El-Kayyum, Cenab-ı Allah’ın sıfatlarından birisi olup, sadece Kendisi için düşünülebilen ve zikredilebilen bir isimdir ve her şeyin varlığı kendisine bağlı olan; kâinatı idare eden demektir. Cenab-ı Allah bizzat kaim ve mevcut olup kimseye muhtaç değildir, ezelî ve ebedîdir. Yaratılmışlık âleminde en küçüğünden en büyüğüne her ne varsa tümünün var olması da varlığını devam ettirmesi de varlığının yok olması da ancak ve ancak Allah’ın yaratması, maddî manevi ihtiyaçlarını gidermesiyle mümkündür. Yeri, gökleri ve ikisinin arasındakileri ayakta tutan O’dur. Ali İmran suresi 2. Ayeti kerimede bu hakikat,
Allah, Kendisinden başka ilah olmayan bir Allah’tır. Hay ve Kayyum’dur.
denilerek vurgulanmaktadır. Cenab-ı Allah’ın, Hay ve Kayyumluğunun ve Kayyum oluşunun, yeri, gökleri ve ikisinin arasındakileri yaratıp ayakta tutan olmasının, Kendisinden başka ilah olmayışıyla aynı anda vurgulanması, neden Kendisinden başka ilah olmadığını ispat ederken, “İlah” olmanın ne olduğuna da işarettir. Allah’tan başka ilah yoktur çünkü Allah’tan başka “Hay” ve “Kayyum” olan yoktur, olamaz da! Allah’ın Kayyum oluşunun, zatıyla kaim olan ve yarattıklarının kendisiyle kaim olduğu varlık anlamında oluşuna bu hakikat penceresinden bakmadıkça asla anlayamayız, anlayamadığımız için de Allah’tan başka ilah olmadığına kendimizde ve her yüzde şehadet edemeyiz. Taha suresi 111. Ayeti kerimde,
Bütün vücutlar, diri ve her şeye hâkim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise gerçekten perişan olmuştur.
denilerek anlatılan hakikat, gören ve anlayan idraklere göstermektedir ki varlığımız Allah’ın yarattığı bir varlık olup, var oluşu da varlığının devamlılığı da yani kaim oluşumuz da Allah’ın kaim oluşuyladır. O halde bizler, Allah’ın ilahlığının ispatı olurken, kendi kaimliğimizde yani ilahlığımızda Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etmeliyiz. Görülen ilahlıkta gördüğümüz Allah’tan başka ilah olmadığı gerçeğiyse mümin, kendi benliğimizse müşrik olmaktayız. Allah’a inandığını, Peygamberi Hz. Muhammed Efendimize iman ettiğini iddia eden bizlerin, bu şehadete davet edilip yaşantımızı şehadet üzerine sürdürmemiz farzı hep bunun içindir. O halde, Kayyum ile birlikte zikredilen ve varlığımızın da “Kaim” oluşundaki “Kaim” nedir?
Kaim, ayakta duran, var olan, sürüp giden anlamında kullanılan kavramdır. Bunu, yaratılmışlık gerçekliğiyle, mevcut ve mümkün varlık diyerek tanımlayabiliriz. Şimdi, anlayabilmek için kendimize bakalım!
Bizler yaratılmış olanız. Varlığımızın başlangıcı var mı? Var. Şu an kaç yıldır şehadet âlemi olan dünyada bulunuyoruz? Mesela, 45 diyelim. Biz 45 yıldır varız. Peki 50 yıl önce var mıydık? Yoktuk, ama şimdi varız yani varlığımızın başlangıcı var! Bu başlangıcı olan varlığımızı bizler kendimiz mi var ettik? Var oluşunda herhangi bir katkımız, önerimiz, isteğimiz var mı? Bize soruldu mu, fikrimiz alındı mı? Şu an mevcut halimizi kendimiz mi seçtik? Bu soruların cevabı tabiki hayır olacak çünkü kendimizi kendimiz var etmedik, varlığımızda herhangi bir katkımız, önerimiz, faydamız, isteğimiz ve fikrimiz olmadı, bu haliyle hazır bulduk, kullanıyoruz. Varlık denilen, işler, sıfatlar ve vücut hazır olarak sunuldu. Dirilik, bilmeklik, irade etmeklik, kudret olan güç, görme, işitme, konuşma, fikretme, bunlarla yaptığımız işler ve bu sıfatların aktif olduğu vücut hep hazır olarak lütfedilmiş, Kayyum olan Allah’a ait kutsi değerlerdir.
Var olmaya başlayan varlığımızın devamlılığına bakalım! Yaptığımız işler, sıfatlarımızın bizden vücudumuzla görülür olmasıdır. Diriliğimiz olmasa iş yapamayız, bilmediğimiz bir şeyi yapamayız, irademiz olmasa, gücümüz olmasa hangi işi yapabiliriz. Vücudumuz olmasa ne yapabiliriz. Elimiz olmadan bir şeyi tutmak mümkün mü? Ayağımız olmadan yürümek, gözümüz olmadan görmek ne mümkün! Biz bugün varsak ve varlığımız devam ediyorsa bu kaim oluşumuzun ispatıdır ve yine varlığımızın var oluşu gibi devamlılığı da bizim elimizde değildir. Sıfatları ya da vücudundan bir uzvu olmayanlara bakıp ibret almalı, tüm bu sıfatların bizim isteğimizle olmayıp lütfedilen kutsi değerler olduğunu fark ederek şükretmeliyiz. O kişi mi istedi kendisinde bir sıfatın ya da uzvunun eksik olmasını? Biz mi istedik hiçbir eksiğimiz olmayışını? Cenab-ı Allah, Kendi Kayyumluğuyla nasıl irade ettiyse yani bizi nasıl yarattıysa öyle olduk ve olmaktayız.
Varlığımızın son buluşunu ele alırsak, son oluşunun da bizim kendi irademizde olmadığını görebiliriz. Var olduk, varlığımız devamlılığıyla süregeldik ve belirlenen ömür bitince fiziki dünyada fiziki olarak son bulacak! Varlığımızın sonluğu bizim irademizde olsaydı acaba son bulmasını isteyen kaç kişi çıkardı? Lakin bizim elimizde değil! Sonluk da kaim oluşumuzdan gelmektedir ve bize, kaimliğimizin bize ait olmadığını, varlığının sonu olmayan Allah’ın kaimliğinin bizi kaim kıldığını, tamamen Allah’ın iradesinde gerçekleştiğini ve kaimliğiyle bizden tecelli etmeyi bıraktığı an Kaim olamayacağımızı ispat etmektedir.
Bu gerçeklerle baktığımızda, Kaim yani ilah olan varlığımızın kendiliğimizden ve kendimize ait olmayıp emanet olarak verilmiş olduğunu, başlangıcından, devamlılığından ve sonluğundan görmekteyiz. Şimdi, var olan yani ilah yani kaim olan biz miyiz yoksa Allah mı? Bu sorunun cevabı, Allah’tır ve başka cevabı da yoktur. Allah’ın ilahlığını sahiplenerek ilahlık iddiasında bulunmak, gerçeğe cahil olmaktan başka bir şey değildir. Onun için Cenab-ı Allah, kendisinin Hay ve Kayyum oluşunu, Kendisinden başka ilah olmadığını beyan ederek vurgulamaktadır. Ali İmran suresi, 18. Ayeti kerimede,
Allah, gerçekten Kendisinden başka İlah olmadığına şahitlik etti! Melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka İlah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve Hâkim olan O'ndan başka İlah yoktur.
denilerek, Allah’tan başka Hay ve Kayyum olmayışı da vurgulanmaktadır. Kasas suresi, 70. Ayeti kerimede,
O, Allah'tır, Kendisinden başka İlah yoktur. İlkte de sonda da hamd O'nundur. Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.
denilerek anlatılan hakikat de bu gerçeğin idrakimize sunumudur. Ayet, “İlk de” derken bizim varlığımızdan öncesine vurgu yapmaktadır. Yani Allah, Allah’tır ve varlığı Kendiliğinden olan, Kendi varlığında Kaim olan tektir deniliyor. “Son da” denilirken yine bizim varlığımızın sonluğu vurgulanıyor. Evet, biz yaratıldığımız için şu an varız yani kaimiz ama sonluyuz. Bizim kaimliğimiz son bulunca Allah da son bulmayacak! Allah varlığı baki olandır ve Kayyumluğu devamlıdır. “Hamd onundur” tanımı ise, Hamdın Allah’ın Kendiliğiyle tecelli edişine işarettir. Nasıl mı? Kayyum olarak kaimliğiyle tecelli ettiği için Kendisinden başka ilah olmayan Allah değil mi?
Bizler, kendimizde ve her yüzde yani cümle yaratılanlarda Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etmekle yükümlüyüz. Şehadet ise Allah’ın Kayyumluğuyla Kayyumluğuna olursa hakikattir. Şehadeti olan bu hakikati yaşayan mümin kul, olmayan hakikate cahil, şirk ehli müşriktir.
www.ozkangunal.com
ozkangunal@ozkangunal.com