Bir zamanlar, doğu Anadolu da kışlar daha zorlu geçerdi.
Yollar, kardan kapanır ve uzun çabalardan sonra açılırdı.
1960'lı yılların sonu.
Bir yeni yıla girmenin hazırlığını sürüyordu Türkiye. Iğdır o zamanlar Kars ilinin bir ilçesi olarak, ovasında pamuk, kaysı ve elmasını vermiş; kendini kışa hazırlıyordu. Büyük Ağrı ve Küçük Ağrı dağları ovaya tepeden gözcülük yapıyorlardı.
Iğdır ortaokulu birinci sınıfına gidiyordum. Yazları, babamın görevli olduğu; Iğdır- Doğubayazıt arasında bir sınır karakolu olan Suveren kasabasında geçiyordum.
Yörenin çocuğu Abdullah ve ben Iğdır'a 110 kilometre olan bu yolu, karakolun önünden geçen yük kamyonlarının üzerinde, ovadaki okulumuza hergün okul dönemlerinde gidiyor ve akşamda aynı mesafeyi yine dönüşteki kamyonların bazen içinde bazen de kasasında geçirerek evimize dönüyorduk.
Abdullah'a hediye ettiğim "İngilizce Sözlük" neredeyse bu zorlu okul yolunda Abdullah'ın ezberinden dolayı eskimiş, sayfaları ayrılma noktasına gelmişti. Sözlüğü tamamen ezberlediği için Abdullah'ın ortaokuldaki adı ''Yürüyen Sözlük Abdullah'' a çıkmıştı.
Kış gelivermişti.
Yollar iki metreyi aşan kardan dolayı kapanmış; ailem de beni Iğdır'da yaşayan bir ailenin yanına emanet etmişti. Abdullah da bir akrabasının yanında.. Zaman zaman Iğdır'daki büyük askeri karargaha gidip Ağrı dağı üzerindeki ailemin bulunduğu karakola telefon ediyordum.
Bir gece öncesinden işaretini veren diş ağrım, artık dayanılmaz hale gelmişti. Sabahı zor ediyordum.. Yerde serilmiş olan koyun postundaki tüylerle uğraştım. Deyimdeki gibi: ''pösteki saydım.."
Sabah olmuştu.
Günlerden 31 aralık..
Hiç unutmuyorum emanet kaldığım aileden izin alıp, koşarak aileme telefon etmeye gittim. Dişimin çok ağrıdığını söyledim. Babam yolun açılmasını bekleyip, uygun olan bir araçla akşam üzeri yanıma geldi. Iğdır'da o yıllarda toplam dört diş hekimi vardı. Kasabanın üç dişçisi; yılbaşı dolayısıyla iş yerlerini erken kapatarak ayrılmışlardı. Son kalan ve ışıkları hala yanmakta olan diş hekiminin kapısının açık olması beni kısa bir sürede olsa umutlandırmıştı. Babam uzun bir süre diş hekimi ile konuşarak durumumu izah etti. Diş hekimi bize ''akşam düğünü olduğunu, hazırlık yapmak için iş yerinde unuttuğu bazı özel eşyalarını almak için geldiğini, bize yardımcı olmasının mümkün olmadığını'' söyledi. Israr etmemiz de sonuç vermedi.
Acı içinde kalmıştım.
Sokak aralarından merkezde bir otele konaklamak için giderken bir evin bodrum katındaki bağıran insanların sesi dikkatimizi çekti. İki kişi sandalyede oturmuş, bir adamın dişini çekiyorlardı.. Adam, çok bağırıyordu. Korkudan, neredeyse dış ağrımı hissedemez hale gelmiştim. İçeri girdik. Kendimizi tanıttık. Onlarda bizden çekinmişlerdi. Ruhsatsız çalışan Kırıkhanlı diş ustaları olduklarını söylediler. Beni muayene ettiler, azı dişimin çekilmesi gerektiğine karar verdiler. Ellerinde günün sonunda kalan son morfini de yanlışlıkla dilime enjekte ettiler. Dışarıdan bir kişi daha alarak iki kişi beni sandalyenin üzerine oturtup sıkıca tuttular. Diğer Kırıkhanlı usta, çok zor da olsa azı dişimi alt damaklara zarar vererek çıkardı. Zafer kazanmış gibi beyaz porselen tabağın içine çürük dişimi fırlattı. Bana bağırmanın anlamsız olduğunu, dişin çıkarıldığını söyledi. Hayatım boyunca o geceyi ve dişimi morfinsiz çeken Kırıkhanlı ustayı hiç unutmadım..
Yıllar sonra Adana'da bulunan Başkent Üniversitesi hastanesi diş kliniğinde muayene oldum. Bana implant yapmaya karar verdiler. İlk implant'larını bana takacaklardı.. Diş hekimleri kadar ben de heyecanlıydım. Iğdır'da sökülerek alınan azı dişimin yerinde küçük bir krater kalıntısı vardı. Öyküyü birde onlara anlattım. Üst damaktan et alarak önce alt damağımı doldurdular. Belli bir zaman sonrada hastane ve ben ilk implant'a sahip olmuştuk..
Bir süre sonra da Belçika/Brüksel'den bir mektup aldım.
Kamyonla yol arkadaşlığı yaptığım Abdullah oraya büyükelçi olarak atandığını, görev bitimi emekli olduğunu ve ailesi ile Brüksel'de yaşadıklarını belirtiyordu. Kamyon sırtında verdiğim o ingilizce sözlüğün tüm hayatını değiştirdiğini, Türkçe ve İngilizceyi ondan öğrendiğini içten cümlelerle vurgulayıp, teşekkür ediyordu. Şimdi Türkiye'ye çocuklarıyla kurduğu şirket aracılığıyla implant sattığından bahsederek, ürünün marka bilgilerini ve adresini veriyordu..
Ben de çok duygulanarak cevap yazdım; çok memnun olduğumu belirttim. Tesadüfün böylesi dedim; Onun Türkiye'ye gönderdiği implantlardan birinin de benim ağzımda olduğunu söyledim..
Hayat uzun bir yolculuk aslında; kimin nerede karşımıza çıkacağını bilemiyoruz.
Yaptığımız iyilikler bir gün bir şekilde karşımıza gelerek hikayeye dönüşebiliyorlar.
Sağlıcakla kalınız..
06.08.2017