Şimdi tam birlik ve beraberlik içinde olmamız gereken zor günlerden geçiyoruz. Ama görüyoruz ki, geçmişten hiç ders almamışız.
Bir milletin birlik ve beraberlik içinde olması için, onu yönetenlerin tüm milleti kucaklaması, ayrıştırmaması ve hiç değilse şimdi siyasi rekabeti ve çıkar hesaplarını bir yana bırakması gerekiyor. Dünyayı kasıp kavuran, Türkiye’yi de ciddi şekilde etkileyen bir belayla karşı karşıyayız. Şimdi açık aramanın, önüne gelene vurmanın sırası mı? Hata üstüne hata yapan ve bana göre koronadan daha büyük bir bela haline gelen inat virüsüne bulanmış bir idareyle yönetiliyoruz. Kendi görüşünün dışındaki hiçbir görüşe aldırmayan, kulak vermeyen, sallamayan bu yönetim, eğer daha da üstüne gidilirse ipin ucunu iyice kaçırır.
Doğrudur, keşke Umre gidişlerine izin verilmeseydi, keşke dönüşlerinde hepsi karantinaya alınsaydı, gerekli yerlerde sokağa çıkma yasağı uygulansaydı filan doğrudur ama, iyi ve güzel kararları da olmadı mı yönetimin? Çok şükür hasta, yoğun bakım ve ölüm rakamları, ileri ve imkanla geliri bizden çok yüksek ülkelerdeki korkunç boyutlara ulaşmadı. Paniğe kapılmadan alınması gerekli kararlar, peşpeşe uygulanmaya konuldu. Bu konuda tecrübeli bir devlet değiliz. Tecrübeli devletlerin bile zorlandığı bir dünyada, fazla beklentilerin hayaline dalmamalıyız.
Ayrıca şunu da kabul etmeliyiz ki, gerçekten yönetilmesi çok zor bir milletiz. Koyun gibi filan değil, keçi gibi inatçıyız.
Yönetim evden çıkma diyor, inadımıza çıkıyoruz. Arada 1,5 metre mesafeye dikkat edin diyor, oralı bile olmuyoruz. Canım sıkıldı diyen, sokağa atıyor kendini. Oysa evden çıkmamamız için, ciddi önlemler alındı. Devletin polisi, jandarması, bekçisi 65 yaşın üstündekilerin her hizmetine canla başla koştular. Hele sağlık hizmetlileri, doktorlar ve hemşireler, hasta bakıcıları kendi canlarını tehlikeye atarak, hastaların imdadına yetiştiler. Onlara alkış yetmez, şükran duygularımızı dualarımızla da desteklemeliyiz.
Şimdi keşkeleri ve olumsuzluklara odaklanmayı bir yana bırakıp, milleti ayrıştırmakta ısrar edenlere, yaşadığımız böylesine ciddi felaketi siyasete malzeme yapanlara, yıllarca devletin parasıyla beslenen özel vakıflara göz yumarken, Belediyelerin yardım kampanyalarını engelleyenlere bazı şeyleri iyiniyetle söylemeliyiz. Korona gibi bir büyük felaket ve hemen önümüzdeki çok derin ekonomik krizle boğuşurken, hepimiz elele, kolkola girmeli, milli birlik ve beraberliğin net fotoğrafını ortaya koymalıyız.
Bunun için tüm siyasi parti liderlerinin bir araya gelmeleri ve çözüm yollarını birlikte aramaları şart. Ayrıca konuların uzmanlarını, problemlerin hocalarını, milyonları temsil eden sivil toplum kuruluşlarının yetkili temsilcilerini de, siyasi inanç ve görüşlerine bakmaksızın çözüm ve önlem arayışlarına dahil etmek lazım. Şehir hastaneleri yüzünden kapatılıp çürümeye terk edilen hastaneler derhal korona hastaneleri olarak devreye sokulmalı ve sadece bu hastalara bakılması sağlanmalıdır. Doktor ve tüm sağlık personelini koruyacak önlemler hemen ve vakit geçirmeden alınmalıdır. Doktorları da hasta eden bir düzende, hastaları kim tedavi edebilir ki..?
İşinden olan, maaşını alamayan, evine ekmek götüremeyen ve çaresizlik içinde kıvranan milyonlarca garibana hemen çare bulmalı, süratle para ve yiyecek desteğinde bulunmalıyız. Bunun için tüm belediyelerin devreye girmesi, muhtarların göreve çağrılması ve devletten başka kimsesi olmayanlara derhal ulaşılması şart. Bu ulaşımda tarafsız ve adil davranılması, ondan-bundan hesabının yapılmaması da gerek. Bir başka önemli husus da, yardım paketlerinin üzerinde herhangi bir isim, parti ve kurum ambleminin bulunmaması. Bir elin verdiğini diğer elimizin bile görmemesi lazım.
Ne yazık ki, şeffaf bir devlet değiliz. Demokrasiyi bile kendi kafamıza çevirmiş, işimize geldiği gibi uyguluyoruz. Ama milletin sesine kulak vereceksek eğer, şeffaf olmak zorundayız. Millet kasada kaç paramız var, ne kadar borcumuz, ne kadar alacağımız mevcut, bunu öğrenmek istiyor. Biri çıkıp bunu millete samimi ve dürüst şekilde açıklamazsa, dedikoduların ve yıkıcı tahribatların önü alınamaz. Yardım kampanyalarına gelene kadar, devlette gözle görülür bir tasarruf sağlansa, vakıflara hazineden yapılan destek hemen kesilse, üzerinden geçmediğimiz yol ve köprülere, uçmadığımız havaalanlarına, kapısından içeri bile girmediğimiz şehir hastanelerine ödenecek milyarlar ertelense, hiç değilse hazine bir miktar ferahlar. Yine tekrarlıyorum, dedikoduları ve yarınımızla ilgili korkuları önlemek için mali imkanlarımızı sağlam, ciddi ve inanılır biçimde hemen açıklayalım. Merkez bankasının ihtiyat akçelerinin bile kullanıldığı herkesin dilinde çünkü.. Milletin ağzı torba değil ki büzesin.
Acil bir parasal desteği de çiftçilerimize yapmalıyız. Bu bir ay içinde çiftçinin ihtiyacını karşılayamazsak, gelecekteki bir gıda ve kıtlık tehlikesine de hazır olmalıyız. Aslında yazılacak ve önerilecek çok şey var. Örneğin memur ve işçinin maaşından kesinti yapılmasın. Bunu isteyen idareciler derhal görevden alınsın. Ha görevden alma dedim de, Diyanet İşleri Başkanı ile Kızılay Genel Başkanını da unutmayın. Bu ikisi iktidara ve Türkiye’ye büyük zarar veren bürokratların başında geliyor da…