hakları savunucusu, aktivist güzel kızımız Gülce KAHVECİ vasıtasıyla bir söyleşi yapma imkânımız oldu. Okuyucularımızın değerlendirmelerine sunmaktan mutluluk duyuyorum.
Bize kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?Yıllar süren iş ve okul hayatını takiben başladığım avukatlık mesleğimi artık tamamen hayvan haklarına ve dolaylı olarak da hak mücadelelerine adamış bir hukukçuyum. Hayvanları sevmenin onları korumaya yetmediğini, “sevmenin” bizim için, “korumanın” onlar için gerekliliğini anladığım andan itibaren bu yoldayım. Okumayı, müziği, vizyoner insanlarla çeşitli konularda konuşmayı, yaşadığımız evreni anlamaya çalışmayı seviyorum. Elbette ki; hayvanları sevdiğimi söylememe gerek bile yok. Bir “hayvanı sevmekle başlar her şey” diyorum.
Bu hassasiyetiniz hangi olay ile başladı?
Sanırım; bir kış günü penceremize gelen sığırcıkla fark ettim, dışarıda bizden başka canlıların da yaşamak için savaş verdiğini. O’nu sıcacık eve alıp günlerce bakmıştık. O bir kuştu ve inanılmaz evcilleşerek bizimle yaşama uyum sağladığını şimdi bile hayretle hatırlıyorum. Uçabilmeye başladığında salmamıza rağmen durmadan geri gelirdi, pencereden alırdık. Uzun zaman bizimle yaşadı. Adı Karcam’dı. Sonrasında da babam bir köyden kendisine hediye edilen minicik bir kuzuyu getirmişti. Kes de çocuklar yesin diye vermişler, O da kıyamamış getirdi. Şehir ortasında yaklaşık 8 yaşına kadar bizimle yaşadı Boncuk kuzu. Sonra yaşlılık ve genlerinde olmayan o kadar uzun ömür yaşama tanımı çok zorladı kuzumuzu. Yani çoğunluk gibi kediyle köpekle tanışarak başlamadı benim hayvanlarla etkileşimim ???? köylerdeki danalar, kazlar, tarlalardaki öküzler ve katırlar ilk sıraları alır, sonrası zaten çok kalabalık bir liste.
Biraz motivasyon kaynaklarınızdan bahsedelimHayvanlara çok fazla şiddet gösteriliyor. İşkenceler, eziyetler bitmiyor. Bununla yaşamanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Zaten yaşayamıyoruz da. Benim gibi düşünen binlerce iyi insan ve gözlerimize umutsuzca bakan, umutsuzca çığlık atan yüz binlerce hayvan seçeneksiz şekilde motivasyon kaynağımızdır. Hep söylerim, “en son hayvana kadar” sürecek bir mücadele bu. Fazla düşünecek zamanımız da yok çünkü. Bir yandan yasa çalışmaları, bir yandan sosyal dönüşüm için yapılacak çalışmalar, yazılar, hukuk süreçleri var; hepsi birden sürmek zorunda. Kısaca diyebilirim ki; bunca kötülük karşısında mücadele edenlerin varlığını bilmek ve onlarla aynı yönde olmak en iyi motivasyonumuz.
Sizi en çok etkileyen, “işte bu” dediğiniz olayı da merak ediyorum
Aslında böyle olaylar birden fazla ama ne yalan söyleyeyim; tavşan, kuş ya da geyik, ayı gibi hayvanları öldürmek için tuzaklar hazırlayarak silahlarla peşlerine düşen “avcı” denilen insanların onları öldüremeden birbirlerini vurmalarına “işte bu” dediğim çok olmuştur. Ya da zıpkınla bir balığın peşindeyken elindeki zıpkını kendi karnına saplayan birini duyduğumda çok keyiflenmişimdir. Tuhaf gelebilir ama “ilahi adalet” arıyor bu tür zorlu yollarda insan. Bir de yıllarca süren “ayı oynatma” adı altında ayılara korkunç işkenceler yapılan o geleneksel ritüelin yasal olarak sonlandırılmış olmasını hep hatırlarım. Bu, uzun süren mücadeleler ve toplum duyarlılığını yükselterek kazanılmış bir savaştı. Bizi yüreklendiriyor; bir gün hayvanat bahçeleri, yunus parkları, hayvanlı sirkler, hayvanlara işkence edilen deney merkezleri, kürk imalathaneleri, mezbahalar…. Hepsi tarihe karışabilir diye düşünerek mücadeleyi sürdürüyoruz.
Nasıl bir ortamda büyüdünüz biraz da o geçmiş yıllardan anlatır mısınız?Malesef tipik bir ortamda, hayvanların “eşya, mal, yiyecek, eğlence” olduğu bir toplumda büyüdüm Ancak ailemde avcı, kasap, hayvan düşmanı da yoktu. Bize sığınan hayvanlara yuva olurduk. Öncelikle ailemde en büyük duygu “merhametti”, “sevgiydi”. Ve bunun kesinlikle katkısı var mücadelemde. Merhamet duygusu, adalet arama, empati ve savaşma gücüne dönüştü zaman içinde. Bu güzel yolun ışığı oldukları için anneme, babama, aileme sonsuz minnet ve sevgilerimizi, bir cümleyle burada ölümsüzleştireyim isterim. Yetişilen aile ortamının kişi yaşamındaki etkisi artık kanıksanamaz bilimsel sonuçlarıyla ortada. Her çocuk sevgi, güven ve huzur dolu aile ortamlarında büyüyebilse keşke. Böyle çocuklar “hemhal” olmayı, “diğerkâm” olmayı biliyor. Toplumun pırlantaları da bu çocuklardan çıkıyor.
Peki, pes etmeyi ya da geri çekilmeyi hiç aklınıza getirdiğiniz oldu mu?
Pes etmek hiç aklımdan bile geçmedi. Çünkü bu bir hobi değil; bu bir yaşam, ölüm meselesi. “Yapabileceğim her şey önemli” diye düşünüyorum. Hukuk süreci durursa, sokak koruması, saha koruması, insanları toplamak, yönlendirmek, yazmak, konuşmak; onlar olmazsa en sonunda bir kap temiz su koyabiliyorsam bir köşeye onu yaparım. Yani noktadan güneşe kadar yapılabilecek her şey önemli. Pes etmeyi hiç düşünmeyeceğim. ???? Bu öyle bir şey değil.
Yeni başlayanlar için hayvan hakları nedir? Hayvan hakları konusu ne şekilde, nasıl olmalıdır. Basit ama etkili çözüm önerileri nelerdir?
Yeni başlayanlar değil de mesela “hak mücadelesinin detaylarını yeni fark edenler” için diyelim. Bu, günlük hayat içinde işe giderken gördüğünüz bir kediye veya bir köpeğe sempatiyle su veya ekmek verdiğinizde peşinizden gelip şirinlik yaptığında doğan iletişimle bile başlayabilen bir yaşama biçimidir. Sonra diğerlerini fark edersiniz. Ama şunu önemle söylemek istiyorum; yanında hayvan gördüğümüz herkes “hayvan koruyan, tüm hayvanları seven” kişi olmayabiliyor. Kendi köpeği kedisi ya da kuşu dışındakilere kötü davranabiliyor. Keskin çizgimiz, korumak ve yaşatmak olmalı başlangıçta ve her daim.
Sonrasında 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nu en az bir kez okusa herkes; anlayamadığı yerleri etrafında bilenlere hukukçulara sorsa mesela. Hatta HAD Web sayfamızdan bize de sorabilir, inceleyebilir. Haklarımızı bildiğimizde daha etkin hayvan koruma aktivitesi gösterebiliriz. Sonrasında yerel yönetimlerin bu konuda önemini kavrayıp onlarla faydalı iletişimler kurmak, sosyal medyayı kontrollü ve faydalı kullanmak da önemli.
Maalesef hayvanlar üzerinden geçimini sağlayan büyük bir kitle var. Kimdir, hangisidir, kim iyi kim kötü niyetli bilmek her zaman mümkün olamıyor. Bu yüzden vicdanımızı sömürerek ve havyana kötülük ederek geçinen kişilere karşı da açıkgözlü ve dikkatli olmak gerek.
Yerel bazda toplantılar düzenleyip konusunda uzman kişilerle konuşmalar yaparak herkesin bilgilenmesini sağlamak, yuva yapmak etkinlikleri, besleme organizasyonları da hem hayvanlar ve hem de onları korumaya çalışanların oluşturacağı sinerji açısından önemli.
Mücadeleye yeni girenlere en önemli tavsiyem de “hayvan konusunda ben biliyorum” yanlışına kapılmadan her hayvanın her türün ayrı bir yaşam dinamiği olduğunu bilerek devam etsinler. Sormaktan, yardım almaktan çekinmesinler. Ve tabi en önemlisi bu çok ağır bir mücadele ve 24 saat aralıksız sürer; onun için yorulabilecekleri gerçeğini de göz önünde bulundursunlar. Daha önceki yıllarda gördüğümüz gibi “evimi ocağımı sattım, hayvanlar için battım” diyerek mücadele edilmez. Sadece insanların “acıyarak geçmesini” sağlar. Size de hayvanlara da yazık olur. Önce kendi haklarımızı bileceğiz, güçlü olacağız ki hayvanlarımıza gerçekten faydamız olsun.
Biraz da Derneğiniz hakkında bilgi verir misiniz? Dernekleşme ve organize olmak önemli midir?
Biz öncelikle Türkiye’de ilk kez vegan ve vejetaryen hukukçular tarafından kurulmuş tek hayvan hakları koruma derneğiyiz. “HAD - Hayvanlara Adalet Derneği” olmadan önce yine ülkenin çeşitli illerinden katılan hukukçuların oluşturduğu bir platformdu. Ancak hukuki süreçte muhatap olabilmek, daha etkin olabilmek, yasal sürece dâhil olabilmek, eğitim çalışmaları yapabilmek için kurumsallaşmanın daha iyi olacağını düşünerek dernekleştik.
Dernekleşmek elbette önemli; katılımlara bir alt yapı sağlamak mümkün olabiliyor. Toplumda etkili söylemler için güvenilir bir oluşum haline gelmeliyiz.
HAD olarak hayvan hakları alanında ilkelerimize aykırı olmayan, insan menfaatçi alt yapısı olmayan tüm çalışma, eylem ve aktivitelere destek veriyoruz. Vereceğiz de. Bize ulaşan, ulaşabildiğimiz her türlü ihlal için hukuki ve idari süreçleri başlatıyor, başlatılanlara müdahil oluyoruz.
TBMM de yapılan Hayvanları Koruma Kanunu çalışmalarında ilk andan itibaren aktif olarak yer alıyor ve yakından izliyoruz. Tüm amacımız hayvanları ayırmadan, gerçekten koruyan bir kanun çıkartılması. Mesela öyle bir kanun olsun ki “AV” adı altında yüzlerce hayvan, insan eğlencesi olarak öldürülmesin istiyoruz. Bu bir örnek; elbette kolay olmayacak ama biz sonuna kadar zorlayacağız. Tabi toplumu buna hazırlamak, mücadeleyi yaygınlaştırmak da hedeflerimiz ve görevlerimiz arasında
Bunların dışında derneğimiz üyelerinden meslektaşımız Av. Erhan Ceylan hayvan haklarının toplumdaki yeri, türcülük, koruma kapsamına bir türlü alınmayan hayvanları da işaret eden güzel bir kitap yazdı. “Toprak Kanayınca” isimli bu kitabımızla çok kişiye ulaşarak meseleyi total olarak anlatabildiğimizi umuyoruz.
Yaklaşık üç yıldır başta İstanbul olmak üzere birçok okulda (okul öncesinden üniversiteye) kendi eğitim düzeylerine uygun olan “hayvan hakları eğitimi” verdik. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’yle bir protokol de yaptık bu konuda. Dünyayı saran pandemi nedeniyle şimdilik ara verdiğimiz çalışmalarımız, umarız ki her şey normale döndüğünde artarak sürecek.
Sosyal medya hesaplarıyla herkesle iletişim halinde olmaya özen gösteriyoruz. Güncel ve akut sorunlara olabilecek en etkin ve koruyucu çözümleri sunmaya çalışıyoruz.
Çeşitli toplantı, program ve basın çalışmalarına da katılarak olabildiğince fazla kişiye bilgiyi ulaştırmak istiyoruz.
En önemli amacımız ise bu yazı vasıtasıyla da ulaşsın isteriz ki; Türkiye hayvan haklarında hukukçu örgütlenmesini sağlamak. Mesela herhangi bir ilde bir havyan hakları ihlali olduğunda bir avukat arkadaşımız, hemen müdahale etsin, gerekli süreci başlatsın ve orada tek başına olsa bile bilsin ki HAD adına ve hep birlikte hareket ediyoruz. Umarız bunu en kısa zamanda gerçekleştirir ve müjdesini de paylaşırız.
Son olarak;
Hayvan haklarını savunmanın, bir “hobi” ya da boş vakitleri değerlendirecek eğlence olmadığını kesinlikle söylemek isteriz. Bugün beslenen hayvan, tıpkı bizim gibi yarın da, öteki gün de beslenmek zorundadır. Yani canımız sıkılınca boş vereceğimiz bir alan değil. Çünkü “ölür”. Yani bu yaşamsal bir aktivitedir. Kaza geçiren, hasta olan hayvanların özellikle yardıma öncelikle ihtiyaçları vardır. Bunun için başkalarıyla yardımlaşmak, “hayvan severdir, değildir” demeden destek istemek gerek. Sadece hayvan severlerin üstlenmesiyle mücadele yürümez. Herkes sorumluluk hissetmek ve elini uzatmak zorundadır.
Dileğimiz o ki; gerçekten koruyan ve uygulanabilir bir “Hayvan Hakları Kanunu” çıksın ve toplum dönüşümü de bir an önce tamamlanabilsin. Hayvanlarla birlikte kan akıtmaksızın yaşayabileceğimiz işkencesiz bir dünya ne güzel olur, değil mi?
...
Evet, Sayın Avukat Hülya YALÇIN, Sadece hayvanlarla değil de bütün canlılarla “birlikte kan akıtmaksızın yaşayabileceğimiz işkencesiz bir dünya” gerçekten çok güzel olur… Sizi tanımış olmaktan ve okuyucularıma tanıtmaktan hem memnun oldum, hem keyif aldım, hem de onur duydum. Bu köşede sesiniz olarak bir katkı sunmuş olabildiysek ne mutlu bana ve büyük ailemiz Bursa Arena Gazetesi’ne…
Söyleşi için size ve aracılık yapan kardeşim Gülce KAHVECİ ’ye teşekkürler..
Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.