Yine güzel bir şarkı çalıyordu, babamın transistörlü radyosunda…
‘Enginde yavaş yavaş,
Günün minesi soldu,
Derdim bana arkadaş,
Bugün de akşam oldu.
Gölgeler indi suya, Kuşlar vardı uykuya,
Gurbeti duya duya,
Bugün de akşam oldu.
Su uyur fısıldaşır,
Gider yâre ulaşır,
Yolcu yolda yaraşır,
Bugün de akşam oldu...’ diye biterken, nasıl denk geldiyse akşam da olmuştu.
Bizim ev halkı, mevlevi ayinine hazırlanır gibi bir havada iken Koreli'nin Masası da yavaş yavaş kurulmaya başlamıştı. Masada geçecek olan kutsal saatlerin başlangıcı bile üzerinde bir kutsiyet taşıyordu.
Babam işten gelmiş, her zamanki gibi odasının kapısını kapatmış, kapının arkasında iş elbiselerini çıkarmış, altına pijamasını giymiş... Üstünde atleti ile mutfaktan rakısını koltuk altına, rakı bardaklarını bir eline, peynir tabağını diğer eline almış, masasının açılışına her zamanki seremoni ile başlatmıştı.
Atleti ile sofrasının başına oturmuş ve ‘eşşek gibi’ çalıştığı günün yorgunluğunu, ‘aslan gibi’ çıkarmaya başlamıştı.
Babamı sofrasının başında atleti ile gördüğümde büyülenirdim sanki.. Bilirdim çocuk aklımla da olsa; o atlet bizim ekmeğimizin terini üzerinde taşırdı ve o terin kokusu da ‘cennet bahçelerinin misk-i amber kokusu’ gibi gelirdi bana… Hani bu, ‘emek en yüce değerdir’ diyerek 4 kelimeye sığdırmış olduğumuz emeğin hikâyesi.. Aslında babamın hikâyesiydi o benim…
Koreli Mehmet, Tekkanat Mehmet aynı zamanda da Dokumacı Mehmet ‘ti… Dokumacı Mehmet ki; bütün ömrünü ailesine adamış, gece gündüz çalışmış, eşini aç açık bırakmamış, başını önüne eğdirmemiş, 5 çocuğunu tok, erdemli ve onurlu büyütmüş bir adam… Masanın başında atletle oturuyor babam.. Hey babam heey…
O atlet ki; 24 saat olan günün 20 saatini bebelerinin ekmeği için geçiren bir adam demektir. O atlet ki; ekmek için verilen emeğin simgesi olan terin ve aynı zamanda alın terinin de simgesidir. O atlet ki; bu toprakların çiftçisinin de, işçisinin de simgesidir. O atlet ki; Anadolu'da yiğidin güreşe çıktığı anın, ‘imdat’ çığlığında can kurtarmak için delice akan Kızılırmak nehrine atlayan delikanlının simgesidir. O atlet ki; kış gününde ‘üşüme evladım, yünlü olanını giy’, yaz gününde ‘terlemişsin çıkar onu, yenisini giy’ dediklerinde; analarımızın bizlere duydukları sevgilerinin, şefkatlerinin simgesidir. O atlet ki; benim çocukluğum, seksek oyunum, beştaşım, birdirbirim, taşlı kukam, telden arabamdır.. Sapanım, ağaçtan atım, okum, yayım, tahtadan kılıcımdır.. O atlet ki; tanıdığım en dürüst, en onurlu, en samimi, en duygulu adamdır. O atlet ki; babam… Babamdır. Hırsızların aklı atlete erer mi ? Ermez tabii ki… Çünkü hırsızlar terlemez ki… Bu ‘terlemez’, içinde utanmazlık da barındırıyor bak, hırsızlar da emek verir vermesine lakin utanmazlar ki… Utansalar hırsızlık yapmazlar… Utansalar; geçmişte yaşadıklarından ders alır, Ahmet'in, Mehmet ‘in giydiği ile ilgilenmezler.. ‘İşlerine bakarlar’ diyeceğim ama bakmasalar mı acaba ? Çünkü işlerine baktıklarında bizi soymuş oluyorlar, soyunca da doğal olarak atlet ve donla kalıyoruz bizler de halk olarak… Atletle kalmasına kalıyoruz da bir de utanılacak bir şeymiş gibi eleştirilmiyor muyuz, ona şaşıyorum tabii ki…
Burada da ‘çıktığı yeri beğenmemek’ deyimi geliyor aklıma… Biraz ayıp mı kaçtı deyim ?
Tam yeriydi ama ben ne edeyim ?
Neyse…
Benim babam kavgacı bir adamdı ve atlet de onun en güzel kavga elbisesiydi. Babam ki; ne zaman o meşhur kavgasına, yani ekmek kavgasına kalkışsa üzerinde hep atleti vardı. Evet…
Atlet babamın en güzel elbisesiydi; onun emeği, yemeği, ekmeği, geçmişi ve de geleceği idi.
Artık atlet giymek ayıp oldu ama sen yine de meraklanma baba…
Ben senin gölgene düşmüş bir tohumdum, sonra bir fidan oldum…
Sonra…
Sonrasında; henüz senin gibi bir çınar olamadım ama ben de her geçen gün biraz daha büyüyorum.
Aynı senin gibi emeğimle, yüreğimle;
Hırsızlara,
Uğursuzlara,
Soysuzlara,
Onursuzlara,
Şerefsizlere,
Haysiyetsizlere,
Hak yemekten geri durmayan yamyamlara,
Geldikleri yeri, gittikleri yönü belli olmayanlara dikiliyorum…
Dikileceğim de…
Hemen hemen her zaman senin gibi soframın başında atletim ile oturuyorum, oturacağım da…
Bugüne kadar ben; Dokumacı Mehmet'in oğlu gibi yaşadım ve bugünden sonra da Dokumacı Mehmet ‘in oğlu gibi yaşayacağım da…
Baba !..
Sana müteşekkirim, beni bir insan evladı olarak yetiştirdiğin için... Yıllar önce sen özüne döndün, tertemiz toprak oldun gittin... 'Benim sadık yarim kara topraktır' diyen Aşık Veysel misali yarine kavuştun. Şimdi hangi çiçeğin renginde, hangi ağacın dalında, hangi meyvenin tadındasın bilmiyorum. Ama ben, senin benim kanımda, canımda, ruhumda varlığını sürdürdüğünü her zaman hissettim ve hissediyorum. Son dönemde insanlar Atatürkçülüğün tarifini yapmaya çalışıyorlar. Bu tarifi yapmaya çalışırlarken işçi sınıfının temsilcisi olarak senin hayatına bir göz atabilme imkanları olsa, onlar bundan çok büyük çıkarımlar elde edebilirler. Çocuklarına sünnet elbiselerini ilk giydirdiğinde soluğu Atatürk Anıtı 'nın önünde alıp, çocukları ile birlikte resim çektiren DOKUMACI MEHMET 'in tükenmiş hayatında ATATÜRKÇÜLÜĞÜN tarifini kolaylıkla bulabilirler aslında. Yaşar Kemal'in İNCE MEMED'i gibi senin de bu topluma öğretebileceğin çok şeyler vardı mutlaka. Olsun ama bizim de diğer insanlar yanında şansımız olsun, sen benim tanıyabileceğim en büyük öğretmen idin ve bana hiç kimsenin öğretemeyeceği birşeyi öğrettin; İNSANCA YAŞAMAYI... Ne mutlu bana... Senin gibi bir babam vardı... Sen sağ olsaydın BİR İSTİKLAL MADALYASI gibi o ter kokan atletin sana yakışırdı... Herkesin canı, kendi babası olsun...
Nasıl ki asaletin gururum ise ekmek kavganın simgesi olan ter kokan atletin de onurumdur. Bugün eleştiri konusu olan atletinin yüzü suyu hürmetine selam olsun sana… Selam olsun, senin nezdinde tüm emekçi ve işçi sınıfına…
Ben şimdi;
Senin sevdiğin her şeyi seviyorum;
Memleketin türkülerini, halk oyunlarını, Kendim için kanaryayı,
Senin için kara kartalı,
Herkes için davamızı, Öykümüzü ve şiiri de seviyorum. Salondaki boy aynasını, Sokaktaki ekmek kavgasını, Cumhuriyet nimetini, Mustafa Kemal Atatürk'ün heybetini, Senin o ter kokan atletini, Ve de o kimseyi sallamayan asaletini… Seviyorum.
SENİ SEVİYORUM BABA !..