Kahramanmaraş depremlerinin açtığı maddi zararın oluşturduğu bütçe açığının telafisi amacıyla, iktidarın uyguladığı acil önlemlerden birisi de “motorlu taşıt vergisine ek ödeme" kararı idi. Bu nedenle deprem bölgesindekiler hariç aracı olan her vatandaşın yılda iki kez ödediği MTV’ne, x2 ölçütüyle ek vergi yükü getirildi.
Ana muhalefet partisi olarak CHP, bu kararın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuştu. Günlerdir ben dahil herkes Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı bozup bozmayacağını merakla bekliyorduk. Anayasa Mahkemesi bugün yani 28 Eylül 2023 günü sabah toplandı ve konuyu esastan görüştü.
Neticesinde CHP’nin iptal başvurusu reddedilerek, Ek MTV kararı “oybirliği” ile onaylandı.
..
Depremin milletimiz ve devletimizde açtığı maddi-manevi yaralar tartışılmaz. Ki millet ve devlet olarak bir kısım gecikmelere rağmen elden geldiğince ve elbirliği ile imkânlar ölçüsünde destekler verildi, devam da ediliyor. İkinci MTV taksitlerinin ödenmesi araç sahibi vatandaşları da, yaşanılan ağır hayat şartlarına rağmen tabii ki çökertmez, gecikmeli de olsa öyle- böyle bir şekilde ödenir gider. Bunlar hayati sorunlar değil.
Ancak depremzede kardeşlerimize bu millet kendi bütçesine göre zaten elinden geleni azami ölçülerde yapmaya çalıştı, dediğim gibi bu destekler devam da ediyor.
Burada dikkatimi çeken, elinden geleni zaten esirgemeyen bu vefalı topluma, böyle bir ek vergi yükünü emrivaki olarak getirmenin, “son çare” olup olmadığı noktasıdır. Yani devlet tüm imkânlarını seferber edip de gerçekten çaresiz kalmış ve tedbiren de olsa, böyle bir çaresizlik sonucunda mı Ek Vergi yükünü devreye koymuştur?
Özellikle belirtmekte yarar görüyorum ki; “devlet ünite ve kaynakların kullanımında azmi tasarrufa gitme, kullanım kısıtlaması, lüksü ve israfı önleme" gibi tedbirleri konu ederek, bahsedilen bütçe açığı kapatılamaz mıydı?
..
Şöyle bakıyorum da şu bizim yap-işlet-devret modeliyle yapılan köprüler, yollar ve diğer tesislerle ilgili Dolar’a da endekslenen müteahhit tazminleri, ertelenemez miydi? TL’na çevrilemez miydi? Vatandaşa yapılan bu cebren vergi tahsiline ilişkin devlet gücü, o müteahhitlere karşı, deprem mücbir sebep gösterilerek dayatılamaz mıydı?
Mademki taşıt araçlarını ilgilendiren bir vergi, o halde bu bütçe açığı konusuna da taşıt araçlarından birer örnek vererek devam edeyim;
Sayıştay’ın son tespitlerine göre devlet ünitelerimizde toplam 125 bin adet hizmet aracı kullanılıyor. Bizden daha büyük ekonomilere baktığımızda söz konusu rakam Japonya’da 10 bin, Almanya’da 9 bin, Fransa’da 8 bin civarında..
Bu araçların önemli bir kısmının “makam araçları” olduğu da biliniyor. Ki her birinin markası-modeli maşallah “uçak gibi” derler ya öyle ithal lüks arabalar. Bu araçları sadece varlık ve adetleri olarak düşünmeyin. Bunların yakıtları var, sigorta, bakım-onarım masrafları var.
İşin garibi yerel yönetimler de bu şatafatın içinde ve işin kolayını da bulmuşlar sanki.
2021 Yılı Sayıştay Raporlarından bir çarpıcı kayıt; “Malatya Belediyesi’ne temizlik işleri amacıyla kiralanan ve makam hizmet aracı şeklinde kullanılan: 1 adet Mercedes-Benz Viano, 1 adet Volkswagen Passat, 1 adet Skoda Octavia, 4 adet Skoda Superb, 19 adet Peugeot 301. Araçlar../..”
Pes doğrusu;
Neyiz biz, Japon’dan, Alman’dan, Fransız’dan daha mı fazla devlet hizmeti veren bir sistemin sahibiyiz. Ya da ağırlıkta lüks ve şatafat açlığı bitmeyen ala çiğli, yarı ilkel bir toplum muyuz?
Bir karar ile bu araç imkânları asgari düzeye indirilse, kayıttaki satılsa, kiralanan kısıtlansa bu yaraya merhem olunamaz mıydı?
..
Sosyal medyada cırığını çıkarttılar bu konunun ama ben de dokunmadan geçemeyeceğim; Şimdi “Ne gerek var Diyanet İşleri Başkanlığı'na Bodrum’da yüz milyonluk külliye yapılmasına” desem, önce çevremdeki bazı insanların büyük tepkisini alırım herhalde.. Diyanet İşleri Makamı “dokunulmaz” ve tövbe haşa “Allah’ı temsil eden kuruluş” gibi ya, ondan olsa gerek.. Olsun benim de o tepkilere dini inancımın özüne, tarihe ve bilime dayalı vereceğim cevaplarım elbette vardır. Hülasa bir takım "sorgusuz biata inandırılmış, cahil- yarı cahil kesimden beslenen" çorbacılar, devletin eteğine sarılmış, yıllardır ağırlıkta lükse dayalı gettolarını sistemleştirmişler. An itibariyle devlet ve millet olarak bunları sadece seyrediyoruz.
Bu da dahil bahsettiğim "tasarrufa dayanan kaynak yaratma” konusunda o kadar çok örnekler var ki, devam etsem hem güleriz hem de ağlarız hep birlikte.
Kısaca söylemek gerekirse sorun; devlet bütçesinde deprem nedeniyle açılan yaranın gerekçe gösterilerek, denenmesi gereken daha makul ve bilimsel yollar ve kaynaklar konu edilmeden, doğrudan vatandaşın sırtına vergi ile yüklenilmesi konusudur.
Devletin Ek MTV kararı ve buna dair Anayasa Mahkemesi onayı karşısında, Hz Ömer’in hak ve adalete ilişkin o büyük sözü de geliyor aklıma; “Adalet Mülkün Temelidir”
İnanıyorum ki; O büyük insan günümüzde yaşasaydı, “Kimin mülkünün” ve “Hangi mülkün” gibi “Kul hakları”na ilişkin detayları da sorgular, anlatır ve yargılardı herhalde..
Sağlıcakla Kalın.
Güzel bir yazı, elinize, yüreğinize sağlık.