Türkiye ile beraber dünyanın farklı yerlerindeki orman ve yerleşim yerlerini, tarım alanlarını yok eden felaketler gezegenimizi tehdit ediyor. Özellikle son 10 yılda, dünya genelinde her yıl artan sıcaklık değerleri başta yangınlar olmak üzere, kuraklık, ani ve şiddetli yağışlar, seller, hortumlar, kasırgalar ve ekstrem doğa olaylarını tetiklemiş durumda. Hızlı nüfus artışı, yüksek miktarda sera gazı salımı, betonlaşma ve karbondioksit gazındaki artış, atmosferin ısı dengesini olumsuz etkilerken, binlerce yıldır var olan dengeleri de altüst etti.
Dünya genelinde bir ekolojik yıkım görünse de bunları düzeltmenin de yolları var.
Dünya’yı Yöneten Gizli Aileler, bu gezegeni yaşanmaz hale getirdikten sonra başka gezegenlere gitme projesini mi? uyguluyorlar. Akademisyen geçinen maalesef bazı cahillerle TV’lerde bunları tartıştım. Adamlar bana birkaç zengin iş adamı istedi diye bu hem doğal afetler hem de Dünya nüfusunun azaltılmasının olmayacağını ileri sürerken benim cevabım: “Bu adamlardaki paralar trilyonlarca Dolar ve Dünya devletlerini başta ABD ve Çin ile AB ülkelerini gizlice yönetiyorlar” demiştim. Para bu kadar bol olunca bunlar şeytani planlar yaparak Dünya’nın kaderi ile oynuyorlar. Hepsi de insanlığın düşmanı.
Türkiye ise bulunduğu coğrafi konum nedeniyle İklim Değişikliğine hedef olan bir ülkedir. Doğal kaynaklarını para hırsı ile yok etme derdine düştük ve ormanlar ile tüm yeşil alanları da tahrip ediyoruz. Bunları durdurmazsak, gelecek yıllarda çok sorunlar ile karşılaşırız.
Yaşanan son yangın felaketleri ve seller herkeste büyük endişelere neden olurken, küresel önlemler alınmadığı takdirde asıl felaketlerin 2030’dan sonra gezegenin kapısını çalacağı belirtiliyor. Türkiye’nin Akdeniz ikliminden, yarı kurak iklime geçiş yapabiliriz. Bu Doğal Felaketlerin bir bölümünde de her şeye rağmen HAARP denilen “İklim Silahı” nın ülkemize karşı kullanıldığını da düşünüyorum. O yüzden Şubat ayında: “HAARP’IN HEDEFİ TÜRKİYE” başlıklı kitabımızı da okurlarımıza sunduk.
Dünyanın dört bir yanındaki ormanlardan yükselen alevler insanlığın kabusu haline geldi. Doğu Akdeniz havzasında bulunan Türkiye, iki haftalık süreçte yangın felaketiyle sarsılırken, benzer durum ABD, Rusya, Yunanistan başta olmak üzere neredeyse her ülkede yaşanıyor. Gezegenin farklı köşelerinden yükselen dumanlar Dünya’yı nefessiz bırakıyor.
Güney Amerika’nın büyük bölümünü kaplayan Amazon Ormanları için yıllardır, “Dünyanın Akciğerleri” sözü kullanılırken, her yıl çıkan orman yangınları ile binlerce hektar yeşil alan yok oluyor. Brezilya Devlet Başkanı da bu toprakları fakir köylülere tarım yapmaları için bedava veriyor. Bu yüzden ABD ve AB ülkelerinin yangınlar için yardım edelim sözünü dinlemeyip karşı çıkıyor. Başkan Bolsanaro uygulamaları ile tepki çekerken, pandemide de çok fazla vaka ve ölü sayısı ile listede 1 numarada bulunuyor. ABD ile Brezilya bu konuda adeta yarışıyorlar.
İklim bilimciler ise son 10 yıldır her fırsatta ekolojik dengenin altüst olmak üzere olduğu uyarısında bulunurken, Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki ‘Uluslararası Arası İklim Değişikliği Kurulu’nun, açıkladığı 3 bin sayfalık son raporunda bu duruma dikkat çekiliyor. Raporda, iklim krizinin her yerde ve daha önce hiç görülmemiş düzeyde kötüleştiği ifade edilirken, küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlandırılması gerektiği, ülkelerin sera gazı emisyonlarını 2030’a kadar sonlandırması ısrarla vurgulanıyor. Raporda ayrıca iklim değişikliğinin insan ürünü olduğu belirtilirken, “Önümüzdeki dönemde tropik fırtınalar, yağmur ve kar yağışları artacak, bugüne kıyasla 1.7 kat daha fazla kuraklık yaşanacak. Yangınlar daha yoğun ve uzun sürecek” uyarıları sıralanıyor.
TÜRKİYE UYARISI
Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle ekolojik tahribatın etkisini en çok hisseden ülkelerin başında geliyor. Hatta ekolojik kıyametin kapıyı çalacağı ilk ülke olarak Türkiye gösteriliyor. Öyle ki, Türkiye’nin 1985-2035 yılları arasındaki ilkim ve sıcaklık kıyaslama modellerinde yaz ayları için ortama 2,5 derece sıcaklık artışı öngörülüyor. Küresel iklim değişikliği için ülkemizin acilen tedbirler alması gerekiyor. Çevre Bakanlığının bizce bu konuya ağırlık vererek “Gelecek Planları” yapmasını tavsiye edebiliriz.
Ekolojik tahribatın en fazla zarar vereceği bölge Akdeniz havzası olarak görülüyor. Önümüzdeki süreçte yangın felaketlerinin yanı sıra kuraklık, tarımsal üretimde kıtlık, su savaşları gibi risklerin kapıyı çalması kaçınılmaz olacak. Şayet küresel bir uzlaşı ve sera gazı emisyonlarının düşürülmemesi durumunda 2100 yılında insan neslinin varlığı bile tehlikeye girebilir. Türkiye açısından 2030’da “bugün 40 derece olan yerler daha da kavrulacak” ifadelerini kullanıyor.
Yaşanan küresel iklim krizini bire bir hissedenler ise ürün kaybı yaşayan çiftçiler. Sıcaklık değerlerindeki artış tarımsal ürünlerde ciddi kayıplara neden olurken, uzmanların yaptığı uyarıların en net ortaya çıktığı yerlerin başında kuraklığın pençesindeki Konya havzası geliyor. Bu yılın hububat ürünlerinde yüzde 40’lık kayıp yaşayan çiftçiler, bölgeye yeterli yağmurların düşmemesi nedeniyle yeraltı su kaynaklarının da günden güne azaldığı söylüyorlar. Çiftçilerin yeraltı sularına ağırlık verdiği ve 100 ile 150 metre derinlikten su çıkardıkları açıklandı. O yüzden İklim Değişikliği hepimizi ilgilendiriyor.
Türkiye ayrıca Küresel İklim Değişikliği konusunda 13 Mayıs 2009 yılında KYOTO PROTOKOLÜ’ne taraf olmuştur. O zaman bu protokolün istediklerini yapmalıyız. Türkiye’de herkes yaşayacak ve bu konu da istisnasız herkesi ilgilendiriyor.