Çukurova bereketli toprakları, yetiştirdiği sanatçıları ile ünlü bir bölgemizdir. İnsanları Akdeniz iklimin etkisindedir. Sıcak ve sevecen dünyaları, onları, diğer bölgelerden, yaşam şekilleri ile farklı kılar. Dünya kültürünün etkileşiminin kök salması bağlamında dünyada birinci delta; Mezopotamya, ikinci delta; Nil ise, Çukurova; üçüncü delta olarak çok önemli bir yere sahiptir.
Her sene Mart ayı içinde yapılan ve yaklaşık bir hafta süren Uluslararası Çukurova Sanat Günleri (UÇSG) etkinliğinden birini daha yaşıyorduk. Benim de görevim bu etkinliğin Çukurova Sanat Girişimi (ÇSG) olarak Adana bölgesi sanat koordinatörlüğü idi.. Seçici kurul ödül vereceği sanatçıyı seçmiş ve program basına bildirilmişti. Zaman hızla ilerliyor ve sanatçılar yurdumuzun çeşitli şehirlerinden etkinliğin yapılacağı bölgemize geliyorlardı. Onların karşılanmaları, otellerine götürülmeleri ve etkinlik salonlarına zamanında getirilmeleri mükemmel bir şekilde plana uygun işliyordu.
Etkinlik; Adana Büyükşehir Belediyesi, Mersin Büyükşehir Belediyesi ve Antakya Ticaret ve Sanayi Odası'nın girişim destekçisi olduğu ve Türkiye Yazarlar Sendikası ile Arap Yazarlar Birliği'nin desteği ile gerçekleştirilen "Uluslararası Çukurova Sanat Günleri" (UÇSG) bölgenin sanat adına yapılan, tüm sanatseverlere açık, ücretsiz konumunu sürdürmektedir. 'Yerelden ulusala, ulusaldan evrensele' sloganı ve 'Barış' temasıyla sivil bir sanat inisiyatifinin gelenekselleştirdiği etkinliğin teması her yıl değişmektedir. Ödül her sene seçilen sanatçıya verilmektedir. Çukurova Sanat Girişimi; “Çukurova Ödülü” sinemadan tiyatroya, resimden müziğe, şiirden romana, makaleden fıkraya, röportaja, çeşitli alanlarda eser sahibi sanatçı, akademisyen, gazeteci, yazar, kültür-sanat, bilim ve edebiyat alanlarında emek ve ürün veren, kültür ve sanatla uğraşan, Çukurova'yı tanıtan, yücelten, bunu yaparken de Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'ya barış tohumları eken insanlara, tüzel kişilere verilmektedir.
24 Nisan 2009’dan bu yana verilen Çukurova Ödülü’nü “bir özendirme ya da başarı ödülü değil bir değerlendirme ödülüdür.” Bu ödül, bir “barış ödülü” olarak kabul edilmeyi amaçlamıştır. Çukurova Ödülü; şimdiye kadar: Nihat Ziyalan, Taha Toros, Ayla Kutlu, İpek Ongun, Erman Artun, Ülkü Tamer, Yaşar Kemal ve S. Haluk Uygur’a verildi.
Etkinlik; geniş katılımlı açılış töreni ile yapıldı; Adana, Kozan, Antakya, İskenderun, Mersin, Tarsus ve Silifke'de eşzamanlı organize edilerek devam edildi. Şiir dinletisi, sergi, konser, tiyatro, resital, dans gösterisi, imza günü, okur ve yazar buluşması gibi onlarca etkinlik düzenlenmişti. İçi boşaltılmış kavramların erdem gibi sunulmasına rağbet etmeyen insanın varoluşsal sorunlarıyla ilgilenen, modern düşüncenin akılla kurduğu ilişki nedeniyle, özgürleştirici bir algılayış ve kavrayış biçimi olduğuna inanan hümanist ve evrensel düşünce biçiminin hakkını veren ve her şeyden önemlisi edebiyat eseri üzerine düşünme sürecinin eserin kendisi kadar değerli ve zenginleştirici bir eylem olduğunun bilincinde bir okur camiası.. Etkinlik süresince anlatılanın ardında yatanlar çeşitli bağlamlarda farklı açılardan çözümlenmeye çalışıldı.
Yüzlerce yazar, çizer, düşünür ve bilim insanının katılımıyla gerçekleştirilen bu etkinliğin Adana Kozan ilçesindeki bölümüne yazar Zeynep Oral da davet edilmişti. Görevli arkadaşımız Kozan’da yapılacak etkinlik için Zeynep Oral, Saba Kırer ve birkaç sanatçı konuğumuzu alarak etkinliğin yapılacağı yere biraz erken gittiklerinden dolayı, Kozan ilçesinde bulunan tarihi kale ve turistik mekânları görmek için etkinliğin başlayacağı saate kadar mekândan ayrılmışlardı.
Saba Kırer; Jako adlı ilk romanı yeni çıkarmış bir yazar olarak geldiği Kozan İlçesine adı Saba Tümer olarak halka ve yetkililere yanlışlıkla bildirilmişti. Halk şen kahkahalarıyla ünlü Saba Tümer hanımı merak ediyordu. Zeynep Oral Hanımefendi geziden biraz geç geleceği öğrenildiğinde yetkililer zamandan istifade etmek için Saba Kırer hanımı konuşturmaya karar verdiler. Saba hanım kendisini dinleyen bu muhteşem kalabalık karşısında şaşırmış olarak romanı ile ilgili açıklamalar yapıyordu. Romanı Jako'nun suretinin bir parçasını anlatırken şiir, öykü ve roman formlarını bir arada sunuyordu. İster roman olarak, ister öykü ya da şiir olarak romanını; aşkı, derinliği, dipleri, girdabı edebiyatla yeniden var etmeden bahsediyordu.
Salonda adım atacak yer kalmadığı gibi dinleyicilerin çoğu ayakta Saba Hanımı takip etmeye çalışıyorlardı. Genç yazar müthiş ilgiden dolayı çok şaşkındı. Halkın, onu; Saba Tümer olarak dinlediğinden habersizdi. Konuşması bitti. Müthiş bir alkış tufanı koptu. Halk, Saba hanımı yakından görebilmek için ön sıralara geldiler. Saba hanım ödül ve çiçeklerini alırken edebiyata bu kadar ilgi duyan, duyarlı dinleyicinin Kozan’da bulunmasından dolayı teşekkürlerini sunuyordu. Mutlulukla kendi bölümünü tamamlayıp salondan ayrıldı.
Zeynep Oral Hanım konuşma masasındaki yerini almıştı. Salonda ki dinleyiciler gittikçe azalıyordu. Yetkililerde, Saba Hanımla birlikte, dışarda fotoğraf çektirmek ve yolcu etmek için salon dışındaydılar. Yüzlerce kişiden, birkaç kişi kalmıştı. Zeynep Hanım bu sefer daha şaşkın olarak durumu kavramaya çalışıyordu. Bir ara salonun neden boşaldığını sordu. Sinirlenerek konuşmasını tamamlayıp akşam Adana’ya döndü. Durumu bizlere anlattı. Biz de ekip olarak şaşkınlık içinde dinledik. Açıklama daha sonra geldi. Kozan’a haber sehven; Saba Tümer olarak gitmiş ve tüm ilgiyi de genç yazar Saba Kırer almıştı.
Neyi yazıyorsak o, başka türlü olamaz zaten.
Yazmak sevda işidir. Siz yazdığınız şeye âşık olursunuz. Bu aşk da, aşkın bütün ögelerini kapsar. Heyecan, hayatın her yerinde var. Bazen, bir yanlış anlama bile hayata yeni katkılar yapabiliyor. Birbirimizi tanıma, ardından bütünleşme, ardından bıkkınlık, ardından sinirlenme ama ayrılmaya cesaret edememe, ardından ölüm dediğimiz şey…
Yüzünüzden gülümseme eksik olmasın.