Bir anda aklıma 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Nurettin Sözen geldi.
O zamanlar,
Çöp yığınları yükselmiş,
Çöplüklerde sıkışan gazlardan dolayı patlamalar oluyor,
Ve şehir susuz…
O gün yağmur bombaları bile atılmıştı.
Bu hal için zamanın önde gelenleri şöyle konuşuyordu;
"Bunlar kudümsüz, Allah bunların yüzünden suyu kesti.."
Bu ifadeler bizim çevremiz dahil Türkiye’nin her yerinde konuşuluyordu.
Şimdi ülkeye bakıyorsunuz;
Bir tarafta orman yangınları, ciğerlerimiz yanıyor,
Bir yanda sel felaketleri, ne var ne yok sürükleyip götürüyor.
Etrafımız zaten ateşten bir çember.
Savaştan kaçıp gelen Suriyeliler, Afganlılar ülkemizi dolduruyor.
Sahi bu belalar başımıza neden geliyordu?
Bunlar bir bela mı, deneme mi, imtihan mı?
..
Dinimizde başa gelen birtakım olumsuzluklar belâ kelimesiyle nitelendirilmiştir ki, bunda derin bir hikmet ve incelik vardır. Çünkü belâ terimiyle, Yüce Allah’ın insanları denemek için verdiği maddî ve mânevî sıkıntı, dert ve külfetler kastedilir.
Esasen belâ kelimesi sözlükte deneme, sınama, imtihan anlamındadır.
Başa gelen olumsuzluklarla İnsan denenmiş olmaktadır. Kur’an'da ; "Andolsun ki sizi, biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: 'Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler.' İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardir." (Bakara, 155-157)
Bu ayet mucibince yönetenler de yönetilenler de bir imtihan içinde.
Yönetenler görevlerin tam yapıyorlar mı yapmıyorlar mı?
Yönetilenler de doğru yolu bulanlardan mı olacak, yoksa yolunu kaybedenlerden mi?
İnsanlar yapılan yanlışlara sessiz kalıp “dilsiz şeytan" mı olacaklar?
Yönetenler “bu belalar karşısında görevlerini hakkıyla yerine getirenler" mi olacaklar.
Yönetenlerin “Biz görevimizi layıkıyla yaptık" demeleri de boştur. Zira Yaradan Munafikun suresi 11. Ayetinde ;
“ Allah, yaptıklarınızdan haberdardır." Buyuruyor.
.. Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde :
"Musibetlerin çoğu enbiyaya, sonra evliyaya, daha sonra da derecelerine göre diğer insanlara isabet eder. Kişi, dindarlığına göre imtihana tabi tutulur. Dininde salâbet (sebat) sahibi olanın imtihanı daha zordur. Daha az salâbet sahibi olanın imtihanı da dindarlığı nispetinde olur. Bu şekilde belâlar günahlardan arınıncaya kadar kulun başından eksik olmaz." (Tirmizî, Zühd, 56; Ibn Mâce, Fiten, 23)
Demek ki “Müslüman olduklarını iddia eden bir yönetimin” imtihanı bir Nurettin Sözen devrine göre daha ağır olmaktadır.
..
Bazı toplumların başına gelenler afet ve musibetler imtihan için olabileceği gibi,
Bazen de ceza olarak da gerçekleşebilir.
Kur’an-ı Kerim’de bazı toplumlarda görülen yaygın inkâr ve azgınlık sebebiyle onların toptan cezalandırıldıkları bildirilmiştir.
Meselâ Yüce Allah, inkârda direnen Nuh kav- mini tufanla,
Zenginliğiyle övünüp inanmayı reddeden Ad kavmini yıldırımla,
Semud kavmini korkunç bir çığlıkla,
Homoseksüel bir toplum olan Lut kavmine taş yağdırarak,
Hilekârlıklarıyla ünlü Med yenlileri korkunç bir sesle,
Firavun ve yandaşlarını da suda boğarak cezalandırmıştır.
Bu durumları Yaradan Hud suresinde şöyle belirtiyor ;
"(Ey Muhammedi) İşte bu, (halkı helâk olmuş) memleketlerin haberlerindendir. Biz onu sana anlatıyoruz; onlardan (bugüne kadar izleri) kalan da vardır, biçilmiş ekin (gibi yok olan) da vardır. Onlara biz zulmetmedik; fakat, onlar kendilerine zulmettiler.
Rabbinin (azap) emri geldiğinde, Allah’ı bırakıp da taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı, ziyanlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı. Rabbin, haksızlık eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir! işte bunda, ahiret azabından korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı bir gündür ve o gün (bütün mahlûkatın) hazır bulunduğu bir gündür." (Hud, 100-103)
Yaradan burada 2 noktaya dikkat çekiyor.
İnsanların kendilerine zulüm ettiklerini,
Haksızlık eden memleketleri yakaladığını buyuruyor.
Şimdi kendinize bir sorun bakalım.
Bu bir imtihan mıdır?
Yoksa yöneten ve yönetilenler adına bir ceza mıdır?