Saçları gibi uzunca oldu ki; dilerim, yürekleri gibi de güzel olmuştur bu yazım.
Bu haftaki yazımı, gücü ve zarifliği bir bedende taşıyabilen bu toprakların kadınlarına ithaf ediyorum.
Dilerim ki; kadınlarımız, bizimle beraber bu topraklarda, sağlıkla, huzurla ve mutlulukla yaşasınlar...;
Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Çeperler Köyü’nde dünyaya gelmişti. Henüz 20 yaşında bir gelinken 1877-1878 yılları arasında yapılan 93 Harbi diye bilinen Türk -Rus Savaşı’nda Aziziye Tabyası ’nı sopayla, taşla, kazma, kürekle savunanlara katılarak cesurca savaşmıştı. Sonrasında oğlunu Çanakkale Savaşı ’nda şehit vermişti. 1954 yılında 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Nurettin Baransel Paşa ’nın gayretleriyle kendisine “3. Ordunun Nenesi” unvanı verilmişti. Erzurum manevraları sırasında Amerikan Generali Ridgway, bu yüce insanın elini öpmüştü. Bu yüce insan kim miydi? 98 yaşına kadar yaşayan, bir kahramanlık ve analık sembolü olan, Erzurumlu Nene Hatun idi. Toprak oldu.
1919 yılında Sultanahmet Meydanı’ndaki mitingde halkı düşman işgaline karşı uyandırmak için yaptığı etkili konuşma sonrası hakkında tutuklama kararı çıkmıştı.1920 yılında Anadolu’ya kaçarak Kurtuluş Savaşı’na katılmıştı. İstanbul Hükümeti tarafından Mustafa Kemal ile birlikte hakkında ölüm kararı verilen altı kişiden biriydi. Mustafa Kemal, onu Garp Cephesine tayin etmişti. Kendisine önce “onbaşı” , sonra da “üstçavuş” rütbesi verilmişti. Savaşı izleyen yıllarda Cumhuriyet Halk Fırkası ve Atatürk ile siyasal görüş ayrılığına düşmüştü. 1917’de evlenmiş olduğu ikinci kocası Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye’den ayrılmıştı. 1939 ’a kadar dış ülkelerde yaşamıştı. 1939 ’da İstanbul ’a dönmüş, 1940 ’ta İstanbul Üniversitesi ’nde İngiliz Filolojisi Kürsüsü Başkanı olmuş, 1950’de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçilmişti. 1954 ’de istifa ederek evine çekilmiş ve 1964 yılında da ölmüştü. Kurtuluş Savaşını ve Türk kadınlarının mücadelesini anlatan ve Türk Klasikleri arasına giren pek çok esere imza atmış değerli kadın kahramanımız Halide Edip Adıvar idi. Toprak oldu.
Eşini yitiren 70. Alay Komutanı Hâfız Hâlid Bey, 8 yaşındaki kızını kimseye emanet edemeyip, yanına almıştı. Küçük kızı Çanakkale cephesinde muharebe havasına alışmış, Alay İzmit’e nakledildiğinde talimlere katılarak mükemmel at binmesini, silah kullanmasını öğrenmiş ve 12 yaşında “onbaşı” rütbesini almıştı. Babasının yanında cepheden cepheye koşmuş, çarpışmalara girmiş ve 100 ’den fazla düşman askeri öldürmüştü. O küçük kız, 30 Ocak 1921 yılında Türkiye Cumhuriyeti ’nin İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesi önerilen ilk vatandaşı olmuş ve bu öneri TBMM’ de hararetle kabul edilmiş, ancak Kurtuluş Savaşı ’nın hengamesi içinde işleme konulamamış, daha sonra da kararın yerine getirilmesi unutulmuştu. TBMM’nin “Şükran Belgesi’ne” 65 yıl sonra 78 yaşında bir nine iken kavuşmuş kahraman kadınımız Nezahat Onbaşı idi. Toprak oldu.
1921 yılı Kasım ayında İnebolu’ya önemli miktarda savaş malzemesi gelmişti. Malzemenin bir an önce Kastamonu’ya iletilmesi gerekmişti. Cepheye gidemeyip de köylerinde kalan yaşlılar, sakatlar, kadınlar, Menzil Komutanlığı 'nın malzeme taşınması haberi üzerine kağnılarla yola çıkmışlardı. İnebolu’dan kağnılara yüklenen cephaneler, Kastamonu’ya doğru yol aldı. Bu cephane kollarında hep kadınlar vardı. Bunlardan biri de Kastamonu 'lu bir kadın kahramandı. Top mermileri ıslanmasın diye kazağını mermilerin üzerine örtmüş, yavrusu ölmesin diye üzerine abanmış ama ne yazık ki soğuktan ölmüştü. Ölene kadar da vücut sıcaklığını yavrusuna vermiş, hem yavrusunu hem de ülkesini kurtarmıştı. Bu kadın kahramanımızın bugün Kastamonu’da şanına layık güzel bir anıtı vardır. Kastamonuluların adını her yerde yaşattıkları kadın kahramanımız Kastamonulu Şerife Bacı idi. Toprak oldu.
1888’de Erzurum’da doğmuştu.
Subay Suat Derviş Bey ile evlenip Balkan Savaşı’na katılmıştı. 1. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesine gitmişti.1919 ’daki Kongre günlerinde, Mustafa Kemal ’le bizzat görüşebilmek için Sivas ’a gitmişti. Bu görüşmenin ardından, Milis Müfreze Komutanı olarak Batı Cephesinde görevlendirilmişti. 300 kişiyi aşkın birliği ile Başkomutanlık Meydan Muharebesi ’nde Mehmetçik ile birlikte destanlar yazmıştı.
Büyük Taarruz ’un ilk günlerinde General Trikupis ‘in birliğine esir düşmüşse de kaçarak yeniden müfrezesinin başına geçmişti.Kahraman kadın, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra “üst teğmen” rütbesi ile emekli olmuştu.
Emekli maaşını Kızılay’a bağışlamıştı.
1954 yılında TBMM 'nin kendisine yeni aylık tespit ettiği kadın kahramanımız Erzurumlu Kara Fatma olarak bilinen Fatma Seher Erden idi. Toprak oldu.
Uzun yıllar Halim Çavuş zannedilmişti.
Kurtuluş Savaşı’na giderken erkek kılığına girmiş, erkek gibi tıraş olmuş, saçını kazıtmış ve kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk askerinin arasına karışmıştı.
Gün gelip savaş bitmişti, ancak; o ne asker üniformasını çıkarmış, ne de her sabah tıraş olmaktan vazgeçmişti. Savaş sonrası Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağrılmıştı. O ’nun “ Seni yollamıyorum, bizim kızımız ol” önerisine “Annem babam beni bekler” şeklinde cevap veren kadın kahramanımız, “Ben ana-babaya itaatli evlada saygı duyarım” diyen Mustafa Kemal Paşa tarafından çeşitli hediyeler verilerek tekrar evine yollanmıştı. Kendisine maaş da bağlanmış olan kadın kahramanımız Kastamonulu Halime Çavuş idi. Toprak oldu.
Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kadınlar Kolu kurucularından ve Kastamonu ’da ilk kadın meclisi üyesi, sıkı bir Atatürk hayranı ve kendi deyimiyle bir “Cumhuriyet kadını” idi…Kurtuluş Savaşı sırasında Kastamonu’ daki kadınları toplamış, asker için çorap, kazak, fanila ördürüp cepheye göndermişti. Asker Kastamonu’ya geldiğinde hepsini yolda karşılayıp doyurmuştu. Mustafa Kemal ’in Kastamonu ’ya geldiği sırada İzbeli Konağı ’nı ziyaret ettiği ve karşılıklı kahve içtikleri söylenmekte olan kadın kahramanımız Hafız Selman İzbeli idi.. Toprak oldu.
1921’de eşi Ustrumcalı Ali Efe ile birlikte Milli Mücadelede çete savaşlarına katılmıştı. 17 Mart 1922’de Akhisar Sungurlu hududu üzerinde bulunan Koca Yayla’da elinde silah düşmanla en ön safta savaşırken başından vurularak şehit edilmişti. Mezarı da Koca Yayla ‘da bulunan kadın kahramanımızın defin merasimini İbrahim Ethem Bey aşağıdaki satırlarla anlatmıştı.
“Defnederken bütün efrad" çocuklar gibi ağlıyorlardı..
Nasıl ağlanmasın ki, sekiz ay dağlarda, karda, çamurda bizimle beraber gezmiş, yatmış ve düşmanla harp etmiş, kadın olmakla beraber mili istiklâl mücadelesinin muvaffakiyetle neticeleneceğine kanaat getirerek azım ve sebat ile erkeklere büyük bir numune ve medar-ı teşvik olmuş bir arkadaşı kara toprağa, kanlı elbiseleri, kanlı çizmeleriyle gömüyor ve zevci de mezarın başında kendinden geçmiş olduğu halde avazı çıktığı kadar feryad ederek, ağlıyordu.
Nasıl ağlanmaz ki 22 yaşında genç Gördes kızımın gür ve kumral saçları başından ileri yere uzanmış, zalim düşman kurşununun akıttığı beyni bu uzun saçlar üzerine bir nur gibi akmış, hayata doymak değil, hayatın zevkini henüz tatmaya başlamış ve görmüş, gözleri yarı açık, süzgün ve ağlar bir vaziyette.
Bu ilahi manzara, bu levha-i hazin ve matem karşısında ağlamamak mümkün mü?
Evvela Türklük, Türk kadınlığı, saniyen, Gördes salisen ailesi, Makbule Hanım ’la ne kadar iftihar etse sezadır.
Bu asırların, batınların nadir yetiştirdiği mücadele-i milliyenin doğurduğu bir zâde-i fıtrat idi. Öyle ümit ederim ki şu kadının namı hatıra-i millette unutulmaz…”
Şehit edildiğinde henüz 22 yaşında olan kadın kahramanımız Gördesli Makbule Hanım idi. Toprak oldu.
Yunan askeri Aydın’a doğru geldiğinde iki arkadaşı ile birlikte Menderes’in diğer tarafına geçmeye çalışmış, arkadaşlarının kayıktan düşüp boğulması sonucunda geri dönmüştü. Çanakkale ’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek almış, dağa çıkmış, Yörük Ali Efe’ye katılmıştı. Aydın’ın kurtuluşu olan 7 Eylül tarihine kadar Yunanlılarla savaşmıştı. Savaş sonrası Atatürk İstasyon Meydanı’nda onun da aralarında bulunduğu kahramanlara İstiklal Madalyası takmıştı. “Savaştım Yunana karşı, elimde kalan en değerli şey Atatürk’ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyasıdır” demiş olan kadın kahramanımız Çete Emir Ayşe idi. Toprak oldu.
9. Tümenin 1920 yılında Fransızlar ile yaptığı muharebeye müfrezesiyle katılmıştı. Başlıca görevi, keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı. Osmaniye yakınındaki demiryolu tünelini o patlatmıştı ve bölgedeki düşmanın cephane ikmalini büyük sekteye uğratmıştı. 1920’de Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada askerlerde bir duraksama olunca “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?” demiş ve aynı muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit olmuş kadın kahramanımız Adanalı Rahmiye Hanım, halk dilinde bilinen adı ile Tayyar Rahmiye idi. Toprak oldu.
8-10 kişilik milis kuvvetiyle Afyon Savaşı’na katılmış, Tarsus’un kurtarılmasında da büyük yararlılıklar göstermişti. Mustafa Kemal Paşa'nın Tarsus ziyaretlerinden birisin de Mustafa Kemal Paşa kalabalık arasında, Tarsus halkına neşe ile selamlar vererek ilerlerken beklenmedik bir olayla karşılaşmış. Üzerinde milis kuvvetlerine ait çete kıyafeti olan bir kadın, Mustafa Kemal 'in yolunu keserek ve ayaklarına kapanarak, gözyaşları içinde; "Bastığın toprağa kurban olayım Paşam !" diye haykırıyormuş. Mustafa Kemal Paşa, kendini ayakları üzerine atan kadını yerden kaldırmak için eğilirken, bu kadının Fransızlara karşı çete savaşına katıldığını, Kurtuluş Savaşı 'nda çeşitli cephelerde çarpışmış olduğunu Paşa'nın kulağına fısıldamışlar. Böylesine duygulu bir olay karşısında gözleri yaşaran Paşa, kadının elinden tutarak onu ayağa kaldırmış. Kadının güneşten kararmış yüzüne ve ışıl ışıl yanan kahverengi gözlerinin derinliğine minnet dolu bakışlarını yönlendirirken; "Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın" diyerek, kadınla birlikte yürümesini sürdürmüş. İşte o kadın asıl adı; Adile olan, Adile Hala, Adile Onbaşı diye de bilinen kahraman silah arkadaşları arasında da “Kara Fatma” olarak anılan Tarsuslu Kara Fatma idi. Toprak oldu.
Adana’da Fransızlara karşı verilen mücadelede yer almış ve milis kuvvetlerine katılmıştı. 8 Mayıs 1920 ’de milli kuvvetler Pozantı’da taarruza başladığında, kritik bir duruma düşen Fransızları kandırarak kılavuzluk etmişti. Kılavuzluk yaptığı Fransızlar ’a yanlış yol göstererek onları Karboğazı ’na sokmuştu. Boğazda sıkışan Fransızlar, Türk askerine esir düşmüştü. Bu kadın kahramanımız Kılavuz Hatice idi. Toprak oldu. Selanik doğumluydu.
Eşi Kafkas cephesinde Şehit düşünce; eşinin ve tüm vatan evlatlarının intikamını almaya yemin etmişti.Milli Mücadele’de kocasının en kıymetli birer yadigârı olarak sakladığı ziynetlerini satarak at, mavzer, elbise ve çizme tedarik etmiş ve bu mücadelede, derece derece terfi ederek binbaşılığa kadar yükselmişti. 15 Mayıs 1919’da İzmir işgal edilince, ilk karşı koyma hareketine o da silahla katılmıştı.Yunanlılar İzmir’e hâkim olunca Aydın ’a geçmiş, Kuvay-i Milliye birliği kurmuş, sonra da birliğiyle birlikte Nuri çetesine katılmıştı. Aydın muharebesinden sonra Koçarlı ’ya çekilmişler ve bundan sonra da İstiklal Mücadelesi’nde başından sonuna kadar görev almıştı.Ayağında çizmesi,başında kalpak ve subay kılığında gezmiş ve askerden her zaman büyük saygı görmüştü. Zafer’den sonra uzunca bir süre İzmir ’de oturmuştu. 1934 yılında Soyadı Kanunu kabul edilince, ALTINTAŞ soyadını alan kadın kahramanımız Binbaşı Ayşe olara bilinen Gazi Ayşe Altıntaş idi. Toprak oldu.
Toprak oldular... Bu ülkenin toprağı, içerisinde Erzurumlu Nene Hatun'u, Halide Edip Adıvar'ı, Nezahat Onbaşı'yı, Şerife Bacı'yı, Fatma Seher Erden'i, Kastamonulu Halime Çavuş'u, Hafız Selman İzbeli'yi, Gördesli Makbule Hanım'ı, Çete Emir Ayşe'yi, Tayyar Rahmiye'yi, Tarsuslu Kara Fatma'yı, Kılavuz Hatice'yi, Gazi Ayşe Altıntaş'ı ve yine isimsiz ve sayısız kadın kahramanları barındırdığı için kutsaldır. Nene Hatun, Halide Edip Adıvar, Nezahat Onbaşı, Şerife Bacı, Fatma Seher Erden, Kastamonulu Halime Çavuş, Hafız Selman İzbeli, Gördesli Makbule Hanım, Çete Emir Ayşe, Tayyar Rahmiye, Tarsuslu Kara Fatma, Kılavuz Hatice, Gazi Ayşe Altıntaş; ellerinizden, yüzünüzden öpmek isterim ki; bu ülkenin toprağını öpmek sizin ellerinizi, yüzünüzü öpmektir.
Bu ülkenin toprağını sevmek sizleri sevmektir.
Evet...
Moda ya şimdi ?..
Çağrınızı aldım;
Erzurumlu Nene Hatun, Halide Edip Adıvar, Nezahat Onbaşı, Şerife Bacı, Fatma Seher Erden, Kastamonulu Halime Çavuş, Hafız Selman İzbeli, Gördesli Makbule Hanım, Çete Emir Ayşe, Tayyar Rahmiye, Tarsuslu Kara Fatma, Kılavuz Hatice, Gazi Ayşe Altıntaş... Meraklanmayın gereğini yapacağım; ellerinizi yüzünüzü öper gibi ülkemin toprağını öpeceğim ve sizi tarihten silmek isteyenlere, vakur, kararlı ve çok güçlü bir "HAYIR" diyeceğim. "HAYIR" arkadaş, "HAYIR".
Erzurumlu Nene Hatun, Halide Edip Adıvar, Nezahat Onbaşı, Şerife Bacı, Fatma Seher Erden, Kastamonulu Halime Çavuş, Hafız Selman İzbeli, Gördesli Makbule Hanım, Çete Emir Ayşe, Tayyar Rahmiye, Tarsuslu Kara Fatma, Kılavuz Hatice, Gazi Ayşe Altıntaş; hepinizin nezdinde bu toprakların kadınları benim kutsalımdır. Bu topraklar ve bu toprakların dini, dili, insanı, bayrağı, bin yıllara dayanan geçmişi ve çocuklarımız için inşa edilecek ülkemin tam bağımsızlığı ile birlikte barış, kardeşlik, adalet, bireysel hak ve özgürlükler, toplumsal refah ve yine çağdaşlaşmayı içinde barındıracak olan geleceği, benim kutsalımdır. Kişisel bütün hesaplardan sıyrılarak, bütün bu kutsal değerlerim için ben; "HAYIR" diyeceğim arkadaş, "HAYIR".
Adını anmadan geçersem vefasızlık yapmış olurum. Ahde vefa sahibi bir insan olarak Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Türk Kadınları için söylemiş olduğu "Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışmasını zikretmeye imkan yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını 'Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet gösterdim' diyemez" sözünü buraya alarak, hem Ata 'mızın ve hem de bu topraklar için toprağa düşmüş kadınlarımızın da ruhlarını şad etmiş ve aynı zamanda da bir "HAYIR"lı bir iş yapmış olalım.
Nazımın anlatımıyla;
"Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen" kadınlarımız... Siz meraklanmayın;
Yaşanmışlıkların hepsi için bir özür niteliğinde, gereğini hep birlikte yapacağız...
Aşk olsun sizlere...
Bu haftaki yazımı, gücü ve zarifliği bir bedende taşıyabilen bu toprakların kadınlarına ithaf ediyorum.
Dilerim ki; kadınlarımız, bizimle beraber bu topraklarda, sağlıkla, huzurla ve mutlulukla yaşasınlar...;
Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Çeperler Köyü’nde dünyaya gelmişti. Henüz 20 yaşında bir gelinken 1877-1878 yılları arasında yapılan 93 Harbi diye bilinen Türk -Rus Savaşı’nda Aziziye Tabyası ’nı sopayla, taşla, kazma, kürekle savunanlara katılarak cesurca savaşmıştı. Sonrasında oğlunu Çanakkale Savaşı ’nda şehit vermişti. 1954 yılında 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Nurettin Baransel Paşa ’nın gayretleriyle kendisine “3. Ordunun Nenesi” unvanı verilmişti. Erzurum manevraları sırasında Amerikan Generali Ridgway, bu yüce insanın elini öpmüştü. Bu yüce insan kim miydi? 98 yaşına kadar yaşayan, bir kahramanlık ve analık sembolü olan, Erzurumlu Nene Hatun idi. Toprak oldu.
1919 yılında Sultanahmet Meydanı’ndaki mitingde halkı düşman işgaline karşı uyandırmak için yaptığı etkili konuşma sonrası hakkında tutuklama kararı çıkmıştı.1920 yılında Anadolu’ya kaçarak Kurtuluş Savaşı’na katılmıştı. İstanbul Hükümeti tarafından Mustafa Kemal ile birlikte hakkında ölüm kararı verilen altı kişiden biriydi. Mustafa Kemal, onu Garp Cephesine tayin etmişti. Kendisine önce “onbaşı” , sonra da “üstçavuş” rütbesi verilmişti. Savaşı izleyen yıllarda Cumhuriyet Halk Fırkası ve Atatürk ile siyasal görüş ayrılığına düşmüştü. 1917’de evlenmiş olduğu ikinci kocası Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye’den ayrılmıştı. 1939 ’a kadar dış ülkelerde yaşamıştı. 1939 ’da İstanbul ’a dönmüş, 1940 ’ta İstanbul Üniversitesi ’nde İngiliz Filolojisi Kürsüsü Başkanı olmuş, 1950’de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçilmişti. 1954 ’de istifa ederek evine çekilmiş ve 1964 yılında da ölmüştü. Kurtuluş Savaşını ve Türk kadınlarının mücadelesini anlatan ve Türk Klasikleri arasına giren pek çok esere imza atmış değerli kadın kahramanımız Halide Edip Adıvar idi. Toprak oldu.
Eşini yitiren 70. Alay Komutanı Hâfız Hâlid Bey, 8 yaşındaki kızını kimseye emanet edemeyip, yanına almıştı. Küçük kızı Çanakkale cephesinde muharebe havasına alışmış, Alay İzmit’e nakledildiğinde talimlere katılarak mükemmel at binmesini, silah kullanmasını öğrenmiş ve 12 yaşında “onbaşı” rütbesini almıştı. Babasının yanında cepheden cepheye koşmuş, çarpışmalara girmiş ve 100 ’den fazla düşman askeri öldürmüştü. O küçük kız, 30 Ocak 1921 yılında Türkiye Cumhuriyeti ’nin İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesi önerilen ilk vatandaşı olmuş ve bu öneri TBMM’ de hararetle kabul edilmiş, ancak Kurtuluş Savaşı ’nın hengamesi içinde işleme konulamamış, daha sonra da kararın yerine getirilmesi unutulmuştu. TBMM’nin “Şükran Belgesi’ne” 65 yıl sonra 78 yaşında bir nine iken kavuşmuş kahraman kadınımız Nezahat Onbaşı idi. Toprak oldu.
1921 yılı Kasım ayında İnebolu’ya önemli miktarda savaş malzemesi gelmişti. Malzemenin bir an önce Kastamonu’ya iletilmesi gerekmişti. Cepheye gidemeyip de köylerinde kalan yaşlılar, sakatlar, kadınlar, Menzil Komutanlığı 'nın malzeme taşınması haberi üzerine kağnılarla yola çıkmışlardı. İnebolu’dan kağnılara yüklenen cephaneler, Kastamonu’ya doğru yol aldı. Bu cephane kollarında hep kadınlar vardı. Bunlardan biri de Kastamonu 'lu bir kadın kahramandı. Top mermileri ıslanmasın diye kazağını mermilerin üzerine örtmüş, yavrusu ölmesin diye üzerine abanmış ama ne yazık ki soğuktan ölmüştü. Ölene kadar da vücut sıcaklığını yavrusuna vermiş, hem yavrusunu hem de ülkesini kurtarmıştı. Bu kadın kahramanımızın bugün Kastamonu’da şanına layık güzel bir anıtı vardır. Kastamonuluların adını her yerde yaşattıkları kadın kahramanımız Kastamonulu Şerife Bacı idi. Toprak oldu.
1888’de Erzurum’da doğmuştu.
Subay Suat Derviş Bey ile evlenip Balkan Savaşı’na katılmıştı. 1. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesine gitmişti.1919 ’daki Kongre günlerinde, Mustafa Kemal ’le bizzat görüşebilmek için Sivas ’a gitmişti. Bu görüşmenin ardından, Milis Müfreze Komutanı olarak Batı Cephesinde görevlendirilmişti. 300 kişiyi aşkın birliği ile Başkomutanlık Meydan Muharebesi ’nde Mehmetçik ile birlikte destanlar yazmıştı.
Büyük Taarruz ’un ilk günlerinde General Trikupis ‘in birliğine esir düşmüşse de kaçarak yeniden müfrezesinin başına geçmişti.Kahraman kadın, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra “üst teğmen” rütbesi ile emekli olmuştu.
Emekli maaşını Kızılay’a bağışlamıştı.
1954 yılında TBMM 'nin kendisine yeni aylık tespit ettiği kadın kahramanımız Erzurumlu Kara Fatma olarak bilinen Fatma Seher Erden idi. Toprak oldu.
Uzun yıllar Halim Çavuş zannedilmişti.
Kurtuluş Savaşı’na giderken erkek kılığına girmiş, erkek gibi tıraş olmuş, saçını kazıtmış ve kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk askerinin arasına karışmıştı.
Gün gelip savaş bitmişti, ancak; o ne asker üniformasını çıkarmış, ne de her sabah tıraş olmaktan vazgeçmişti. Savaş sonrası Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağrılmıştı. O ’nun “ Seni yollamıyorum, bizim kızımız ol” önerisine “Annem babam beni bekler” şeklinde cevap veren kadın kahramanımız, “Ben ana-babaya itaatli evlada saygı duyarım” diyen Mustafa Kemal Paşa tarafından çeşitli hediyeler verilerek tekrar evine yollanmıştı. Kendisine maaş da bağlanmış olan kadın kahramanımız Kastamonulu Halime Çavuş idi. Toprak oldu.
Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kadınlar Kolu kurucularından ve Kastamonu ’da ilk kadın meclisi üyesi, sıkı bir Atatürk hayranı ve kendi deyimiyle bir “Cumhuriyet kadını” idi…Kurtuluş Savaşı sırasında Kastamonu’ daki kadınları toplamış, asker için çorap, kazak, fanila ördürüp cepheye göndermişti. Asker Kastamonu’ya geldiğinde hepsini yolda karşılayıp doyurmuştu. Mustafa Kemal ’in Kastamonu ’ya geldiği sırada İzbeli Konağı ’nı ziyaret ettiği ve karşılıklı kahve içtikleri söylenmekte olan kadın kahramanımız Hafız Selman İzbeli idi.. Toprak oldu.
1921’de eşi Ustrumcalı Ali Efe ile birlikte Milli Mücadelede çete savaşlarına katılmıştı. 17 Mart 1922’de Akhisar Sungurlu hududu üzerinde bulunan Koca Yayla’da elinde silah düşmanla en ön safta savaşırken başından vurularak şehit edilmişti. Mezarı da Koca Yayla ‘da bulunan kadın kahramanımızın defin merasimini İbrahim Ethem Bey aşağıdaki satırlarla anlatmıştı.
“Defnederken bütün efrad" çocuklar gibi ağlıyorlardı..
Nasıl ağlanmasın ki, sekiz ay dağlarda, karda, çamurda bizimle beraber gezmiş, yatmış ve düşmanla harp etmiş, kadın olmakla beraber mili istiklâl mücadelesinin muvaffakiyetle neticeleneceğine kanaat getirerek azım ve sebat ile erkeklere büyük bir numune ve medar-ı teşvik olmuş bir arkadaşı kara toprağa, kanlı elbiseleri, kanlı çizmeleriyle gömüyor ve zevci de mezarın başında kendinden geçmiş olduğu halde avazı çıktığı kadar feryad ederek, ağlıyordu.
Nasıl ağlanmaz ki 22 yaşında genç Gördes kızımın gür ve kumral saçları başından ileri yere uzanmış, zalim düşman kurşununun akıttığı beyni bu uzun saçlar üzerine bir nur gibi akmış, hayata doymak değil, hayatın zevkini henüz tatmaya başlamış ve görmüş, gözleri yarı açık, süzgün ve ağlar bir vaziyette.
Bu ilahi manzara, bu levha-i hazin ve matem karşısında ağlamamak mümkün mü?
Evvela Türklük, Türk kadınlığı, saniyen, Gördes salisen ailesi, Makbule Hanım ’la ne kadar iftihar etse sezadır.
Bu asırların, batınların nadir yetiştirdiği mücadele-i milliyenin doğurduğu bir zâde-i fıtrat idi. Öyle ümit ederim ki şu kadının namı hatıra-i millette unutulmaz…”
Şehit edildiğinde henüz 22 yaşında olan kadın kahramanımız Gördesli Makbule Hanım idi. Toprak oldu.
Yunan askeri Aydın’a doğru geldiğinde iki arkadaşı ile birlikte Menderes’in diğer tarafına geçmeye çalışmış, arkadaşlarının kayıktan düşüp boğulması sonucunda geri dönmüştü. Çanakkale ’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek almış, dağa çıkmış, Yörük Ali Efe’ye katılmıştı. Aydın’ın kurtuluşu olan 7 Eylül tarihine kadar Yunanlılarla savaşmıştı. Savaş sonrası Atatürk İstasyon Meydanı’nda onun da aralarında bulunduğu kahramanlara İstiklal Madalyası takmıştı. “Savaştım Yunana karşı, elimde kalan en değerli şey Atatürk’ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyasıdır” demiş olan kadın kahramanımız Çete Emir Ayşe idi. Toprak oldu.
9. Tümenin 1920 yılında Fransızlar ile yaptığı muharebeye müfrezesiyle katılmıştı. Başlıca görevi, keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı. Osmaniye yakınındaki demiryolu tünelini o patlatmıştı ve bölgedeki düşmanın cephane ikmalini büyük sekteye uğratmıştı. 1920’de Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada askerlerde bir duraksama olunca “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?” demiş ve aynı muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit olmuş kadın kahramanımız Adanalı Rahmiye Hanım, halk dilinde bilinen adı ile Tayyar Rahmiye idi. Toprak oldu.
8-10 kişilik milis kuvvetiyle Afyon Savaşı’na katılmış, Tarsus’un kurtarılmasında da büyük yararlılıklar göstermişti. Mustafa Kemal Paşa'nın Tarsus ziyaretlerinden birisin de Mustafa Kemal Paşa kalabalık arasında, Tarsus halkına neşe ile selamlar vererek ilerlerken beklenmedik bir olayla karşılaşmış. Üzerinde milis kuvvetlerine ait çete kıyafeti olan bir kadın, Mustafa Kemal 'in yolunu keserek ve ayaklarına kapanarak, gözyaşları içinde; "Bastığın toprağa kurban olayım Paşam !" diye haykırıyormuş. Mustafa Kemal Paşa, kendini ayakları üzerine atan kadını yerden kaldırmak için eğilirken, bu kadının Fransızlara karşı çete savaşına katıldığını, Kurtuluş Savaşı 'nda çeşitli cephelerde çarpışmış olduğunu Paşa'nın kulağına fısıldamışlar. Böylesine duygulu bir olay karşısında gözleri yaşaran Paşa, kadının elinden tutarak onu ayağa kaldırmış. Kadının güneşten kararmış yüzüne ve ışıl ışıl yanan kahverengi gözlerinin derinliğine minnet dolu bakışlarını yönlendirirken; "Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın" diyerek, kadınla birlikte yürümesini sürdürmüş. İşte o kadın asıl adı; Adile olan, Adile Hala, Adile Onbaşı diye de bilinen kahraman silah arkadaşları arasında da “Kara Fatma” olarak anılan Tarsuslu Kara Fatma idi. Toprak oldu.
Adana’da Fransızlara karşı verilen mücadelede yer almış ve milis kuvvetlerine katılmıştı. 8 Mayıs 1920 ’de milli kuvvetler Pozantı’da taarruza başladığında, kritik bir duruma düşen Fransızları kandırarak kılavuzluk etmişti. Kılavuzluk yaptığı Fransızlar ’a yanlış yol göstererek onları Karboğazı ’na sokmuştu. Boğazda sıkışan Fransızlar, Türk askerine esir düşmüştü. Bu kadın kahramanımız Kılavuz Hatice idi. Toprak oldu. Selanik doğumluydu.
Eşi Kafkas cephesinde Şehit düşünce; eşinin ve tüm vatan evlatlarının intikamını almaya yemin etmişti.Milli Mücadele’de kocasının en kıymetli birer yadigârı olarak sakladığı ziynetlerini satarak at, mavzer, elbise ve çizme tedarik etmiş ve bu mücadelede, derece derece terfi ederek binbaşılığa kadar yükselmişti. 15 Mayıs 1919’da İzmir işgal edilince, ilk karşı koyma hareketine o da silahla katılmıştı.Yunanlılar İzmir’e hâkim olunca Aydın ’a geçmiş, Kuvay-i Milliye birliği kurmuş, sonra da birliğiyle birlikte Nuri çetesine katılmıştı. Aydın muharebesinden sonra Koçarlı ’ya çekilmişler ve bundan sonra da İstiklal Mücadelesi’nde başından sonuna kadar görev almıştı.Ayağında çizmesi,başında kalpak ve subay kılığında gezmiş ve askerden her zaman büyük saygı görmüştü. Zafer’den sonra uzunca bir süre İzmir ’de oturmuştu. 1934 yılında Soyadı Kanunu kabul edilince, ALTINTAŞ soyadını alan kadın kahramanımız Binbaşı Ayşe olara bilinen Gazi Ayşe Altıntaş idi. Toprak oldu.
Toprak oldular... Bu ülkenin toprağı, içerisinde Erzurumlu Nene Hatun'u, Halide Edip Adıvar'ı, Nezahat Onbaşı'yı, Şerife Bacı'yı, Fatma Seher Erden'i, Kastamonulu Halime Çavuş'u, Hafız Selman İzbeli'yi, Gördesli Makbule Hanım'ı, Çete Emir Ayşe'yi, Tayyar Rahmiye'yi, Tarsuslu Kara Fatma'yı, Kılavuz Hatice'yi, Gazi Ayşe Altıntaş'ı ve yine isimsiz ve sayısız kadın kahramanları barındırdığı için kutsaldır. Nene Hatun, Halide Edip Adıvar, Nezahat Onbaşı, Şerife Bacı, Fatma Seher Erden, Kastamonulu Halime Çavuş, Hafız Selman İzbeli, Gördesli Makbule Hanım, Çete Emir Ayşe, Tayyar Rahmiye, Tarsuslu Kara Fatma, Kılavuz Hatice, Gazi Ayşe Altıntaş; ellerinizden, yüzünüzden öpmek isterim ki; bu ülkenin toprağını öpmek sizin ellerinizi, yüzünüzü öpmektir.
Bu ülkenin toprağını sevmek sizleri sevmektir.
Evet...
Moda ya şimdi ?..
Çağrınızı aldım;
Erzurumlu Nene Hatun, Halide Edip Adıvar, Nezahat Onbaşı, Şerife Bacı, Fatma Seher Erden, Kastamonulu Halime Çavuş, Hafız Selman İzbeli, Gördesli Makbule Hanım, Çete Emir Ayşe, Tayyar Rahmiye, Tarsuslu Kara Fatma, Kılavuz Hatice, Gazi Ayşe Altıntaş... Meraklanmayın gereğini yapacağım; ellerinizi yüzünüzü öper gibi ülkemin toprağını öpeceğim ve sizi tarihten silmek isteyenlere, vakur, kararlı ve çok güçlü bir "HAYIR" diyeceğim. "HAYIR" arkadaş, "HAYIR".
Erzurumlu Nene Hatun, Halide Edip Adıvar, Nezahat Onbaşı, Şerife Bacı, Fatma Seher Erden, Kastamonulu Halime Çavuş, Hafız Selman İzbeli, Gördesli Makbule Hanım, Çete Emir Ayşe, Tayyar Rahmiye, Tarsuslu Kara Fatma, Kılavuz Hatice, Gazi Ayşe Altıntaş; hepinizin nezdinde bu toprakların kadınları benim kutsalımdır. Bu topraklar ve bu toprakların dini, dili, insanı, bayrağı, bin yıllara dayanan geçmişi ve çocuklarımız için inşa edilecek ülkemin tam bağımsızlığı ile birlikte barış, kardeşlik, adalet, bireysel hak ve özgürlükler, toplumsal refah ve yine çağdaşlaşmayı içinde barındıracak olan geleceği, benim kutsalımdır. Kişisel bütün hesaplardan sıyrılarak, bütün bu kutsal değerlerim için ben; "HAYIR" diyeceğim arkadaş, "HAYIR".
Adını anmadan geçersem vefasızlık yapmış olurum. Ahde vefa sahibi bir insan olarak Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Türk Kadınları için söylemiş olduğu "Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışmasını zikretmeye imkan yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını 'Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet gösterdim' diyemez" sözünü buraya alarak, hem Ata 'mızın ve hem de bu topraklar için toprağa düşmüş kadınlarımızın da ruhlarını şad etmiş ve aynı zamanda da bir "HAYIR"lı bir iş yapmış olalım.
Nazımın anlatımıyla;
"Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen" kadınlarımız... Siz meraklanmayın;
Yaşanmışlıkların hepsi için bir özür niteliğinde, gereğini hep birlikte yapacağız...
Aşk olsun sizlere...