Dünya imkanları tükenir hale geldi de,
İnsanların istekleri tükenmeden artıyor.
Bir arabası olan ikincinin üçüncünün derdine düşmüş.
Bir evi olan yazlık almak derdine düşmüş.
Evleri ikilemek, üçlemek, dörtlemek isteyenler sırada.
Maaşın her gün arttığı bir işim olsun diyenler.
Bir günlük çalışma çok gelmeye başlamış, yarım gün tam ücretin gaylesini çekmekte olanlar.
İstekler hayallere de sığmaz olmuş.
Arzu ve istekler doyumsuzluk noktasına erişmiş adeta.
Neleri kaybettiğimizin de farkına varamıyoruz.
La Fontaine ;
“ Çok kazanmak isteyen kaybeder “ diyor.
Bu nedenle çok kazanma hırsı gözümüzü de kapatıyor, gönlümüzü de.
Kayıplarımızı göremiyoruz.
Mutlu olabiliyor muyuz peki ?
Benjamin Franklin bu noktada ;
“ Hırs ile mutluluk, birbirlerini hiç görmezler “ diyor.
Bırak görmeyi teğet bile geçmiyorlar.
Hırsta kızgınlık var.
Mutlulukta ise mülayimlik yer alır.
Bu konuda sorumlu aramaya gerek yok.
Suçlu bulup da suçu onun üzerine atmaya gerek yok.
Önce kendimize bakmamız gerekecektir.
Fenelon ;
“ İnsanların hırsı ve tamahı, mesut olmamalarının tek sebebidir “ diyor.
Demek ki önce kendimize bakmamız gerekecek.
Alemde var olan şey insanın o küçücük yüreğinde bulunmaktadır.
Bu küçücük hazneye yanlış olarak konulanlar insanı yanlışa sürüklemektedir.
Doğrusunu koyanlar en kısa yoldan huzura ermektedir.
Ne olacak adam birazcık hırstan deyip de kendimiz kandırmanın alemi yok.
Farkına varamadığımız olay, insan olarak doymayı bilmeyen bir mahluk olduğumuzdur.
Anatole France ;
“ Hırs deyip geçmeyin, bu dünyada büyük olarak ne yapılırsa onun sayesinde yapılır “
Derken biz hırsı yanlış yüklediğimizden dolayı bizim zararlarımız büyük olmaktadır.
Peşinden yetişemiyoruz isteklerin.
Ateşin odunu tükettiği gibi tüketiyor arzularını.
Nereye varacak bu son ?
İnsanoğlu biliyor ama yine de uygulamaktan imtina ediyor.
O da çok iyi bilmektedir ki ; Keskin sirke küpüne zarar verir.
İnsan bu zarara katlanıyor.
Zarar da karın kardeşi deyip direniyor isteklerinde.
Tepetakla gittiğinde artık çok geç…
.
Hz. Enes (RA) dan rivayet edilen bir hadisi şerifte
“Ademoğlu, ihtiyarladıkça onda iki şey gençleşir. Mala karşı hırs ve hayata karşı hırs”
Bizim doyumsuzluk noktasına getiren de bu hırs.
İnsan ecelinin yaklaştığını hissedince mal ve hayata karşı olan sevgisini artırır.
Mal her zaman insanın şehevi arzularını tahrik eden bir güç olarak görülmüştür.
Önceleri mubah olan lezzete alışarak faaliyet gösteren dimağ, daha sonraları lezzetin daha fazlasını ister. Zamanla bu lezzetin tükeneceğini ve bundan mahrum kalacağını düşünerek helal kazançtan uzaklaşarak şüpheli kazançlara tevessül etmeye başlamaktadır.
Ve Allah Teala’nın
“Malı istediğime veririm. İlmi de isteyene veririm”
Mealindeki buyrukları nefisler tarafından göz ardına atılmaktadır.
.
Napolyon Bonapart’ın hırsla ilgili olarak ;
“ Makam hırsı, insanların başlıca dürtüsüdür. Yükselme ümidi oldukça, herkes liyakatını göstermeye çalışır; fakat bir kere en yüksek dereceye vardıktan sonra da, rahattan başka bir şey düşünülemez.” Diyerek bir gevşemenin olduğuna dikkat çekiyor.
.
Makam tek başına kullanılacak bir nesne değil.
Malı eline geçiren mevkiyi eline geçirmeye çalışmakta.
Mevkiye sahip olan malı ele geçirmenin hesabını yapmaktadır.
Aristoteles tam da bu anlamda ifadelerini dile getirmekte ;
“ Hırs ve para düşkünlüğü, belki de bütün diğer ihtiraslardan daha fazla suç sebebidir “ demektedir.
.
Bütün bunları gerçekleştirirken inanmış insan ;
Din adına,
Yardım adına,
İnsanlık adına,
Yaptığını beyan ederek mal ve makam hırsının dine açtığı yaraların hesabını dikkate almamaktadır.
Netice itibariyle keskin sirke küpüne zarar vermektedir.
.
İnsanın hali hazırdaki mali yapısı isteklerinin de şeklini değiştirmektedir.
Bunun en güzel ifadesini Syrus yapmaktadır.
“ Yoksul, çok şey ister, hırslı ise her şeyi. “
Ne güzel değil mi ?
Her şey benim olsun.
Araba olacaksa, ev olacaksa, makam olacaksa, hepsi benim olsun.
Kimseye bir şey kalmasın.
Hava,
Su,
Toprak,
Hepsi benim.
Mevlana’nın dediği gibi birazcık “kanaat “ sahibi olabilseydik.
Nasıl tembih ediyor.
Akıldan çıkacak gibi değil bu tembih
“Kanaatten hiç kimse ölmedi, hırsla da hiç kimse padişah olmadı.”
Ama nerde.
Hırsa bir türlü fren koyamıyoruz.
Hayatın sonu, bitmekte olan uyku gibi tatlanırsa, insanın tamahkarlığını artırmaktadır.
Ve halk arasında dile gelen “gözünü toprak doyursun” özdeyişi tamahkarlığın zirveye ulaştığının da göstergesi haline gelmiş demektir.
Bu azgınlığın önüne geçmek için şüphesiz Yaradan’nın yardım ve takviyesine sığınılması gerekir. Yaptıklarından pişmanlık duyup tövbeye yönelinmesi ile nefsi tamahtan korumuş olacaktır.
“Nefsinin tamahkarlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete eren kimselerdir.” (Haşr – 9) buyuruyor Yaradan.
.
Başını sokabilecek küçücük bir evi olup da bununla huzur bulanlara ne mutlu.
Günlük geçimini sağlayacak derecede bir iş sahibi olanlara ne mutlu.
Huzuru için koskoca makamları tepenlere ne mutlu.
H.Longtellew’ in dediği gibi ;
“ İnsanlar büyük hırslar gütmeseler küçük şeylerle pekala mutlu olurlar. “
.
Bu mutluluğu yakalama gayreti ve şuuru içerisinde olanlardan olalım inşallah.
Bazen neşe bulursun bazen düşersin gama
Vakit çıksa sabaha belki varmaz akşama
Gelip geçiyor dünya kanmayın ihtişama
Hırsına kapılıp da dünyanı zehir etme. (Dermanî)