'Ve kadınlar,
Bizim kadınlarımız:
Korkunç ve mübarek elleri,
İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
Anamız, avradımız, yarimiz
Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
Ve soframızdaki yeri
Öküzümüzden sonra gelen
Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
Ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
Ve karasabana koşulan
Ve ağıllarda
Işıltısında yere saplı bıçakların
Oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
Kadınlar,
Bizim kadınlarımız..'
derken Nazım, bütün ustalığı ile birlikte bütün insanlığını da kullanarak anlatıyor bizim kadınlarımızı...
...
Kadınlarımız...
Bazı gecelerde biz, kuş tüyü yastıklarımıza başlarımızı koyup uyuyacak olurken, onlar başlarını avuçlarının arasına alıp memleketin geleceğinden kuşkulu yollara düşerler...
Erzurumlu Nene Hatun, Halide Edip Adıvar, Nezahat Onbaşı, Şerife Bacı, Fatma Seher Erden, Kastamonulu Halime Çavuş, Hafız Selman İzbeli, Gördesli Makbule Hanım, Çete Emir Ayşe, Tayyar Rahmiye, Tarsuslu Kara Fatma, Kılavuz Hatice, Gazi Ayşe Altıntaş ve isimsiz diğer kadın kahramanlarımız gibi; vatan, millet, bayrak, hürriyet, cumhuriyet için yollara düşerler...
Zaman zaman Yusuf Çavuşun Müfrezesinin, Çamlıtepe’ye doğru çekildiğini gören Gördesli Makbule Hanım gibi çılgına dönerek, silahını alıp çekilen askerlerin önüne doğru koşup, onları durdurarak ve adeta kükreyerek “Gün kendini feda etme günüdür, kaçmaktansa şerefle ölüme gitmeyi istemez misiniz” diyerek askerlerin önüne düşerler.
Yağan kurşunlara aldırış etmeden, geri çekilmeye dur demenin başka türlü olmayacağını bilip, kendisini görüp yiğitliğinden utanan askerleri cesaretlendirerek, daha bir hırsla düşmana saldırtmak için askerlerin önüne düşerler.
Korkusuzca mavzerini ateşlerken ve silah sesleri arasında “Vurun efeler vurun yiğitlerim” diye haykırışları duyulurken; bir ara sesi kesildiğinde başına isabet etmiş bir kurşunun hainliği ile bir çınarın yere devrilişi gibi oldukları yere düşerler.
Bir kırmızı gonca gül gibi, bir kırmızı karanfil gibi düşerler, düştükleri yeri ve dahi düşlerimizi güzelleştirmek üzere kutup yıldızı gibi önümüze düşerler...
Bir devinimi, devrime dönüştürmek için önümüze düşerler...
Anaları, bacıları, çocukları, kocaları için korkusuzca meçhul yollara düşerler...
Kadınsız devrim olmayacağına kanaat getirirler ki; ömrümüze düşerler...
...
Kadınsız devrim olmaz tabii ki...
'Kadınsız devrim olmaz' ki, bunu bildiğinden olsa gerek Tanrı kadını yarattı...
İyi ki yarattı...
İyi ki varsınız kadınlarımız...
İyi ki varsınız...
...
'Bizim kadınlarımız:
Korkunç ve mübarek elleri,
İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
Anamız, avradımız, yarimiz' kadınlarımız...
'Yolunuz açık olsun' dileklerimi iletiyorum sizlere...
Hassasiyetiniz, cesaretiniz ve mücadeleniz önünde saygı ile eğilmek düşer bizlere...
...
Bugün; 86 yıl önce 5 Aralık 1934 tarihinde Atatürk’ün, tüm dünyaya örnek olacak bir karara öncülük etmiş olduğu, Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklik ile kadınlara siyasi hayatta seçme ve seçilme hakkını, yani demokratik haklarını vermiş olduğu günün yıldönümü, kadınlarımızın günü…
Kutlu olsun…