Bir yıldır covid-19 ile dünya mücadele veriyor. Aşının bulunması ve aşılanmalara başlanması ile bu mücadelede kısa zamanda olmasa bile başarı sağlanabileceği söyleniyor.
Soru şu:
“Covid-19 kadınlarda mı yoksa erkeklerde mi daha etkili?”
Her geçen gün virüs tanındıkça yeni bulgular ve iddialar da ortaya atılmaya başlandı. Pandemi nedeni ile erkeklerin kadınlara oranla daha çok risk grubu altında olduğuna dikkat çekiliyor.
Covid-19 virüsünün etkileriyle ilgili bilim dünyası araştırmalar yapmaya devam ediyor. Elde edilen yeni bulguların, virüsün özellikle üreme çağındaki erkeklerde kısırlığı tetikleyici etkisi olduğuna işaret ettiği belirtiyor. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Erol ve Dr. Necati Fındıklı konu hakkında açıklamalarda bulundu.
Önce Prof. Dr. Bülent Erol’un açıklamalarına bakalım:
“Aşı ve sonrasında oluşturulacak toplumsal bağışıklık bu mücadeleyi kazanmak için tek çare olsa da şu anda kaşımızdaki resim virüsün kendi genetik yapısını değiştirmek sureti ile bu süreçlerde bizleri biraz zorlayacağını bu sebeple de belirsiz bir süre hayatımızda ciddi anlamda var olacağını gösteriyor. Covid-19 hastalığını geçiren bireylerin birçok organında olumsuz etkiler ve hasarlar bırakabildiğini de artık biliyoruz. Yeni bilgi ve bulgular günlük yaşamımız için gerekli olan organlarımızda oluşabilen olumsuzlukların yanında virüsün özellikle üreme çağındaki erkeklerde kısırlık (İnfertilite) yapıcı etkisine de önemle dikkat çekiyor. Son dönemde yayınlanan makaleler ve veriler özellikle üreme çağındaki erkeklerin (özellikle hastalık döneminde orta ve şiddetli hastalık semptomları gösteren erkekler) bu konuda önemli bir risk grubu olduklarına işaret ediyor. Bu risk de Covid-19 geçirmiş erkeklerden elde edilen üç temel gözlem ve sonuca dayanıyor. Birincisi SARS-Cov-2 virüsünün enfeksiyon sırasında hücrelere girebilmek için kullandığı ACE2 reseptörünün özellikle erkek üreme organları olan testislerde yüksek oranda üretiliyor/bulunuyor olması. İkincisi geçirilen hastalık sırasında hastalık şiddetine bağlı olarak bazı erkeklerin testislerinde belirgin yangısal sürece bağlı doku hasarının gözleniyor olması ve bu şekilde hasar gören testis dokusunun da üreme için gerekli olan bazı hormonların üretiminin yapıldığı yer olması itibariyle hormon ve sperm üretim bozukluklarının oluşmasına neden olabilmesi. Üçüncü dayanak ise COVİD-19hastalığı sırasında bazı bireylerde ateşin 38 ve üzerine çıkması ve önemli bir süre bu seviyelerde seyredebilmesi nedeni ile sperm üretiminde önemli derecede bozulma meydana gelebilmesi. 'Veriler ve çalışmalar arttıkça bu bağlantının şiddetini daha iyi anlayabileceğiz fakat şu anda Covid-19 geçiren ve yakın gelecekte kısırlık yaşama endişesi olan üreme çağındaki erkeklerin bu yöndeki sorularına verilebilecek en iyi tavsiye hastalığın başlangıcını takip eden 2-3 aylık süre içinde bir üroloji doktoruna muayene olmaları ve semen analizi testi yaptırarak sperm üretiminde bir aksaklık olup olmadığını kontrol ettirmeleri olacaktır. Elbette bu süreci gerekli kontrol ve önlemlere harfiyen uyarak hastalığa yakalanmadan geçirmek ilk hedef olmalı. Kısıtlamalar nedeni ile yaşanabilecek beslenme ve aktivite bozukluklarını tamamlayıcı planlar yaparak bağışıklık sistemini güçlü tutma yönünde maksimum çaba sarf edilmelidir.”
Öte yandan son dönemde COVİD-19'a karşı geliştirilen aşıların kısırlık yaptığına dair özellikle bazı sosyal medya kaynaklarında asılsız paylaşımlar görülüyor. Bu paylaşımlarla ilgili olarak Dr. Necati Fındıklı’nın açıklamaları bize yol gösterebilir:
“Eksik veya yanlış bir bilginin de toplum için ne kadar tehlikeli olduğunu, ulusal ve hatta global politikaları ciddi şekilde olumsuz olarak etkileyebildiğini gösteren önemli örnekler. Konu ile yakından ilgili olmayan ve üreme çağında olan kişiler bu paylaşımlar nedeni ile de aşı olma konusunda ciddi çekinceler yaşıyorlar. Söylemlerin kaynağına indiğimizde bu savın temelini oluşturan konunun aslında virüse karşı geliştirilen aşının hedefi olan spike (S) proteinini kodlayan genetik şifre ile gebelikte plasenta gelişiminde görev alan ve syncytin-1 adı verilen gen şifresinin benzerlik gösterdiği, bu benzerlik nedeni ile de aşı sonrası plasenta gelişiminin engellenmesi ile kısırlık oluşturabileceği düşüncesinden kaynaklandığını görülmekteyiz. Bu savın gerçek olmayan asılsız bir sav olduğu hem bahsi geçen genetik benzerliğin oldukça düşük bir oranda olması, hem de faz çalışmalarında aşı uygulanmış bireylerde aşı sonrası elde edilmiş gebelik verileri ile çürütülüyor olsa da benzer komplo teorileri farklı aşama ve konularda Covid-19'a karşı mücadeleyi zaman zaman zorlayacak gibi görünüyor. Üretilen her aşının çok nadir de olsa bazı bireylerde beklenmedik etki ve semptomlar oluşturabilme ihtimali vardır. Halkımızın asılsız bilgi ve haberlere rağbet etmemesi, her zaman uzmanlarından ve doğru bilgi alması başarılı bir Covid-19 mücadelesi için elzemdir.”
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz