Müslüman coğrafyalar olarak büyük bir imtihandan geçiyoruz.
Kurtuluş Savaşı sonrası 17 Milyon nüfus ve kırık dökük bir ülke olarak kalmıştı.
Türkiye!
22 Milyon km vatan toprağı yüzyıllar boyu erimiş/eritilmiş neticede topyekün büyük bir mücadele ile 784 Bin km toprak parçası Vatan edinilmişti. Çeşitli anlaşmalarla bazen masada bazen savaşta yitirmişiz ecdat kazanımlarını.
Hiç unutmamışlar gayri müslimler kaybettiklerini elde etmek için hep fırsat kollamışlar.
Amaçları “öc almak” ve zarar vermek!
***
Selahaddin Eyyübi’ye mezarı başında hakaret etmiş işgalci Haçlı komutanları.
Sevr mağarasının adını taşıyan sevr anlaşması dayatılmış dedelerimize.
Yunan işgal edince Payitahtı Nilüfer Hatun’un kabrine gidip “nasılda yanlış yaptığını” haykırmış, Yunanlı komutan.
***
Mehmet Sağlam’dan dinlemişti Türkiye; “Bağdat işgal edilmiş anne” dediğimde annem “bizim Bağdat mı oğlum” dediğini. “Haçlı Ordusu Kudüs’e girmiş her yere aygırlar gibi saldırıp işkence yapıp kan gözyaşı akıtırken açlıkla karşı karşıya kaldıklarında bir papaz; “Müslüman cesetlerinden getirin derilerini yüzüp tuzlayın ve pişirip yiyin” demesiyle azdıkça azan haçlıların zalimliği günümüzde de azalmadan devam etmektedir. Bir diğer taraftan da Peygamberimizin (SAV) gözünün nuru Hz. Hüseyin (RA) ve ehl-i beytten 70 kişinin çoluk çocuk demeden katledildiği günlerde sanki tarih tekerrür etmişti.
***
Oysa, İslam Medeniyeti böyle yapmamıştı. Macar bir tarihçiyi BBC Türkiye radyosu yayında iken dinlemiştim, “Türkler Macaristan’da 300 yıl kalmışlar ve topladıkları verginin iki katı imar yapmışlar” demişti.
Osmanlının hiç mi askeri, memuru, amiri Macaristan’da görev yapmadı, yemekte mi yemedi?
Bu örnek gösteriyor ki Osmanlı fethettikleri yere medeniyet götürürken, batı/ haçlılar/ siyonistler kan, gözyaşı, ızdırap götürmüşler/götürmekteler.
***
Tarihin kırılma noktaları vardır. Avrupa’nın en kilit noktası Viyana 1 Temmuz 1683 yılında ikinci kez kuşatılmıştı. Daha önce Kanuni tarafından 17 gün kuşatılmış olan Viyana ağır silahların getirilmemesi ve yaklaşan kış sebebiyle tekrar gelmek üzere sonlandırılmıştı. İkinci kuşatmayı 4. Mehmet/ Avcı Mehmet gerçekleştiriyordu. Aslında Macarlar üzerine artan Alman zulmünü önlemek için oldukça kalabalık bir ordu ile Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sefere çıkmış, epey ilerleyip önünde karşı koyacak güç kalmayınca, Merzifonlu ordusunun içerisindeki paşalarla istişaresinde fikrinin Viyana’ya yürümek olduğunu söylemişti. Paşalardan Kırımlı Murat Giray karşı fikir söylemiş, Kırımlı Paşaya Koca İbrahim Paşa’da katılmıştı. Diğer paşalar ise kesinlikle Viyana’nın kuşatılması için hem fikirdiler.
2. Viyana Kuşatma kararı 1 Temmuz 1683 günü verilmiş yola çıkılmıştı. Kısa geçelim Merzifonlu şehri kuşatmıştı, fakat tarihi bir kent olması nedeniyle şehre zarar vermek istemiyordu. Tatlı bir reçete ile Viyana’nın kendiliğinden teslim olması yönünde bazı uygulamalar yapmaya başlanmıştı. Diğer taraftan Haçlılar Tuna Nehri’nin karşı kıyısında toplanıyorlardı. Nehrin üzerindeki köprüden başka, şehre bir ulaşım yoktu. Köprüyü tutma görevi ise Kırımlı Murat Giray Paşaya aitti. Kırımlı Tatar Ağası, istişarede kendi fikri doğrultusunda hareket etmediği için Merzifonlu’ya bir ders verilmesi gerektiğini düşünüp adeta kendi sözünün dinlenmediği için başarılı olunmasını istemiyordu. Köprüden sivillerin bile geçmesine engel olacakken haçlı ordusunun köprüyü geçmesine müsaade etmişti. Haçlıların köprüyü geçmesiyle Osmanlı ordusu iki ateş arasında kalınca belki de Kırımlı hatasını anlamıştı, ancak iş işten geçmiş, büyük kayıplar verilmeye başlanmıştı. Merzifonlu kahramanca savaşırken, yine istişarede karşı görüş beyan eden Koca İbrahim Paşa verdiği emirle askerlerini savaştan men ediyordu. Bu iki ihanet sonrası Merzifonlu gönlü istemese de 12 Eylül’de toplanma merkezini belirleyerek, “herkes başının çaresine baksın” diyerek geri çekilme emri vermek zorunda kalmıştı.
Tarihin en önemli dönüm noktalarından biri belki de bu olaydır. Şayet iki paşa ihanet etmeseydi Allah bilir de en doğrusunu, geri çekilme neticesinde bütün Avrupa’nın Müslüman olması engellenmiş oldu. Bu olay Osmanlı’nın toprak kaybetmesinin de başlangıcı olmuştu.
***
Sonra!
Belgrad yakınlarında toplanmış Osmanlı Ordusu mahkemeyi kurmuş, İbrahim Paşa’nın idam kararı verilmişti. Merzifonlu’nun makamında gözü olanlar yaptıkları kulis çalışmalarıyla, büyük kahraman paşanın da idam fermanını padişahtan istemiş ve muvaffak olmuşlardı.
Merzifonlu’nun kesilen başı Edirne Sarayı önündeki Adalet Kulesi’nin yanındaki “ibret taşı” na konulmuştu. Ardından Osmanlı gerileme dönemi başlamıştı. Şayet iki paşa Merzifonluyu dinleyip emrine uysaydılar, Avrupa tamamıyla Müslüman olacak ve son 500 yıldır vefat eden hristiyanlar Müslüman olarak can vereceklerdi.
***
Osmanlı topraklarında günümüzde de ızdırap kan ve gözyaşı devam etmektedir. Zira Siyonistlere göre “Osmanlı bitirilmiş değil, durdurulmuş bir medeniyettir.” Durdurulmuş medeniyet olan Osmanlı’nın mirasçısı Türkiyemizin stratejik ortaklarını bir gözden geçirerek, “nerede kalmıştık” diyerek, tekrar aslına özüne kimliğine bürünmesi elzemdir/gereklidir.
***
Halkımız protesto ve boykot edebilir. Seçtiği yöneticiye hesap sorabilir. Hz. Ömer’e ‘yanlış yaparsan seni kılıcımızla doğrulturuz’ misali! Zira milletin gücü ancak buna yeter.
Yöneticilerimize daha büyük görev düşmektedir. Bir yönetici asla halktan birisi gibi davranamaz. Protesto miting boykot milletin görevidir. Bunları yapmak bir yöneticiye artı yazmaz. Onların imtihanları daha ağırdır. Amellerine göre büyük ecir veya büyük vebal kazanımları olur.
Allah muhafaza bir de müslümanlara zarar verenlerin menfaatine davranırsa vay o yöneticinin haline!
***
İlk olarak da sayın cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın milletimize ağır gelen "BOP Eşbaşkanlığı" görevini bıraktığını açıklaması ve topyekün İslam Coğrafyası ile birlikte mücadele ruhunun milletimize aşılanmasıyla, önce Ortadoğu’da akabinde tüm Müslüman Coğrafyalarda akan kan ve göz yaşının dinmesine vesile olunmalıdır.
Bütün İslam Âlemi O anı beklemektedir.