Karanlığın var olması ışığın olmamasına bağlıdır. Işık varsa karanlık yoktur. Karanlık ışığın zıttı gibi görünse de aslında öyle değildir. Çünkü karanlık ışığı yok edemez, sadece ışığın ortaya çıkması yeterlidir, karanlık buharlaşır adeta, yok olur.
Karanlık saf negatiflik, ışık ise saf pozitifliktir. Aynen bu örnekteki gibi fanatik olma hali saf kötülüktür.
Fanatizmden kurtulmak için birey şüphelerini bastırmamalıdır. Şüphelerini sorgulamalı, gözlemleyip analiz etmeli, kökenine inmeli, şüphelerin nereden geldiğini anlamaya çalışmalıdır.
Böylece birey şüphelerini yakından tanır, daha da derinlere indikçe şüpheler kaybolmaya başlar. Sonuçta bir gün gelir birey artık şüphelenmez, güven hissetmeye başlar ve fanatizm buharlaşır.
Güvenmek doğaldır, herkesin doğuştan sahip olduğu bir unsurdur. Ama şüphe ve fanatizm yapaydır. Sonradan ortaya çıkan şeylerdir.
Bebek doğduğunda şüphe nedir bilmez, annesinin memesini güven içinde emer. Acaba beni zehirler mi diye tereddüt etmez. Ama bebek büyüyünce annesi onun koşulsuz güvenini sarstığı zaman şüphe etmeye başlar.
Güven herkesin varlığında var olmaya devam etmektedir. İnsan ne zaman şüphe etmeyi bırakırsa güven kendini gösterir ve fanatikleşmeyi önler.
Herhangi bir şeye inanma kararı verildiğinde şüphe tomurcukları filizlenmeye başlar. İnanma kararında ne kadar çok ısrar edilirse o kadar çok şüphe ortaya çıkar. Şüpheler zihni ikiye böler; inanan kısım, inanmayan kısım. Bu iki kısım içte sürekli bir çatışmaya neden olur ve kişi asla huzur bulamaz.
Zihinsel bölünmeler daha da arttıkça kişilik de bölünmeye başlar ve kişi şüpheleri bastırmaya çalışarak daha da katılaşan bir fanatizme doğru kayar. Kişi inandığı şeylere güvenini sağlamlaştırmak için fanatikleşmeye başlar. Bu yapay güven dışsaldır, içsel güvene benzemez, yerini tutamaz. Şüpheler içseldir ve bireyde bitmeyen acılara neden olur.
Oysa mutlak gerçek algılandığı zaman şüpheler kaybolur, güven ortaya çıkar. Bu şekilde ortaya çıkan güven sarsılmaz olur.
Güven insan bünyesinin merkezinde bir güneş gibi doğar. Saf güven insanın ebedi özüne doğru yaklaşmasını sağlar. Sonunda ebedi özüne merkezlenen insan mutlak teslimiyete ulaşır ve kendine ışık olur, fanatikleşmeye ihtiyaç duymaz.
İçsel teslimiyet ve öze merkezlenme sonucu mutlak güven ortaya çıkar ve bu da mutlak teslimiyete götürür.
Dışsal teslimiyet bir inanca teslim olmaktır ve bu teslimiyet insanı fanatikleştirir. Oysa içsel teslimiyet mutlak güvene dayanır ve huzura götürür, o zaman fanatizme ihtiyaç kalmaz.
Dünya Değişim Akademisi’nde “Teslimiyet Sanatı” değişim programı insanı içsel teslimiyete götüren uygulamalar içeriyor. Nasıl bir dünya istiyorsak biz de o yönde değişerek gezegenin pozitif yönde değişimine katkıda bulunmalıyız. Kendini değiştir dünyan değişsin, dünyanı değiştir dünya değişsin!