Hatay’lı gazeteci ağabeyimiz Özkan Ekekon’un “Hayat ilimizin sınırları silahlı mücadeleyle ve şehit kanları ile belirlenmiştir” başlıklı bir araştırma yazısını 23 Temmuz Hayat ilimizin Anavatana katılması anısına sizlerle paylaşıyoruz. Bu güzel araştırma için de sevgili hocamız Ekekon’a teşekkür ederiz:
“....23 Temmuz 1939 Hatay ilimizin Anavatana katılma anısına; bugün doğup Hatay olarak çocuklarımıza isim dahi koyarak ilelebet koruyacağımız Hatay topraklarının gerçek kurtuluş 1918 yılının eylül ayının başlarında, arka arkaya girdiği savaşlarla İngiliz süvarileri ve Bedevi Arap ihanet gruplarının taarruzu ile Ortadoğu’da bulunan dördüncü ve sekizinci ordular, yani yıldırım orduları Şam'a geri çekildi. Müttefikimiz olan Alman ordusunun generali Limon Von Sanders, yıldırım orduları komutanı idi. İstanbul’dan 15 gün önce gelen ve 7. ordu komutanlığına ikinci defa atanan Mustafa Kemal, ilk incelemelerinde bir İngiliz esirinden edindiği bilgiyi değerlendirerek; tehlikenin yakın olduğunu, yeni hareket planı tavsiyesi ile 19 veya 20 Eylül 1918'de düşmanın saldıracağını, 1 ile 15 Eylül arasında askeri yığınak yaptığını rapor etmesine rağmen, General Limon Von Sanders önemsemez. 19 Eylül akşamı topçu ateşi ile başlayan, hava desteği güçlü İngilizlerin 110.000 kişilik ordusu nokta baskını yaparak yıldırım orduları komutanı Limon Von Sanders'in karargahını basar. Bu olay şaşkınlık yaratırken, Mustafa Kemal'in askeri dehası bir kere daha kanıtlanır.
Cephanesi sınırlı olan dağılmış orduların, iman ve milli gücünü bilen Mustafa Kemal, bütün cephelerdeki kuvvetlere Halep'te toplanma kararını iletir. Yıldırım orduları komutanı Sanders paşaya sunulan bu emri beğenir. ``Karar budur. Ben bir ecnebiyim. Bu kararı memleketin sahibi olan komutanlar verebilir. Ben veremem`` diyerek, Mustafa Kemal'in emrini onaylar ve yıldırım orduları komutan vekili olarak Mustafa Kemal'i atayıp, Adana’daki karargaha çekilir. Mustafa Kemal'in 26 Ekim 1918 sabahı askeri dehası ile yarattığı Türk ordusunun uzun zamandan beri beklediği bu zafer, bir hat oluşturmuş; bu hat Anadolu'da yapılacak Kurtuluş savaşının en büyük destekçisi olarak düşmana Türk askerinin gücünü göstermişti. Arkadan vuracak düşman kalmayınca güvenli bir sınır çizilmişti.
Bugünkü Hatay hudutları ve Misak-i Milli sınırlarının belirlenmesi bu savaşta belli olmuştur. Mustafa Kemal ordularındaki subaylarına bu kazanılan hattı sınır göstererek, ``Düşman bu hattın ilerisine geçmeyecektir`` diye tarihi emrini vermiştir ve nitekim geçememiştir. Misak-i Milli hudutlarının tespitine yarayan bu hattı müdafaa etmek, İskenderun ve Antakya'nın milli hudutlarımız içinde kalmasını temin etmiştir ve Hatay sınırı şan, şeref ve şehitlerimizin kanıyla çizilmiştir. Şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize saygılar sunuyorum. 30 Ekim 1918'de Mondoros Antlaşmasından sonra yıldırım orduları komutanlığına resmen getirilen Mustafa Kemal, 31 Ekim 1918'de göreve başladı. Bu, aynı zamanda Mondoros Antlaşmasının uygulandığı tarihtir.
Uygarlığın temsilcisi olan atalarımız, M.Ö. 4000 yılına kadar uzanan medeniyetin bekçiliğini kanlarıyla yoğurarak; Hatay'ı siyasal, kültürel ve sosyal yönleriyle öz be öz Türk toprakları yapmıştır. 11 Eylül 1943'te Doç. Dr. Niyazi Çıtakoğlu'nun Antakya'da verdiği bir konferansta, bu tezi doğrulayarak ``Eti Medeniyeti, burada kurulanların en canlı misalidir`` sözü, Atatürk'ün ``Kırk asırlık Türk yurdu, düşman elinde esir kalamaz`` sözünün, bilimsel ve belgeli ifadesidir.
9 Eylül 1922'de Yunanı denize döken Türk ordusu, Atatürk'ün Hatay'a olan tarihsel ilgisinden ve 26 Ekim 1918 de kazanılan zaferden dolayı, buraya yöneldi. Atatürk Fransız işgalindeki zamanlarda, Tayfur Sökmen başkanlığındaki heyetleri defalarca Ankara'ya çağırarak mücadeleye destek vermiş, hatta tebdili kıyafetle Dörtyol'dan sivil olarak girip Hassa tarafından çıkarak, iyi bildiği bu bölgede Yıldırım orduları komutanı olarak, İskenderun'da bulunan askeri mahfelde (Orduevi) uzun zamanlar kalıp, araştırma yapmıştır. (Bu mahfel bugün İskenderun Lisesi olarak hizmet vermektedir.) Eylül 1936'da Fransa tek taraflı olarak Suriye ile yaptığı antlaşmada, Kasım 1936'da Suriye'ye ve Lübnan'a bağımsızlık verdi. Türkiye, bu antlaşmada Suriye'ye verilen bağımsızlığın İskenderun ve Antakya'ya verilmesini istedi. 10 Ekim 1936'da verdiği bir nota ile bu antlaşmayı tanımadı. 1 Kasım 1936'da Atatürk, TBMM'deki konuşmasında ``Hakiki sahibi öz Türk olan İskenderun ve Antakya havalisinin mukadderatı üzerinde ciddiyetle ve katiyetle durmaya mecburuz`` diyerek, ikinci bir nota vermiştir..
Atatürk, Ankara Fransa büyükelçisi M. Ponsa'ya ``Ben, toprak büyütme delisi değilim. Barış bozma alışkanlığım yoktur. Antlaşmaya dayanan hakkımızın istiyicisiyim. Büyük Millet Meclisinde milletime söz verdim. Sözümü yerine getirmezsem huzurlarına çıkamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim. Yenilmem. Yenilirsem bir dakika yaşayamam. Sözümü mutlaka yerine getireceğim. Benim dostluğumu lütfen hükümetinize bildiriniz ve doğrulayınız. Ayrıca bana tekrar çizmelerimi giydirmeyiniz.`` diyerek ihtar etmiştir ve Güney Anadolu gezileri yapmıştır. Türk-Fransız ilişkileri gerginleşmiştir. 27 Ocak 1937'de, iki ülke, ilke antlaşması ile Hatay adını alan topraklarımızın bütünlüğünü, Türkiye ve Fransa, birleşmiş milletler gözetiminde sağlayacak ve garanti altına alacaktır. 29 Mayıs 1937'de Milletler Cemiyeti Hatay yönetimini Türklere bırakmıştır.
Atatürk 29 Mayıs 1938'de hasta yatağından kalkarak Mersin'e bizzat gelmiş ve kalabalık topluluklara hitap etmiştir. Adana'da piyade ve topçu birliklerini denetlemiştir. Bu geziler, büyük liderin sağlığını olumsuz yönde etkilemiştir ve son gezisi Hatay için özel amacına ulaşmıştır. 13 Haziran 1938'de Türk ve Fransız askeri heyetlerinin görüşmesi başlamıştır. Türk genel kurmaylığı adına Orgeneral Asım Gündüz ile Fransız genel kurmaylığı adına Tümgeneral Huntziger tarafından 3 Temmuz 1938'de bir antlaşma imzalanmıştır. Yapılan bu antlaşma ile Hatay'a 2500 kişilik takviyeli dağ alayı, Kurmay Albay Şükrü Kanatlı (Rahmetli Orgeneral) komutasında 5 Temmuz 1938'de İskenderun ve Hassa şehirlerimizden girmiştir.
Atatürk hasta yatağında Türk ordusunun, Hatay'a girişini öğrenmiş fakat Hatay davası için gezilerinde bedenine musallat olan rahatsızlığı artmıştır. 10 Kasım 1938’de HATAY ŞEHİDİ olarak fani dünyadan bedeni göç etmiştir. Nur içinde yatsın. Cenabı Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. ``Atatürk ilke ve inkilapları ilelebet payidar kalacaktır`` sözüne gelecek nesillerimizle sahip çıkılacaktır. Hatay şehidi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, Hatay mirasını nöbetleşe olarak nesillere devredeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Uydurma haritalarda sınır ezenlere bu kısa cevabımız yetecektir sanırım. Arif Nihat Asya'nın ay yıldızlı şanlı bayrağı istenilen yere dikilmiştir. Kanımızın son damlasına kadar muhafaza edeceğimize and içeriz.
Hatay Türk'tür, Türk kalacaktır.
Ne mutlu, Türküm diyene ve anlayabilene....”
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz
“....23 Temmuz 1939 Hatay ilimizin Anavatana katılma anısına; bugün doğup Hatay olarak çocuklarımıza isim dahi koyarak ilelebet koruyacağımız Hatay topraklarının gerçek kurtuluş 1918 yılının eylül ayının başlarında, arka arkaya girdiği savaşlarla İngiliz süvarileri ve Bedevi Arap ihanet gruplarının taarruzu ile Ortadoğu’da bulunan dördüncü ve sekizinci ordular, yani yıldırım orduları Şam'a geri çekildi. Müttefikimiz olan Alman ordusunun generali Limon Von Sanders, yıldırım orduları komutanı idi. İstanbul’dan 15 gün önce gelen ve 7. ordu komutanlığına ikinci defa atanan Mustafa Kemal, ilk incelemelerinde bir İngiliz esirinden edindiği bilgiyi değerlendirerek; tehlikenin yakın olduğunu, yeni hareket planı tavsiyesi ile 19 veya 20 Eylül 1918'de düşmanın saldıracağını, 1 ile 15 Eylül arasında askeri yığınak yaptığını rapor etmesine rağmen, General Limon Von Sanders önemsemez. 19 Eylül akşamı topçu ateşi ile başlayan, hava desteği güçlü İngilizlerin 110.000 kişilik ordusu nokta baskını yaparak yıldırım orduları komutanı Limon Von Sanders'in karargahını basar. Bu olay şaşkınlık yaratırken, Mustafa Kemal'in askeri dehası bir kere daha kanıtlanır.
Cephanesi sınırlı olan dağılmış orduların, iman ve milli gücünü bilen Mustafa Kemal, bütün cephelerdeki kuvvetlere Halep'te toplanma kararını iletir. Yıldırım orduları komutanı Sanders paşaya sunulan bu emri beğenir. ``Karar budur. Ben bir ecnebiyim. Bu kararı memleketin sahibi olan komutanlar verebilir. Ben veremem`` diyerek, Mustafa Kemal'in emrini onaylar ve yıldırım orduları komutan vekili olarak Mustafa Kemal'i atayıp, Adana’daki karargaha çekilir. Mustafa Kemal'in 26 Ekim 1918 sabahı askeri dehası ile yarattığı Türk ordusunun uzun zamandan beri beklediği bu zafer, bir hat oluşturmuş; bu hat Anadolu'da yapılacak Kurtuluş savaşının en büyük destekçisi olarak düşmana Türk askerinin gücünü göstermişti. Arkadan vuracak düşman kalmayınca güvenli bir sınır çizilmişti.
Bugünkü Hatay hudutları ve Misak-i Milli sınırlarının belirlenmesi bu savaşta belli olmuştur. Mustafa Kemal ordularındaki subaylarına bu kazanılan hattı sınır göstererek, ``Düşman bu hattın ilerisine geçmeyecektir`` diye tarihi emrini vermiştir ve nitekim geçememiştir. Misak-i Milli hudutlarının tespitine yarayan bu hattı müdafaa etmek, İskenderun ve Antakya'nın milli hudutlarımız içinde kalmasını temin etmiştir ve Hatay sınırı şan, şeref ve şehitlerimizin kanıyla çizilmiştir. Şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize saygılar sunuyorum. 30 Ekim 1918'de Mondoros Antlaşmasından sonra yıldırım orduları komutanlığına resmen getirilen Mustafa Kemal, 31 Ekim 1918'de göreve başladı. Bu, aynı zamanda Mondoros Antlaşmasının uygulandığı tarihtir.
Uygarlığın temsilcisi olan atalarımız, M.Ö. 4000 yılına kadar uzanan medeniyetin bekçiliğini kanlarıyla yoğurarak; Hatay'ı siyasal, kültürel ve sosyal yönleriyle öz be öz Türk toprakları yapmıştır. 11 Eylül 1943'te Doç. Dr. Niyazi Çıtakoğlu'nun Antakya'da verdiği bir konferansta, bu tezi doğrulayarak ``Eti Medeniyeti, burada kurulanların en canlı misalidir`` sözü, Atatürk'ün ``Kırk asırlık Türk yurdu, düşman elinde esir kalamaz`` sözünün, bilimsel ve belgeli ifadesidir.
9 Eylül 1922'de Yunanı denize döken Türk ordusu, Atatürk'ün Hatay'a olan tarihsel ilgisinden ve 26 Ekim 1918 de kazanılan zaferden dolayı, buraya yöneldi. Atatürk Fransız işgalindeki zamanlarda, Tayfur Sökmen başkanlığındaki heyetleri defalarca Ankara'ya çağırarak mücadeleye destek vermiş, hatta tebdili kıyafetle Dörtyol'dan sivil olarak girip Hassa tarafından çıkarak, iyi bildiği bu bölgede Yıldırım orduları komutanı olarak, İskenderun'da bulunan askeri mahfelde (Orduevi) uzun zamanlar kalıp, araştırma yapmıştır. (Bu mahfel bugün İskenderun Lisesi olarak hizmet vermektedir.) Eylül 1936'da Fransa tek taraflı olarak Suriye ile yaptığı antlaşmada, Kasım 1936'da Suriye'ye ve Lübnan'a bağımsızlık verdi. Türkiye, bu antlaşmada Suriye'ye verilen bağımsızlığın İskenderun ve Antakya'ya verilmesini istedi. 10 Ekim 1936'da verdiği bir nota ile bu antlaşmayı tanımadı. 1 Kasım 1936'da Atatürk, TBMM'deki konuşmasında ``Hakiki sahibi öz Türk olan İskenderun ve Antakya havalisinin mukadderatı üzerinde ciddiyetle ve katiyetle durmaya mecburuz`` diyerek, ikinci bir nota vermiştir..
Atatürk, Ankara Fransa büyükelçisi M. Ponsa'ya ``Ben, toprak büyütme delisi değilim. Barış bozma alışkanlığım yoktur. Antlaşmaya dayanan hakkımızın istiyicisiyim. Büyük Millet Meclisinde milletime söz verdim. Sözümü yerine getirmezsem huzurlarına çıkamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim. Yenilmem. Yenilirsem bir dakika yaşayamam. Sözümü mutlaka yerine getireceğim. Benim dostluğumu lütfen hükümetinize bildiriniz ve doğrulayınız. Ayrıca bana tekrar çizmelerimi giydirmeyiniz.`` diyerek ihtar etmiştir ve Güney Anadolu gezileri yapmıştır. Türk-Fransız ilişkileri gerginleşmiştir. 27 Ocak 1937'de, iki ülke, ilke antlaşması ile Hatay adını alan topraklarımızın bütünlüğünü, Türkiye ve Fransa, birleşmiş milletler gözetiminde sağlayacak ve garanti altına alacaktır. 29 Mayıs 1937'de Milletler Cemiyeti Hatay yönetimini Türklere bırakmıştır.
Atatürk 29 Mayıs 1938'de hasta yatağından kalkarak Mersin'e bizzat gelmiş ve kalabalık topluluklara hitap etmiştir. Adana'da piyade ve topçu birliklerini denetlemiştir. Bu geziler, büyük liderin sağlığını olumsuz yönde etkilemiştir ve son gezisi Hatay için özel amacına ulaşmıştır. 13 Haziran 1938'de Türk ve Fransız askeri heyetlerinin görüşmesi başlamıştır. Türk genel kurmaylığı adına Orgeneral Asım Gündüz ile Fransız genel kurmaylığı adına Tümgeneral Huntziger tarafından 3 Temmuz 1938'de bir antlaşma imzalanmıştır. Yapılan bu antlaşma ile Hatay'a 2500 kişilik takviyeli dağ alayı, Kurmay Albay Şükrü Kanatlı (Rahmetli Orgeneral) komutasında 5 Temmuz 1938'de İskenderun ve Hassa şehirlerimizden girmiştir.
Atatürk hasta yatağında Türk ordusunun, Hatay'a girişini öğrenmiş fakat Hatay davası için gezilerinde bedenine musallat olan rahatsızlığı artmıştır. 10 Kasım 1938’de HATAY ŞEHİDİ olarak fani dünyadan bedeni göç etmiştir. Nur içinde yatsın. Cenabı Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. ``Atatürk ilke ve inkilapları ilelebet payidar kalacaktır`` sözüne gelecek nesillerimizle sahip çıkılacaktır. Hatay şehidi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, Hatay mirasını nöbetleşe olarak nesillere devredeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Uydurma haritalarda sınır ezenlere bu kısa cevabımız yetecektir sanırım. Arif Nihat Asya'nın ay yıldızlı şanlı bayrağı istenilen yere dikilmiştir. Kanımızın son damlasına kadar muhafaza edeceğimize and içeriz.
Hatay Türk'tür, Türk kalacaktır.
Ne mutlu, Türküm diyene ve anlayabilene....”
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz