Gazetecinin biri, bir köyü gezerken, bağlı olduğu değirmeni döndüren bir eşek görmüş.
Yanındaki köylüye sormuş;
Bu eşeğin boynundaki zil ne işe yarıyor ?
Efendim, demiş köylü, o zil sustuğunda eşeğin durduğunu anlıyorum. Müdahale edince tekrar harekete başlıyor.
Akıllıca, demiş gazeteci peki eşek olduğu yerde durup da başını sağa sola sallarsa nereden anlayacaksın durduğunu?
Anlayamam ama, ne gezer efendim sizin gibi akıllı eşek buralarda…
İnsanı eşekten ayıran vasfın “akıl” olduğunu bilmeyenimiz yoktur herhalde. İnsanı hayvandan ayıran en büyük farkın akıl olduğunu kavrayamayanlar gülünç duruma düşer.
Hele bunu kullanmamak için ayak direyenlere hayret etmek gerekir.
Akıl sahibi olmak için öncelikle bir bedene bürünmek lazım ki zahirde görenler bizi adam bellesin..
Mevlana hazretleri boşa demiyor ;
“ Nice insanlar gördüm üstünde elbise yok, nice elbiseler gördüm içinde insan yok.” İnsanı var eden aklın varlığıdır.
Yoksa bir top kumaştan dikilmiş bir elbise içerisindeki kütlenin hiçbir önemi yok.
İnsanlıktan çıkmış mahlukatlar ne kadar abes ise,
Bir hüviyete bürünememiş libaslarda o derece abestir.
Yine Mevlana’dan girizgah eylersek ;
“ İnsan akılla (adam) olur; saçı sakalı ağarmakla değil! O talihe, o devlete ümit kılı sığmaz; o devlet, umutla ricayla bulunmaz “ diyor. Saçı sakalı ağarıp da yanlışın içine saplanmış nice insanlar vardır. Akıl sahibi olamadığından kepazeliği kendisine kaftan biçmiştir. Ne zaman ki aklını başına devşirir, işte o zaman “ Biz bu saçı sakalı değirmende ağartmadık “ sözünü söyleme ehliyetini kullanır. Zira Salih ameller de Salih akıl sahibi kişilerde zuhur eder. Aklına sahip olmayanın sahip olacağı bir şey yoktur bu alemde..
Hz. Ali (R.A.) ne güzel buyurmuş;
“ Aklı az kişi sâlih olmaz, zirâ onun ifsat ettikleri, ıslaha çalıştıklarından,kat kat fazladır “ Yani bu işin Türkçe’si akıldan yoksun olanlar, kaş yapayım derken göz çıkaran insanlardır. Onların yaptıkları yanlışlıkları düzeltmek, işin yapılması için sarf edilen çabanın kat be katını gerektirmekte.
En güzeli onları hiçbir işe bulaştırmadan bir kenarda otutturmaktır. En azından faydası olmasa da yapılacak zararları engellemek açısından önemlidir.
Bu insanların özelliklerini bilip onlara göre davranıp söz söylemek gerekir. Peygamber Efendimiz bir hadisi şeriflerinde ;
* "İnsanlara akılları ölçüsünde söz söyleyin." Buyurmaktadır.
Sözün eksik anlaşılması veya yanlış anlaşılması noktasında bir uyarı da Mevlana hazretlerinden gelmektedir ;
“Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır.”
Eskiler boşa demiyor.
“ Bana arkadaşını söyle. Sana kim olduğunu söyleyelim.”
Akıl sahibi olmakla diğer bütün azalar da harekete geçer.
Dil düzgün sözler sarf eder.
Kulak anlayacağını iyi anlar.
Beyin süratli çalışır.
Düşünceler düzgün oluşur.
Nerede konuşulur, nerede susulması gerekir.
Kimin için ne söylenir. Kime söz söylenmez.
Sorulacak sorular nasıl sorulur.
Bütün bu özellikler akıl ile bizi ele verir.
Ya da karşımızdaki kişilerin eksikliğini yakalarız.
H.Heine ne diyor ;
“ Akıllı adam her şeyin farkına varır. Budala ise her konuda fikrini söyler. “
Çok konuşmak çok bildiği anlamına gelmediği gibi bizim sahip olduğumuz cevherin eksikliğini ortaya koyacak bir zafiyet olarak ortaya çıkmaktadır.
Akıl sahibi olmakla imanı da yüklenmiş olmaktadır.
Akıldan yoksun olanların amelinden de sorumlulukları düşer.
Yaş yetmişi geçenlerde bu özellikleri aşikar görebiliriz.
Eskiler boşa konuşmuyor. “ Yaş yetmiş, iş bitmiş “
İşi bitirmeden, yaşı yetmişe getirmeden bir an önce akıl sahibi olmak gerek.
Görmez misin bülbülü nasıl figan ediyor
Dalına konmak ister hazan gülü yolmadan
Ey insan oğlu bir ders almak istersen bundan
Al aklını başına bela seni bulmadan. (Dermanî)